“Acı duyabiliyorsan canlısın; başkasının acısını duyuyorsan insansın”
Bu özdeyiş, ünlü Rus yazar Tolstoy’a aittir. İnsanlık erdemini böylesine güzel tanımlayan başka bir söz, başka bir ifade düşünemiyorum.

Bu özdeyiş, ünlü Rus yazar Tolstoy’a aittir. İnsanlık erdemini böylesine güzel tanımlayan başka bir söz, başka bir ifade düşünemiyorum. Hayatta öyle anlar vardır ki dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir felaketin ardından hiç bilmediğimiz, görmediğimiz, duymadığımız uzaklardaki insanların feryadı evlerimize kadar duyulur, derin bir acı hissedilir, empati kurulup duygular ortaklaşır.
6 Şubat Pazartesi sabahı böyle bir acıyla uyandık; Türkiye’nin güneydoğu bölgesini yerle yeksan eden korkunç deprem felaketiyle uyandık. Harabelerin içinden yükselen yardım çığlıklarıyla gözlerimizi açtık. Sonra acı haber, ışık hızıyla dünyanın her tarafına dalga dalga yayıldı. Deprem Türkiye’den başka Suriye’de de büyük can ve mal kaybına yol açtı. Aradan iki hafta geçti ki bu kez Hatay’ın güneyinden Mısır’a kadar hissedilen başka bir deprem bütün Ortadoğu bölgesini salladı. Sonra uçsuz bucaksız harabeye dönüşmüş şehirlerin altında on binlerce hatta yüzbinlerce kurtarılmayı bekleyen insanlar. Harabeler üzerinde kaybolan canlarla kurtulanlar arasında, acının ve sevincin karıştığı duygular, yürek burkan sahnelerle ağlatan kurtuluş mucizeleri bir arada yaşandı.
Küresel ölçekte giderek metalaşan hayatımızda etik değerlerini yitirme kuşkuları duyulan insanlık, Kahramanmaraş merkezli 7,7 şiddetindeki deprem karşısında oldukça sağduyulu bir refleks verdi. Yaşanan derin acı karşısında en katı kalpler dahi yumuşadı; husumet duvarları depremle birlikte bir anda yıkılıverdi. Dünyanın çeşitli ülke liderleri dayanışma mesajları yayınladı. Enkazın kör karanlığında hayat ile ölümün kesiştiği bir noktada yükselen feryat, insanlığın ortak vicdanında yankılandı. 100’e yakın ülkeden, 10 bin civarında uzman ekip apar topar deprem bölgesine koştu; ölümle burun buruna olan insanları kurtarmak için canını dişine takarak görev yaptılar. Yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide, hayattan kopma noktasında çaresizlik içinde kurtulmayı bekleyen insanlara umut ışığı olabilmek için zamana karşı adeta yarıştılar.
Anavatan Türkiye, 24 yıl sonra böylesine geniş bir coğrafya üzerinde yıkıcı depremin dehşetini bir kez daha yaşadı. Afetin yarattığı korkunç yıkım, başta Türk dünyası olmak üzere Balkanlardan Avrupa’ya, Asya’dan Amerika’ya dünyanın her köşesinde insanların kalplerinde derin hissedildi. Dayanışma ruhu en üst düzeyde ifade edildi; çeşitli ülkelerin uzattığı yardım eli, dünyası yıkılan çaresiz insanların gönüllerine biraz olsun su serpti. Azerbaycan, Yunanistan, İsrail’in kurtarma ekipleri deprem bölgesine ilk koşanlardan oldu. Enkazın üzerinde yoğun duygular yaşandı. Bütün kurtarma ekipleri gibi Yunan kurtarma ekibi EMAK da hemen işe koyuldu. Dört saatin ardından altı yaşındaki küçük kız enkazdan çıkartılarak kurtarıldı. EMAK görevlisi Athanasopoulos o dramatik saatleri şöyle anlatır:
“Zemin ve tavan birleştiği için önüme çıkan halıyı kesip fayansları kaldırmaya başladım. Sonra kızı gördüm. Soğukta oğlumu görmüşçesine eldivenlerimi çıkarıp ayaklarını tuttum. Çok üşümüştü. Isıtabilmek için hemen sarıldım.[…] Kızcağız, kız kardeşinin cansız bedeni üzerinde yanak yanağa yatıyordu. Hadi tatlım seni çıkaracağım, dedim. Bana elini uzattı. Onu çekmeye çalıştım ama annesinden ve kardeşlerinden ayrılmak istemediğini anladım. İşte o an yıkıldım ve ağlamaya başladım.”
EMAK mensubu altı yaşındaki yavruyla enkazın altından çıktığında mutluluk gözyaşı, sarılmalar, el hareketleriyle minnet duygularını ifade eden insanlar, deprem bölgesinde iletişimin ortak dili oldu. Türk halkının bu zor gününde deprem bölgesine giden Yunan Dışişleri Bakanı Dendias Türk meslektaşı Çavuşoğlu’na sarılıp Yunan halkının dayanışma duygularını iletti. Yunanistan’ın, anavatan Türkiye’ye gösterdiği bu sıcak ilgi, elbette bizler Batı Trakya Türklerini de çok mutlu etti.
Türkiye’de yıkıcı depremin ardından daha ilk anda seferber olan Türk dünyası örnek bir dayanışma ruhu sergiledi. Orta Asya Türk devletlerinden başka Balkanlardaki Türk toplulukları depremin acısını kalbinde derin hissederek yardım elini uzattı. Batı Trakya’daki Türk sivil toplum kuruluşları, yardımlarını deprem bölgesine ulaştırdılar. Ama beni en çok duygulandıran davranış, Batı Trakya Türk gençliğinin gösterdiği övgüye değer duyarlılıktır. Günlük simit paralarını toplayan öğrencilerin bu kampanyadaki yeri apayrıdır. Bu sembolik jest karşısında bir Batı Trakya Türkü olarak duygulandım ve gururlandım.
Tolstoy’un tarifiyle insan olmak, depremde gösterilen dayanışma ruhu bu arzuyu büyük ölçüde karşılar niteliktedir. Dünyanın dört bir tarafında çeşitli dinlere ve milletlere mensup insanlar, hayatlarında hiç görmedikleri, duymadıkları insanların acısını hissettiler, acılarına bir nebze merhem olmak ümidiyle imkânlarını seferber ettiler.
Sözlerimi bağlarken Allah bir daha kimseye bu acıyı yaşatmasın, demek geliyor içimden. Ancak şu notu da düşmek isterim. Deprem bölgesinde dua edildiğini duyan Japon deprem uzmanının sözü ders niteliğindedir: “Biz de dua ederiz, ama biz önce işimizi olabildiğince sağlam yaparız.”