Kurban Yardim 2024 Kurban Yardim 2024

İlhan Ahmet: “Azınlığın kendi kendini idare edecek kurumsal yapıya kavuşması gerekiyor”

Millet Gazetesi olarak, Rodop Milletvekili Av. İlhan AHMET ile Batı Trakya’nın ve Azınlığın bugününü ve gelecekte bölgeyi ve Azınlığı nelerin beklediğini konuşt

Batı Trakya 18 Aralık 2015
İlhan Ahmet: “Azınlığın kendi kendini idare edecek kurumsal yapıya kavuşması gerekiyor”
Millet Gazetesi olarak, Rodop Milletvekili Av. İlhan AHMET ile Batı Trakya’nın ve Azınlığın bugününü ve gelecekte bölgeyi ve Azınlığı nelerin beklediğini konuştuk.

Milletvekili İlhan AHMET, Trakya’nın ve Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı’nın sosyoekonomik durumuna ve geleceğine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Yunanistan’ın ve bölgenin geleceğini tarım sektöründe gören İhan AHMET’e, tüm bölge insanına ve özellikle yüzde 80’i çiftçi olan Azınlık toplumuna yönelik tarım politikalarını sorduk.

Rodop Milletvekili ile ayrıca, ülkenin ve Avrupa’nın en geri kalmış ve işsizlik oranı en yüksek olan Doğu Makedonya - Trakya Bölgesi’nde Batı Trakya Müslüman Türk Azınlık toplumunu da tehdit eden göç dalgasını, nedenlerini ve çözüm önerilerini detaylarıyla irdelemeye çalıştık.

MİLLET: Sayın milletvekilim, son dönemde bölgemizde, Azınlık toplumunu da yakından etkileyen şekilde bir göç hareketliliği yaşanıyor. Balkan ve ova köylelerinden her gün yeni göç haberleri geliyor. Tahminimizden çok büyük bir bir göç dalgasının yaşandığı bu dönemde, göçün engellenmesi için sizce ne gibi önlemler alınması gerekiyor ve siyasi erk sizce üzerine düşeni yapıyor mu?

İLHAN AHMET: Şimdi, herşeyden önce göçün sebeplerine bakmak ve bu sebepleri iyi idrak etmek, anlamak lâzım. Göçe sebep olan etkenleri bulup, adını koyduktan sonra ise muhtemel çözüm önerileri getirmek lâzım. Bu çözümlerden hangilerinin siyasetçilerin görev ve yetkisi kapsamında, hangilerinin ise halkın uygulayabileceği kapsamda olduğunu belirlemek gerekir.

-“Yanlış ekonomi politikaları Trakya’da tarım sektörünü ve sanayiyi bitirmiştir ”

Göç denince akla gelen ilk sebep, işsizliktir. Ekonomik imkânsızlıklardır. Her gün giderek büyüyen işsizler ordusunda Azınlık içinden irdelenmesi gereken ilk grupta, tahsil görmüş kişiler yer almaktadır. Kimdir bu işsizler; Yunanistan’da, Türkiye’de veya bir başka ülkede üniversite eğitimini tamamlamış, diplomasını tanıtmış, köyüne, kasabasına dönmüş fakat edindikleri uzmanlıklara göre çalışabilecek iş sahası bulamayanlardır.  Ata mesleği olan tütün, pamuk vs tarlalarına mahkûm olmak istemeyen bu gençlere iş verebilecek devlet sektörü ne yazık ki kapanmıştır. Yunanistan zaten 1 milyona yakın devlet memuru olan bir ülke. Diğer yandan özel sektör ise, yatırım ağı olmadığından dolayı, iş sahası bulamadığı için bölgeden kaçmaktadır.

İkinci grup işsizleri, tarım alanında aktif olanları oluşturmaktadır. Yüzde 80’i tarım sektöründe çalışan Azınlık toplumunda, hükümetin izlemiş olduğu yanlış politikalar neticesinde primlerin kesilmesi, tarım ürünlerinin para yapmaması gibi gelişmelere ek olarak, Azınlığın 'üreten toplum'dan, katma değer sağlayan ‘satan toplum’a geçememesinden dolayı sıkıntılar vardır.

Tüm bunlar bize gösteriyor ki; sermaye yokluğu, teknik bilgi olmaması, kaliteli tarım ürünü üretip, serbest piyasada bunları satabilme imkânı olmaması, fabrikalar gibi özel sektör yatırımlarının olmaması işsizliği tetikliyor ve bu da beraberinde göçü getiriyor.

Sebeplerini kısaca sıraldıktan sonra, gelin bir de göç ne gibi sonuçlar doğurur bunu konuşalım.  

-“İşsizlik, sadece düşük gelir gruplarının ekonomik göçüne değil diplomalı kalifiye grupların da beyin göçüne yol açmıştır”

Bölgemizdeki ve Azınlığın içindeki işsizliğe bağlı olarak oluşan göç dalgasının önüne geçici bir tedbir alınmadığı takdirde, önümüzdeki ilk 5 yılda büyük bir beyin göçü ile karşı karşıya kalacağımız muhakkaktır. Azınlık toplumu da tıpkı Yunanistan genelinde olduğu gibi yaşlanan bir nüfustan ibaret kalır. Bölgenin ve Azınlığın demografik yapısında meydana gelecek olan böylesi bir değişiklik, üretim kapasitesinin iyice düşmesine neden olacaktır.  

Bizim toplumumuza ekonomik katma değer sağlayacak unsurlar ile genç ve üreten kesim olmadığı zaman ise beş on senede kültürel yozlaşmanın da etkisiyle, Yunanca ‘marazoma’ denilen köylerin terkiyle yüzleşmek zorunda kalacağız. Göçler nedeniyle köylerin kaçınılmaz olarak boşalmasıyla, Azınlığımız büyük bir çöküntüye girecektir.

-“Azınlığın demografik yapısını da değiştirecek olan bu göçe dur demek için, Azınlığın kendi iç dinamiklerini harekete geçirmek gerekiyor”

Peki bu tablo karşısında ne yapmak lazım?

İlk önce devletten beklediğimiz imkânlardan bi nebze olsun feragat etmek gerekiyor. Neden derseniz, çünkü devlet, şu anda birşey verebilecek durumda değil. Bunu kabul edip, devletten beklenti içinde olmanın uzun vadede toplumda yarattığı rehavetten ve sürüklediği çıkmazdan kurtulmak gerekir.

Azınlığın kendi içindeki dinamiklerini nasıl harekete geçirebiliriz buna bakmalıyız. Bu dinamikleri harekete geçirme yolunda, başta siyasi erki kullanarak devletin desteğini alabilmek için, Azınlığın üretim merkezlerini harekete geçirecek projeleri hazırlamamız gerekiyor.

Bu üretim merkezlerinin ne olduğuna ve nasıl harekete geçirilebileceğine gelince, buna ilk örnek ağırlıklı olarak tütün, pamuk ve hayvancılıktan oluşan tarım sektörüdür.

Üretmiş olduğumuz tütünü daha yüksek fiyattan nasıl satabiliriz? Ürünümüzü daha iyi nasıl pazarlayabiliriz? Ürettiğimiz üründe işleyip, paketlemesini yapmak gibi yöntemlerle nasıl daha fazla katma değer sağlayabiliriz? Bunlara bakmalıyız.

Meselâ ürünü işleme ve paketlemeyi ele alalım. Bu konuda maalesef siyasi müdahaleler oluyor. Gerekli izinlerin ve ruhsat alımlarında, yatırım projeleri geliştirmede Ekonomi Bakanlığı’nda bir sürü şeyler yaşanıyor.

-“Alternatif turizmin desteklenmesi halinde bölge, turistlerin ilgisini çekebilir”

Öte yandan turizm sektörüne bakalım. Tüm dünyada artık alternatif turizm türleri yaygınlaşmıştır. Sağlık turizmi, inanç turizmi, yemek turizmi, doğa turizmi gibi. Özellike büyük şehirlerde yaşayanlar tatillerini kırsal alanlarda doğa ile içiçe geçirebilecekleri otantik seçeneklere yönelmektedir. Bizim bölgemiz, gerek denize yakınlığı, gerekse Balkan eteklerine yakınlığı ile doğa ve deniz turizmi açısından geliştirilmeye ve desteklenmeye son derece müsaittir. Buna ilâveten Azınlığın Müslüman - Türk kimliği ve sınıra yakın bölgelerde yerleşmiş olması da, sınır komşularından gelecek turistlerin ilgisini çekebilmek için köylerin turizme açılması gibi girişimlerle avantaja dönüştürülebilir.

Peki bu nasıl olabilir? Bu noktada siyasi desteğe ihtiyaç vardır.

Bu alanlarda Avrupa Birliği’nin bazı kalkınma fonları var. Bir otel veya tesis yaparken ya da küçük bir işletme kurarken bu fonlardan yardım alarak, bölgesel ve yerel turizm kapsamında köylerimizi turizme kazandırmak mümkün olacaktır.

Öte yandan gönül ister ki Azınlık üreticilerimiz ortaklıklar yaparak sanayide de bazı yatırımlara girişebilsin. Bu ilk bakışta bir hayal gibi gözükse de, kurulacak ortaklıklar ile ve devlet tarafından sağlanacak finansal imkânlar ile gerçekleştirilemeyecek bir hayal değil.

-“Sınır bölgesi olmanın avantajı kullanılarak, hayvan besicileri için komşu ülkerde pazar  seçenekleri yaratılabilir”

Yine önemli sayıda hayvan besiciliği yapan Azınlık mensubumuz var. Onlar için de hayvanlarının Türkiye tarafından alımının kolaylaştırılması önemli bir yardım olacaktır. Türkiye şüphesiz çok büyük bir Pazar ve et çok pahalı. Bu sektör Türkiye’de bir monopol hakimiyetinde ve dışarıdan et ithaline engel getirilmiş durumda. Ancak Yunanistan’ın da üzerinde bazı mesuliyetler var. Eğer biz her iki tarafa da doğru baskıyı uygulayabilirsek, ikili antlaşmalar ile Azınlık besicilerinin önünü açacak Trakya etinin ithalat ve ihracatını kolaylaştırıcı ticaretin hayata geçirilmesini sağlayabiliriz. Ve tabi aynı zamanda yerel yönetimlere düşen görevler de var, belediyelerin salhaneler açması lâzım.  

Kısacası, bölgemizden göçün önüne geçebilmek için elimizdeki üretim dinamiklerinden maksimum fayda ve gelir sağlacak şekilde, hatta yeni istihdam olanaklarına imkân yaratacak şekilde, Azınlık toplumunun geçim kaynağı olarak büyük bir kesim tarafından üretilen malları, üreten kişileri, merkezleri bir araya getirebilecek ve bunları koordine edebilecek bir projeye ihtiyaç var. Bu konuda atılacak adımlarda yaşanabilecek tıkanıklıkları aşabilmek içinse biz siyasetçilerin imkânkarından ve yol göstericiliğinden faydalanmak gerekiyor.

MİLLET: Sayın milletvekilm, meclisteki konuşmalarınızdan birinde, Yunanistan’ın gelecek vaad eden belki de tek sektörün tarım olduğu  iddiasında bulunmanız oldukça dikkat çekiciydi. Bu bağlamda bölgemizde de tarımın önemli bir yeri olduğunu gözönüne aldığımızda, gençlerin tarıma yöneldiklerinde hangi alanlarda aktif olabileceğini düşünüyorsunuz?

İLHAN AHMET: Üzülerek belirtiyorum ki Azınlık 1923’ten bugüne kadar topraklarımızda ilkel bir tarım toplumu olarak kalmıştır. Sermayenin kölesi olan, ürettiği malı istediği fiyata satamayan bir pozisyondadır.   

-"Tütüne tek alternatif, kaliteli tütündür"

Tütünün tüm haksız satış politikalarına rağmen bölgede üretim devamlılığı fikrinin yanısıra bir diğer fikir de tütüne alternatif üretim türleridir. Ancak bölgenin Azınlığın toprak statüsü, arazi yetersizliği ve geleneksel tarım anlayışı dikkate alındığında mümkün görünmemektedir. Bu tütünden kurtulalım, tütünle insanları aldatmayalım ve tütünden başka alternatif ürünlere gidelim diyenler var. Hayır! Gidemezsiniz!  Tütünün bir tek alternatifi vardır, o da kaliteli tütündür. Ben bu fikirdeyim.

Azınlık çiftçisi büyük dönümlük arazilere sahip değildir. Ve az dönümden çok para çıkarabileceği ürün ancak tütün ile olabilir, bu bir.

İkincisi, Azınlığın gelenekselleşmiş bir türün üretim anlayışı, bilgisi var. Her ne kadar da kızsa, öf de dese bu işi iyi biliyor ve psikolojik olarak da yeni bir şeyleri denemeye pek de gönüllü olmuyor. Alternatif bir ürüne kolay kolay geçmek istemiyor. Sıcak bakmıyor, korkuyor, inanmıyor.

Üçüncü olarak, Azınlık çiftçisi tütün çalışmaktan ve üretmekten şikâyetçi değil. Fiyatından şikayetçi!

İşte tüm bu ve benzeri sıralanabilecek sebeplerden ötürü, şu anda bölge için tütün, dönüm başı randımanda en yüksek ekonomik kâr getirebilecek üründür.

Peki sıkıntı ne? diye sorduğumuzda, tütünü pazarlama ve değerlendirme aşamasında büyük sıkıntı var.

Son olarak, Yunanistan’da ve Avrupa’da tütün alımının devam edeceğini ve buna büyük ihtiyaç olduğunu bütün dünya söylüyor. Yakın tarihte Gümülcine’de kongresi yapılan tütüncüler buluşmasını hatırlayın. Oradaki konuşmalarda da ortak çağrı tek idi; tütünden sakın vazgeçmeyin!

Batı Trakya’da Azınlık insanı açısından tarım sektöründe tütün olmazsa olmazdır. Bunun sürdürülebilirliği için her tür destek sağlanmalıdır. Bu konudaki yaklaşımım net.

-“Tütün ekilmeyen araziler Gül yağı üretimi, sera ve yaş meyvecilik için değerlendirilebilir”

Diğer yandan, bölgemizin dağlık kesimlerinde, Bulgaristan ve Türkiye’den sağlanacak teknik bilgilerle, Yasemin ve Gül yağı üretimi için gül bahçeleri oluşturma projesi var. Benim daha önce de dile getirdiğim bu proje henüz çok ilkel bir aşamada. Hatta bunun için bir kooperatif bile kuruldu. Ancak istenilen teknik seviyeye ulaşılamadı.  Gülyağında örneğin, ilkel yöntemler kullanılarak üretim yapılmakta. Oysa gül yağı, önemli miktarda ekonomik getirisi olan bir üründür. Parfüm ve ilaç sanayiinde önemli bir paya sahiptir. Bizim bölgemizin iklimi, toprak kalitesi bu üretim için müsaittir. Ama bu işi sıfırdan organize edecek bir kuruluş, ciddi bir yapılanma gerekmektedir.

Üçüncü olarak, bölgemizin iklim şartları ve coğrafi özellikleri, ova kesimleri sera ve meyvecilik üretimine oldukça müsaittir. Bunu da gözardı etmemek gerekir.

-“Azınlık çiftçisi yılın 12 ayını da kâr elde edecek şekilde değerlendirmelidir”

“Tek tarım - tek ürün” mantığından bu anlamda vazgeçip, birbiriyle uyum içinde ürün yelpazesini genişletmek gerekiyor.  Geçmiş yıllarda hatırlayın, Azınlık çiftçisi 5 ay tütünle uğraşır, kalan aylarda başka bir uğraş edinmeye ihtiyaç duymazdı. Gerçi, dönemin koşulları da buna imkân sağlıyordu çünkü primler güzeldi, para vardı ve çiftçinin 12 aylık geçimi için yeterliydi. Ancak artık koşullar ne yazık ki öyle değil.
İşte bu sebeple, içinde bulunduğumuz zorlu ekonomik koşullarda krizi fırsata çevirecek bir mücadele yöntemi olarak ben, tek ürünle değil, ikinci ve hatta üçüncü ürünle, 12 ay çiftçilik projesini öneriyorum.

Nasıl ki esnaflar, işçiler yılın 12 ayı işlerini yapıyorsa ya da örneğin ben avukatlık mesleğimi yılın yalnızca 3 ayı değil 12 ayı  icra ediyorsam, Azınlık çiftçisi de 12 ay çiftçi olmasını öğrenmek durumundadır. Zaten bütün dünyada çiftçiler bu şekildedir.

Azınlık çiftçisi bunu nasıl mı uygulayacak? Meselâ, tütünün yanı sıra bir kaç dönüm de meyve fidanı ekip, ağaca ve meyvesine yatırım yapabilir. Yine seracılık ile dönemine göre ürün yetiştirerek, bunları direk satabilir, sıcak para akışı sağlayabilir. İklim ve toprak yapısı ürün çeşitliliğine müsait, su kaynakları var, geriye bir tek uygulamaya ciddiyetle yaklaşmak kalıyor.

-“Pilot uygulamalar ile yeni üreticiler teşvik edilirken, nar gibi denenmiş ürünlerin pazar arayışları desteklenmeli”

Şimdi bunları nasıl organize edeceğiz? Eksiklikler neler?

Tütünün yanısıra uygulanabilecek diğer girişimler için organize olmada eksikliğimiz var. En önemlisi bilgi eksikliği var. Bizler, okuduklarımıza ya da anlatılana değil daha çok gördüğümüze inanan bir toplumuz. O yüzden de bu bilgi eksikliği en güzel, pilot bölge uygulamalarında bire bir gözlemleme imkânı sağlanmasıyla giderilebilir.

Bu sebeple, her belediyenin kendi sınırları dahilinde hangi bahse konu uygulamalar için seçeceği pilot bölgelerde  uygulamalar başlamalıdır. Pilot uygulamalar için seçilen yerlerde de yine uygulayıcı olarak pilot insanlar belirlenmelidir. İlk uygulamaların gözlemlenmesiyle de örnekseme yoluyla üretici talebinin çoğalması sağlanmış olacaktır.

Tütüne ek ürünlere yeni başlayacaklar için pilot bölge önerimi getirirken, son yıllarda kendi girişimleriyle bazı bölgelerde denenen girişimlerin ise desteklenerek, genişletilmesine yardımcı olmak gerektiğini belirtmek istiyorum. Bu girişimlere en güzel örnek, Kurcalı, Kozlukebir ve civar köylerde yapılmaya başlanan nar üretimidir.

Narın, kendine yavaş yavaş bir piyasa oluşturduğunu ve pazar arayışına güçlenerek devam ettiğini görüyoruz. Bu üreticilerin muhakkak desteklenmesi gerekmektedir. Bu ve benzeri girişimler için muhakkak ortak bir çatı oluşturulmalı, geniş kapsamlı bir tarım kooperatifi benzeri bir kurumsallaşma sağlanmasıdır. Örneğin, kendi gelir kaynağı olan, projeler üreten, hayata geçiren, fikir geliştiren bir çatı kuruluş.

-“Azınlığın her alanda kendi kendini idare edecek kurumsal yapıya kavuşması gerekiyor”

Azınlığımızın her alanda eksiklerinden biri de kurumsallaşamamasıdır. Azınlığın bir çırpıda sayabileceğimiz birkaç derneğinden başka  maalesef kurumsal yapılara sahip olduğunu söylemek zor. Oysa Azınlık her alanda kendi kendine yetecek, kaynak sağlayacak, üretim gerçekleştirecek dinamiklere kavuşmak zorundadır. Eğer Azınlık kendi kendini besleyecek, kendi kendine yetecek, kendi kendini bakacak dinamiklere işlerlik kazandıramazsa, istihdam sahası yaratıp göçlerin önüne geçemezse, bir bakmışız on sene sonra bölgede ufak bir topluluktan öte Azınlık diye birşey kalmamış.

Röportaj: COŞKUN AHMET
Millet gazetesi logo
© 2024 Millet
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr