Miçotakis hükümetinden Türk Azınlığa darbe üstüne darbe
Hükümet, Müslüman Türk kimliğini ortadan kaldırmak için çıkarılan yasa ve uygulamalarla Batı Trakya'da Türk Azınlığa darbe üstüne darbe indirmeye başladı.

İstanbul'daki Hristiyan Ortodoks Azınlığın dini okulu Heybeliada Ruhban Okulunun tamamen Patrikhanenin kortrolüne devrini talep eden Patrikhane ve Yunanistan, Lozan'a göre Rumca konuşan Ortodoksların karşılığı olan Batı Trakya Türk Azınlığı'nın benzer hak ve taleplerini yok sayıyorlar. Miçotakis başbakanlığındaki hükümet, bu anlayışın doğrultusunda kolları sıvayarak Müslüman Türk kimliğini ortadan kaldırmak için çıkarılan yasa ve uygulamalarla Batı Trakya'da Azınlığa darbe üstüne darbe indirmeye başladı.
Yunanistan Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı’nın azınlığı yok sayarak keyfi olarak hazırladığı yeni yasaya göre Gümülcine Tayinli Müftü Naibi ile İskeçe Tayinli Müftü Naibi Gümülcine ve İskeçe’deki Medresenin encümen başkanı olacak.
Yunanistan Milli Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı’nın hazırladığı “Özel eğitimin iyileştirilmesi ve diğer acil hükümler” başlıklı yasa geçtiğimiz gece Yunanistan Parlamentosu’nda onaylandı ve 29 Temmuz 2020 tarihli resmi gazetede de yayınlandı.
TAYİNLİ MÜFTÜLER MEDRESE ENCÜMEN BAŞKANI OLUYOR
Eğitim Bakanlığı’nın düzenlemesinde medreselerdeki encümen heyetlerine, devlet tarafından görevlendirilen ve Batı Trakya Türk azınlığının tanımadığı tayinli müftüler başkanlık edecek. Buna göre Gümülcine tayinli müftü naibi ile İskeçe tayinli müftü naibi Gümülcine ve İskeçe’deki medresenin encümen başkanı olacak. Medresenin encümen başkanı olan tayinli müftünün bir de yedeği olacak. Söz konusu yasa yedek üyenin ‘Eğitimci veya Müslüman azınlık üyesi saygın bir kişi’ olmasını öngörüyor. Encümen heyetine başkanlık edecek tayinli müftünün dışındaki diğer dört üye ise öğrenci velileri tarafından seçilecek.
Ayrıca medreselerin encümen heyetleri devlet bütçesinden ve Eğitim Bakanlığı’nın kamu yatırımları bütçesinden ödenek alabilecek. Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çevre ve Enerji Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığı’nın ortak kararıyla öğrencilerin ihtiyacına yönelik öğrenci yurtları oluşturulabilecek.
MEDRESELERDEKİ ÖĞRETMENLER GÖREVLERİNDEN UZAKLAŞTIRILIYOR
Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren yasanın bir diğer ilginç maddesi ise şu anda medreselerde görev yapan öğretmen kadrosuyla ilgili. Yürürlüğe giren yasayla halihazırda görev yapan eğitimcilerin iş sözleşmesi sonlandırılıyor. Yasada medreselerde görev yapan öğretmenlerin 31 Ağustos 2020 tarihi itibarıyla görevlerinin sona ereceği belirtildi. Görevleri sona erdirilen eğitimcilerin ilgili yasanın öngördüğü tazminatı alma hakkına sahip oldukları kaydedildi. Bunun için eğitimcilerin Azınlık Eğitimi Bürosu’na dilekçe sunmaları gerektiği de yasada belirtiliyor.
AZINLIĞA DARBE ÜSTÜNE DARBE
29 Temmuz Çarşamba günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Batı Trakya’daki medreselerle ilgili kökten değişiklik getiren yasanın ardından “ierodidaskalos” (kutsal öğretici) kararı geldi.
Eğitim ve Din İşleri Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla, Batı Trakya’daki tayinli müftülere bağlı olarak faaliyet gösterecek 120 din öğreticisinin (ierodidaskalos) görevlendirileceği açıklandı.
Azınlık toplumunun şiddetle karşı çıktığı yasaya göre, “ierodidaskaloslar”ın görevi; “Batı Trakya'daki camilerde Kur’an kursu dersleri vermek veya devlet okullarında eğitim gören Türk azınlık üyesi öğrencilere Yunanca İslam dinini öğretmek” olarak kaydedildi.
MÜSLÜMAN TÜRK ÇOCUKLARINI ORTODOKS REJİMİN KÖLESİ YAPMAK
Devlet memuru sınavı (ASEP) ile görevlendirileceği açıklanan 120 “ierodidaskalosun” Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka'da devlet tarafından işgal edilmiş ve Türk Azınlık tarafından tanınmayan müftülüklere bağlı olarak faaliyet göstereceği belirtildi. "İerodidaskaloslar” (Azınlığa göre bunlar din öğretmeni görünümü altında devlet okullarındaki Türk azınlık çocuklarını Ortodoks devletin rejimine hizmet edecek şekilde din öğretecek olan beyin yıkama memurları) 9 aylık sözleşmeyle görevlendirilecek. İerodidaskalosların 60’ının Gümülcine’de, 30’unun İskeçe’de ve diğer 30’unun da Evros ilinde görev yapacağı bildirildi.
Beyin yıkama memuru bu “ierodidaskalosların” gerek duyulduğu durumda medreselerde de görevlendirilebileceği açıklandı. Bu durum, “Eğitim Bakanlığı kararıyla medreselerde görevlerinden uzaklaştırılan eğitim kadrosu yerine ierodidaskaloslar getirilecek” yorumlarına neden oldu. Bu durum aynı zamanda "Yönetim, medreselerdeki haksız uygulama ve baskılara dikkat çekmek için dayatılan müftü naibini medreseye sokmayan öğrenci, öğretmen ve velilerden intikam mı alıyor?" sorunu da gündeme getirdi.
Yeni uygulamaya göre camilerde veya devlet okullarında öğrencilere ders vermek üzere görevlendirilen “ierodidaskoloslar” ihtiyaç duyulduğu takdirde, müftü naiplerinin kararıyla işgal altındaki müftülüklerde yardımcı idari personel olarak da görevlendirilebilecek.
NİHAİ HEDEF: BATI TRAKYA'DA MÜSLÜMAN TÜRK KİMLİĞİNİN YOK EDİLMESİ
Aşırı sağcıların ve cuntacıların partisi olarak anılan YDP hükümetinin, cunta dönemini hatırlatan uygulamalarla Batı Trakya Türk Azınlık toplumunu Lozan'dan beri hedeflenen nihai noktaya getirmek istediği kamuoyunda konuşuluyor. Kamuoyuna göre rejimin nihai hedefi; Müslüman Türk kimliğini Batı Trakya'da tamamen ortadan kaldırmaktır. Müslüman Türk çocuklarına fanatik Ortodoks Hristiyanların arzu ettiği şekilde Yunanca din eğitimi dayatma anlayışı, bunun bariz bir göstergesi olarak dikkat çekmektedir.
Yunanistan'ın, İstanbul'da Rumca konuşan Ortodoks Hristiyanların milli ve dini varlığının sürüdürülmesi için Lozan Antlaşması'nın üstünde haklar da talep ederken, Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığını ancak cuntacı ülkelerde görülebilecek asimilasyoncu uygulamalarla ortadan kaldırma çabaları uluslararası adalet mercilerinin de tepkisini çekmektedir. Ancak buna rağmen Yunan rejimi ilginç bir şekilde Batı Trakya Türk Toplumuna yönelik haksızlıklarını sürdürmektedir.
HAK PEŞİNDE OLDUĞUNU İDDİA EDEN PATRİKHANE'NİN TAVRI
İstanbul'daki Rumca konuşanların Patrikhanesi'nin tavrı da kamuoyunun dikkatini çeken bir husustur. Arşivlere bakıldığında, Türkiye Heybeliada Ruhban Okulunun Lozan'a uygun bir şekilde açılmasına izin verdiği halde, Patrikhane'nin bunu kabul etmediği görülmektedir. Çünkü Ruhban Okulu'nun devlete bağlı değil, tamamen kendisine bağlı bağımsız bir statüye sahip olmasını talep etmektedir. Patrikhane, okulun şeklen de olsa ülkedeki bütün üniversite ve yüksek okulların bağlı olduğu Yüksek Öğretim Kurulu'na (YÖK) bağlı olarak açılmasının dinen kabul edilemez olduğunu ileri sürmektedir. Ancak Lozan ve hukuken uygun olanın bahsekonu okulun YÖK'e bağlı açılması gerektiği şeklindedir. Patrikhane kendi talepleri kabul edilmediği için okulu açmamakta ancak aynı zamanda okulun devlet tarafından açılmadığı şeklinde propaganda yapmaktadır.
VARLIĞINI BİRBİRİNE BORÇLU İKİ AZINLIĞIN DURUMU KIYAS EDİLEMEZ
Türkiye ile kıyaslandığında Batı Trakya'daki durumun ne kadar içler acısı olduğu görülmektedir. Uygulamalara bakıldığında, iki azınlığın durumunun kıyası kabil olmadığı anlaşılmaktadır. Bir tarafta Türkiye'de Lozan ile sahip olduğu hakların tadını çıkaran ve bunların üstünde de hak talep eden bir Ortodoks Azınlık, diğer tarafta Lozan'ın ile garanti edilmiş haklarından sistematik olarak mahrum edilen ve vatandaşlık haklarından bile hakça faydalanamayan bir Müslüman Türk Azınlık.
Kamuoyunda konuya ilişkin ortaya atılan ve cevapları tartışılan önemli sorular şu şeklide sıralanabilir:
-Yunanistan'ın, anayasasında kabul ettiği en yüce makam olarak Patrikhane, kendisi için talep ettiği hakları neden mukabili olan Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı için de istemiyor?
-Bizans'ın devamı olarak görülen bu tarihi ve dini kurum eğer gerçekten hak peşinde olan bir kurumsa, dünyanın her yerindeki haksızlıkları da savmak için gayret etmesi gerekmiyor mu? Bu konuda bencillik olur mu?
-Kendi varlığının teminatının, karşılığı olarak Batı Trakya'da bırakılan Müslüman Türk Azınlığın varlığına bağlı olduğunu çok iyi bilen bu kurumun başındaki dünyada hatırı sayılır zatın irade buyurması halinde Türkiye ve Yunanistan'da azınlık sorunları büyük ölçüde çözülmez mi?
Değerlendirmelere göre, Patriğin seyahatlerinde bir devlet başkanı gibi ağırlanmasından, konuşma ve lobi faaliyetlerinden hareketle, yukarıdaki sorulara cevaben azınlık sorunları ve Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinde büyük katkılar yapabileceği aşikardır. Ancak anlaşılan o ki, mütekabiliyet esasını unutturmak veya itibarsızlaştırmak isteyen zihniyet, mevcut konjonktürde böyle bir niyetten ve amaçtan uzak durmayı yeğlemektedir. Veya ortak ve bağlı olduğu karar mekanizmaları ona bu rolü biçmektedir.