Kurban Yardim 2024 Kurban Yardim 2024

Başkasında değil bizde iktidar ilişkileri(!)

Biz, Batı Trakya’nın sosyal bilimcilerine insan olma, varolma, varolmaya engel her türlü engelden endişe duyma davetidir bu yazı.

Köşe Yazıları 28 Mart 2024
Başkasında değil bizde iktidar ilişkileri(!)

Sosyal bilimlerde çalışılan konuların varoluşsal bir temeli vardır. Sosyal bilimci, bir konuyu çalışmaya, onunla ilgili bir eksikliğin farkına vardığında başlar. Bu önermem sosyal bilimi teknik bir uğraş olarak değil entelektüel bir iştiyakla icra edenler için geçerli. Doğa bilimlerinde böyle bir şey göremeyiz. Doğa bilimlerinde çalışılmaya değer boşluklar vardır ancak bu boşluklar birilerinin ona karşı duyduğu varoluşsal ilgiyle kapatılmaya çalışılmıyor. Sosyal bilimlerde de varoluşsal ilgi olmadan, orada duran, herkesin görebildiği birtakım boşluklar vardır ama mesele entelektüel iştiyaka geldiğinde o milletin mensubu olan sosyal bilimci bu boşluğu kendi içinde bir boşluk olarak hisseder. 

Batı Trakya’da bir sosyal bilimciler camiasının bulunmuyor oluşu, biz Batı Trakyasosyal bilimcilerin işimizi varoluşsal düzeyde yapmadığımızı gösterir. Her sosyal bilimcinin aşina olduğu iktidar ilişkileri literatürü bulunmasına rağmen, en azından orada burada duyduğu bir Edward Said, Julien Benda, Michel Foucault, Antonio Gramsci, Louis Althusser gibi isimler bulunmasına rağmen, bu şahsiyetlerin söylediklerinin kendi üzerimizde bir anlamı olup olmamasını tartışma ihtiyacı hissetmemek alanın da satanın da alışverişten memnun olduğunu gösterir. 

Şu kadarını söylemeliyim ki, güçlü düşünce geleneği bulunan milletlerde iktidar hiyerarşisi sırasıyla sanatçı, mütefekkir, siyasetçi biçiminde seyreder. Sanatçı mütefekkirden, mütefekkir siyasetçiden üstündür. Buradan anlaşılmaktadır ki iktidar derken kastettiğim siyasi iktidarın çok ötesinde bir şeydir. Bununla birlikte azınlık-çoğunluk ikililiği bağlamında bir iktidardan da bahsetmiyorum. Millet olmamızla ilgili bir iktidar benim derdim. Millet olmanın genlerle alakalı bir durum olduğunu düşünenlerin beni anlamasını beklemiyorum ancak bunun iradeyle alakalı bir mesele olduğunu düşünenlerin asgari düzeyde bana kulak vermesini bekliyorum.

Derdi millet olmak olanlar için sanatı geliştirmek bunun en temel yolu. Çünkü sanat, insanın en insani formu olan kültürün ürünüdür. Kültür neden insanın en insani yönüdür? Çünkü Batı Trakya’da yaşayan karınca topluluğunu Kuzey Kutbuna götürdüğünüzde ölür. Batı Trakyalı bir insanı Kuzey Kutbuna götürdüğünüzde ise kültür üretme yetisi sayesinde ayakta kalır. Batı Trakya’da apartmanda yaşarken Kuzey Kutbunda kendisine iglo inşa edebilecektir. İglo farklı bir mimaridir ve mimari de bir kültürel üründür. Dikkat ederseniz burada bir irade durumu var. Karınca, yuvasını iradeyle değil güdüyle yaptığı için uyum sağlayamıyor. Bunun yanında insanlar şu veya bu sebeplerle yine birbirleri arasında sınır çizerken bunu çoğunlukla kültürel sınırlar temelinde yapar. O halde bir milleti diğer milletten ayırırken genlerden ziyade varoluşa atıfta bulunuyorsak, dolayısıyla kültür ekseninde kalıyorsak önce odağımızı kültür üretimine vermemiz gerekir. Sanat yoluyla kültür üretmenin fitilini ateşlemeliyiz. Fikir üretme ya da milleti yönetmek gibi meselelerin de kültürden bağımsız bir tarafı yoktur. Ama Sanat başta olmadığı takdirde, fikrin o millete dayandığını, fikir de sanata dayanmıyorsa eğer siyasetin de o milletin siyaseti olduğunu söyleyemeyiz. 

