Balık olmak (mı)!
Ya insan aklı ile yaşarsın ve var olmaya devam edersin, ya da balık hafızasıyla yaşarsın ve meze olursun.
Zaman zaman büyüklerimizle sohbet ederken sözün arasına “Batı Trakya’da azınlık, Türkiye’de macır (muhacir, göçmen) olmaktansa, Meriç’te balık ol” tarzında bir cümle katıverirlerdi. Özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye’ye göç etmişlerin dillerinden dinlediğimiz cümlelerdi. Aslî vatanlarından göç ettikleri anavatanda da sıkıntılardan kurtulamamış bir neslin serzenişleriydi bunlar.
Nehirde balık olmayı örnekleyecek kadar bir düşünceye gelmişlerse, belli başlı sıkıntıları daha iliklerine kadar hissederek yaşadıklarını gösteren bir durum olarak söze yansımıştır.
Sıkıntılar olabilir ama, “balık olmak ve rahat etmek” hiç de mantıklı ve imrenilecek bir durum olmasa gerek. Zira balık her çeşit ziyafete meze olan bir besin türüdür. Hele hele Meriç Nehri gibi Türkiye ile Yunanistan arasında sınırı teşkil eden bir su yatağında hiç de mantıklı gelmiyor. Hangi kıyıya yaklaşsan bir kurama veya serpme avlayıverir de anlayamazsın.
Hacca gidişlerin meşakkatli olduğu, bizim buralardan giden hacı adaylarının güzergâh üzerinde olmazsa olmaz iki ziyaret noktası bulunurdu. Biri Konya’da Mevlâna türbesi, diğeri de Urfa’da Hz. İbrahim (a.s.) peygamberden kalma olduğuna inanılan ve süregelen yanık balıklar havzası ki, kimse balıkları yemiyormuş. Rivayet böyle. Bu balıklar mutlu huzurlu, “ekmek elden, su gölden” kabilinden imrenilecek bir hayat yaşıyorlarmış. Bu söylemin kaynağı muhtemelen bu rivayettir. Ne var ki; Bunlara imrenerek Meriç Nehri'nde balık olmayı temenni etmek asla kabil-i makbul bir durum olamaz.
Örnekleme yapılan cümlenin bugünkü koşullarda da bir nevi doğruluk payı bulunmaktadır.
Azınlık olma zorluğu...
Yunanistan ulusal gazetelerinden TA NEA (bu gazetenin ayrıca Türkçe farklı yazılan bir imlası yoktur sadece tercümesini verelim: TA NEA=YENİLER “Yeni Haberler”) 28 Ocak 2024 Pazar günkü nüshasında bize göre kısmen ilginç bir habere imza attı. Aslında haber, hayatın akışına uygun bir yayın, ama sanki bizi de izah eden bölümler mevcut. Gazete, İstanbul Hristiyan (Rum) Azınlığı Dini Lideri Bartholomeos tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan dindaş ve soydaşlarına Dini temsilci olarak atanan Elpidoforos ile çok yönlü bir röportaj gerçekleştirdi.
İstanbul Kadıköy doğumlu olan papaz, Selânik Agion Oros’ta (Selânik Halkidiki Kutsal Dağı) dini eğitimini tamamlar ve papaz olur. Türkiye vatandaşı olan Elpidoforos, Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ABD'nin New York şehri Birleşmiş Milletler binası karşısına yaptırdığı ve açılışına bizzat katıldı bina. Türk Evi’nin açılış törenine vatandaşı olduğu ülkenin davetlisi olarak katılan Elpidoforos da davetliler arasında yerini aldı ve Başkan Erdoğan ile görüşmesi basında da olduğu gibi yer aldı. Onun bu samimi tavırları Atina kamuoyu tarafından hiç de hoş karşılanmadı ve neredeyse Yunanistan tarafından aforoz edilecekti. Temkinli davranan diplomat ve politikacılar tarafından işin boyutu bu noktaya vardırılmadı, ama papaz efendi belli çevreler tarafından oldukça uzun süre eleştirilerin merkezi ve okkalı yakıştırmaların öznesi oldu. Daha sonraki süreçte New York’a giden Yunanistan başbakanı Kiryakos Miçotakis de kendisiyle görüşmesine rağmen malûm çevrelerin aleyhine olan bakış açısını değiştirmeye yetmiyordu.
Bu papaz geçen hafta içinde Atina’ya geldi ve başta Atina Kilisesi ve tüm Yunanistan Kiliseleri Başpiskoposu İeronimos ile de, medyaya yansıyan boyutuyla, oldukça samimi sohbet ortamında görüş alışverişinde bulunarak durum değerlendirmesi yaptılar.
Atina ziyareti sadece bununla sınırlı değil tabi. Bizim ilginç veya bizi de anlatan durum diye dikkatimizi çeken tarifler ise yukarıda bahsettiğim gazeteye yapmış olduğu beyanatları oldu.
Geniş kapsamlı söyleşinin sorularından ve cevaplarından bir tanesi de şöyle: "Şimdi de şahsınıza yönelik ciddi eleştirilere sebep olan; Türkiye ile aşırı düzeyde dostluk ilişkilerinizin olması. Bunun sebebi de, İstanbul Patriği gözden kaybolunca (y.y. ölünce) makama aday olmanızdır. “Elpidoforos gayri milli unsurlarla ittifak kurmuştur”, diyor bazıları. Yoksa gerçekten Türkiye’nin ajanı mısınız?"
Elpidoforos bu soruya şöyle cevap verdi: “E! Ajan da değil! Kimsenin ajanı değilim. Kilise insanıyım. Patrikliğin çocuğuyum. İstanbul doğumlu ve oralıyım. Ve zannediyorum ki Yunanistan’da doğmayan ve yaşamayan Yunanlılara art niyetli anlayışın ve düşüncenin hedefi oluyorum. Bu anlayış eskilere dayanan bir düşüncenin ürünü olsa gerek. Daha Osmanlı döneminde Yunanistan Bölgeleri dışında yaşayan Yunanlılara yaklaşımının bugüne uzanan anlayışı. O kadar da Yunanlı değiller. Bunu İstanbul’da da yaşadık uzun yıllar. İki anlayış arasında üzülüyoruz. Türkiye tarafında Yunanistan ajanı ve hafiyesi, Yunanistan tarafında da muhtemelen Türkiye hafiyeleri olarak yaftalanıyoruz Yunanistan’da bazı aşırı uç noktadaki gruplar tarafından ki bunlar bizi Türkiyecilikle itham ediyorlar. Çoğu defalar Yunanistan bizi üzüyor ama bu karşı tarafta konumlanmamıza sebep teşkil edemez. Asla. Kan, su olmuyor. (1)
Elpidoforos’un düşüncesi özetle böyle. Azınlık olmanın zorluğunu dile getiriyor. Bizler de Batı Trakya Müslüman Türkü olarak kendi açımızdan benzer düşünceleri dillendiriyoruz.
En nihayetinde azınlık olmak zor.
Amma velâkin azınlık kalmışık diye hayata küsmek yerine, mücadele etmek, hayatı ikame ve idame ettirmek gerekiyor. Gücünün yettiğince hakkını talep noktasında gayret sarf edecek, balık hafızasına bürünüp birilerinin seni hazır beslemesini beklemeyeceksin. Unutma ki o besleyen bir gün seni sofrasına meze de yapar.
Balık hafızayı değil, insan olmanın aklını kullanmak gerekiyor. Var olmanın yolu oradan geçiyor ve benliğini muhafaza ediyorsun.
Abilerin, babaların, dedelerin ve benzeri kimler varsa, Meriç’te balık olmamak için bu uğurda mücadele ettiler ve Batı Trakya tarihine 29 Ocak Direnişi diye bir tarih yazdılar.
O tarih, 29 Ocak 1988 idi.
O tarih, her yıl 29 Ocak'ta kutlanan o dirençli mücadelenin eseri olarak ortaya çıktı ve devam etmektedir.
Hayat yolu çok nettir:
Ya insan aklı ile yaşarsın ve var olmaya devam edersin.
Ya da balık hafızasıyla yaşarsın ve meze olursun.
Seçim, aklı ile yaşayanlarındır.
Meze olana lafımız külfettir vesselam.
--------