Hasbelkader gelişi güzel yaşamaya bırakılmış ve bundan gocunmayan bizlerin bunu düşünecek zamanı yok. Kendi kendimizi yönetecek mekanizmamız var. Bunun ne olduğunu burada açma gereği duymuyorum. Ama sözgelimi bir göçmen kuşlar sürüsü bir yerden başka bir yere göç ederken, onlarda da içinde belli bir düzen barındıran bir mekanizma olduğunu görebiliyoruz. Acaba, hazıra bulduğumuz birtakım imkânlarla kendi kendimizi yönetmek, bizi Kuzey Kutbunda yaşamını sürdüremeyen karıncalardan ne ölçüde ayıracak?

Oysaki bir milletin sanatı geliştiğinde, o milletin birtakım boşlukları fark ederek, boşlukların yarattığı varoluşsal kaygıyı doldurmak için bir eser ürettiğini görürüz. O eserde, o milletin neyi güzel, neyi çirkin gördüğünü ilk bakışta fark ederiz. Bir sanat ürünü olarak edebiyattan beslenen bir mütefekkir de edebiyatçının oluşturduğu dille düşünür. Bir mütefekkir ancak bu şekilde bir Türk mütefekkiri, bir Alman, Fransız, Yunan mütefekkiri olur. Birçok milletin bugün kendine özgü düşünce sistemi oluşturamamasının sebebini burada aramak gerekir. Bugün, her yerde dillere pelesenk olmuş demokrasiden bahsedemez olurduk Homeros destanlarını yazmasa. Ki Yunan filozofları Homeros’un kurduğu bu dil sayesinde düşüncelerini kurabilmişlerdir. Siyasetçiler de filozofların fikirlerini uygulamıştır demokrasi olarak. 

Bugünkü şartlarda günü kurtarmaya yarayan onca faaliyetimizin yanında bizim kendi edebiyatımızı, müziğimizi, sinemamızı, tiyatromuzu, resmimizi üretebiliyor olmamız gerekir. Bizim yaşadığımız her ne varsa bunlar bize özgü ve buranın insanı sanat üretemiyorsa millet olabilmenin yakınından bile geçemiyoruz demektir. 

İyi ama derdimiz neden millet olsun? Bu soruya birkaç cümleyle cevap verebilen herkes millet olmanın önündeki engelleri görecek, kısacası yukarıda sözünü ettiğim varoluşsal boşlukları hissedecektir. Bunu gerçekten birkaç kelimeyle açacak olursak, millet olmak önemlidir çünkü insanız, diye cevap verebilirim. İnsanın yapıp ettikleri diğer canlıların aksine sadece güdüyü değil irade unsurunu da içerir. “…da içerir” dedim çünkü bu zorunlu bir şey değildir. Sözgelimi, insan her şartta bir şeyler yapıp eder: Yer-içer, cinsel ilişkiye girer, ölür. Ama bunlar, irade unsurunu içermeyen haliyle insanın hayvani tarafıyla sınırlı kalır. İşte irade girdiğinde, yeme-içmeyi erteleme, cinsel ilişkiyi reddetme imkânına sahiptir, ölümü ise idrak etme imkânına. İşte işin varoluşsal boyutu burada ortaya çıkar. İnsanın varoluşsal kaygıları, ölümlü bir varlık olması hasebiyle vardır. Genel anlamda ölecek olmanın insana yarattığı kaygıyı, artık var olacak olmama kaygısı olarak tanımlayabiliriz. Bunun bir uzantısı olarak insan, varolamama kaygısını çeşitli düzeylerde hissedebilir. Sosyal bilimcilerin kaygıları da buradan gelir. 

Biz, Batı Trakya’nın sosyal bilimcilerine insan olma, varolma, varolmaya engel her türlü engelden endişe duyma davetidir bu yazı. Sanat ve düşünceden beslenmeyen her türlü iktidar ilişkisi aklıma ölümlerin en acısını getiriyor. Benim değil, benim de içinde bulunduğum milletimin ölümünü. Kendi kendimizi yönetirken motivasyonumuz ve bundaki meşruiyetimiz keyfimizin kâhyası olduğu sürece de bu böyle devam edecek. Yazık ki, düzenimiz alanın da memnun satanın da memnun olduğu bir düzen. Siyasi iktidarın kendisini sorgulamadan önce (varsa) hangi sanatçı ya da düşünürümüz siyasi bir otoritenin tahakkümü altında bulunuyor olmanın rahatsızlığını çekiyor?

Millet gazetesi logo
© 2024 Millet
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr