Yangroup logo Yangroup logo

Batı Trakya’nın meçhul sosyal bilimcileriyle sohbetler: Azınlık grup üyeleri sosyal bilimi nasıl icra eder?

Zannediyorum, felsefede olduğu gibi sosyal bilimlerde de parrhesia ilkesini en iyi baskılanan grupların üyeleri benimser.

Köşe Yazıları 11 Mart 2023
Batı Trakya’nın meçhul sosyal bilimcileriyle sohbetler: Azınlık grup üyeleri sosyal bilimi nasıl icra eder?

Dîbâce

Azınlık grup üyelerinin sosyal bilimi nasıl icra ettiği meselesine gelmeden önce yazının ana başlığı olan ‘Batı Trakya’nın meçhul sosyal bilimcileriyle sohbetler’le ne kastettiğime ilişkin bir dîbâce sunmak istiyorum. 8 yıldır sosyal bilim tahsili gören biri olarak tahsilime başladığım ilk günden bu yana her zaman müktesebatımı derli toplu bir şekilde sunma hevesindeydim. İlk yıllarda bir şeyler öğrenmenin verdiği cesaret ve motivasyonla paldır küldür her olguyu üzerine bir teori, birkaç tane de kavram etiketleyerek analiz etme başlamıştım. Zamanla bunun bu şekilde yapılmaması gerektiğini gördüm. Söz gelimi herhangi bir intihar vakasında sosyoloji birinci sınıfı bitirmiş herkes Durkheim’ın intihar teorisi kapsamında bir şeyler söyleyebilir ancak bu söylenenler çoğu zaman hiçbir şey ifade etmez. Çünkü analiz, üzerine teorinin yapıştırılmasıyla yapılan bir şey değildir. Bilakis analiz, mevzubahis vakanın kendi konteksti esas alınarak yapılır. Durkheim’ın intihar teorisinden yararlanılabilir ama etiket olarak kullanılamaz. Etiketler çalıştığımız toplumun kendine özgü taraflarını görmemize engel olur.

Bununla ilgili bir mesele daha da, erken yıllarda kendimi kanıtlama hevesimle ilgilidir. Bu durumda yararlı olsa da olmasa da, biri okusa da okumasa da bir şeyler yazardım. Birilerinin okuyup okumamasının çok önemli olduğunu düşünmüyorum çünkü bu endişeyle yazılan yazılar yazarı nesneleştirir. Ancak ben bu yazıyı niye yazıyorum diye oturup düşündüğümde vereceğim cevabın salt bir öğrencilik motivasyonunun ötesinde bir şeyler barındırması gerekiyordu. 

Bütün bunlara cevap verdikçe bu sefer birikimimi sosyal bilimcilere aktarmam gerektiğini anladım. Ama hangi sosyal bilimciler? Türkiye’de sosyal bilimin icra edilişinde ciddi sakıncalar olduğunu düşünsem de hangi mecrada yazacaktım. Yazma tecrübemin olduğu birkaç mecrada rahatlıkla yazardım ama arzu ettiğim anlamda bir faydanın sağlanıp sağlanamayacağı konusunda birtakım tereddütlerim vardı. Millet Gazetesi ne güne duruyor? Millet Gazetesi şüphesiz bunları dile getireceğim en iyi mecra ama yazayım da kim okursa okusun şeklinde düşünmek istemedim. Çünkü Batı Trakya’da doğru düzgün sosyal bilimci yoktu. Ya da ben öyle zannediyordum. Son birkaç sene içerisinde sosyal bilimlerle ilgilenen hiç de azımsanamayacak sayıda birçok kişiye rastladım. Ancak bu kişilerin varlığından ne yazık ki pek çok kimse haberdar değil. Fakat onlar en azından benden haberdar olduğuna göre onlara yazabilirim.

Onlar benden haberdar ama hiç şüphesiz ben tamamından hala haberdar değilim. Bu yüzden de yazının başlığında Batı Trakya’nın sosyal bilimcilerini ‘meçhul’ diye tanımladım. Buna esin kaynağı olan da rahmetli Hüsamettin Arslan’ın ‘Jön Türkler, Jön Kürtler ve Muhafazakârlar’ isimli eserinin ‘Meçhul Okurla Söyleşiler’ şeklindeki alt başlığıydı. Hüsamettin Arslan’la aynı şeyleri kastetmesem de hitap ettiğim grubun üyelerinin önemli bir kısmını tanımadığım için onlara ‘meçhul sosyal bilimciler’ diyorum. 

Batı Trakya’daki sosyal bilimcileri ilgilendireceğini düşündüğüm ama pek âlâ her yerden sosyal bilimcilerin de nasiplenebileceği bu başlık altında yazacağım yazıların meçhul sosyal bilimcilerle bağ oluşturmasını diliyorum. Bununla birlikte yazdıklarıma cevap, itiraz ya da katkı yapmak isteyen herkesin de görüşlerine açığım. Neden Batı Trakya’da bir sosyal bilim ekolü kurmayalım?

Azınlık grup üyeleri sosyal bilimi nasıl icra eder?

Uzun bir önsözden sonra konuya geçiyoruz. Önsözler her ne kadar konudan bağımsız bir bölüm olarak düşünülse de yazdığım önsöz azınlık grup üyelerinin sosyal bilimleri nasıl icra ettiğinin ilk cevaplarını da verir. Ama bu cevap tamamen olgun bir cevap değildir. Sadece henüz tamamlanmamış bir cevabın ilk aşamalarını teşkil eder. Bu cevap zamanla kendi kendisini tamamlayacak, bazen kendisini reddedecek, bazen de yeniden kurgulayacaktır.

Ama bugünlük buna cevap vermeye kalkacak olursak bunun için öncelikle azınlık grup üyelerinden ne anladığımı ve onların sosyal bilimi icra etmesinin neden tartışılması gereken bir konu olduğunun cevabını vererek başlamam gerekir. Azınlık grup üyeleri derken kastettiğim herhangi bir anlamda baskılanan bir gruptur. Bu grubun üyelerinin sosyal bilimleri icra etmesinin neden bir çalışma konusu olduğuna ilişkin cevabım ise bu grup üyelerinin mevzubahis sosyal probleme çözüm bulmak için sosyal bilimlere başvurmaları; kiminin çok başarılı olması, kiminin de rezil çalışmalara imza atmasıdır. Örneğin Siyahların sosyal bilimler içerisinde adeta temsilcilerinden birkaçı olarak görülebilecek Frantz Fanon ve W.E.B. du Bois, kendileri de Siyah olmasaydı asla bu denli etkili çalışmalara imza atamayacaklardı. Ama bunun yanında baskılanan grup üyesi olmak bazen gözü kör edercesine sosyal bilimleri icra etmenin şartlarını görmezden gelmeye sebep olur. 

Sosyal bilimlerde adını duyurmuş bir diğer grup da Yahudilerdir. Biraz da abartarak söyleyecek olursak Yahudilerin neredeyse sosyal bilimlerin her alanında, her yaklaşımında, her ekolünde tesiri olmuştur. Avrupa’dan ABD’ye birçok Yahudi kökenli sosyal bilimci adeta sosyal bilimlere yön verecek kalitede çalışmalara imza atmışlardır. Dolayısıyla baskılanan bir grubun üyesi olarak sosyal bilimci olmayı, bize kaderin bir cilvesiymişçesine sirayet eden bir nimet olarak düşünebiliriz. 

Bunun nasıl olabildiğini açıklamak için bir sürü sebep sayılabilir ama zannediyorum, felsefede olduğu gibi sosyal bilimlerde de parrhesia ilkesini en iyi baskılanan grupların üyeleri benimser. Zülfü yâre dokunmamak için doğru bildiği her şeyi söyleyemeyen sosyal bilimciler ise genellikle anaakım toplumların mensubu kişilerden çıkar. Çünkü anaakımın üyesi olmak çoğu zaman ister istemez gücü de elinde bulundurmayı içerir. Ancak tam da böyle bir durumda doğruyu söyleme hevesi tepkisellik biçiminde seyrederse o fikirler yalnız kendi ortamında kabul görür, literatüre yön verecek fikirler haline asla gelemezler. 

Örneğin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli bir zaman diliminde baskı altında yaşamış olan İslamcıların bünyesinde çıkan ve meşhur olmalarına rağmen literatürde tartışabilecek kalitede eser veremeyen birçok İslamcı sosyal bilimcinin özellikle de tarihçinin durumu bu şekilde açıklanır. Demem o ki, ilmi çalışmalar vakur insanların işidir. İsmail Kara, İsmet Özel, Nurettin Topçu, Erol Güngör ve diğer birçok isim bunun sayesinde Türk Düşünce tarihinde adını yazdırabilmiştir. Felsefe mirasıyla iftihar eden Yunanistan’ın çağdaş tarihine baktığımızda da dünya çapında tanınan düşünürleri hep anaakım tarafından baskılanan grup üyeleri olmuştur: Nikos Poulantzas, Kornilios Kastoriadis vd. 

Sosyal bilimler için reçeteler nadiren sunulur çünkü doğaları buna izin vermez. Ancak tıp kökenli hocam Mehmet Tayfun Amman eski mesleğinden olsa gerek, sosyolog kimliğiyle de yazdığı nokta atışı reçetelerle öne çıkar. Bu anlamda sosyolojik bilgiyi de tasvir, açıklama, anlama, anlamlandırma ve yorumlama olmak üzere beş aşamada toplar. Bu tarz maddeler halinde sunulan bilgiler kolaylıkla unutulur ama şuna dikkat etmek gerekir ki, daha sonraki yazılarımızda detaylıca ele alacağım sosyal bilimlerde nesnellik meselesine verilen “sosyal bilimler nesnel değildir” cevabının anlama aşamasından itibaren geçerli olduğudur. Sosyal bilimci tasvir aşamasında ‘ne oluyor’ sorusuna, açıklama aşamasında ‘niçin oluyor’ sorusuna (teoriler) cevap verirken nesnel bir tutum içerisindedir. Sonrasında anlama aşamasında araştırılan olgunun diğer örnekleriyle karşılaştırması yapılırken, mekânda genişleme olduğu için ister istemez öznellik devreye girer. Anlamlandırma aşamasında zamanda derinleşmeyle birlikte ‘hangi aşamalardan geçerek böyle oldu’ sorusuna cevap verilir. Yorumlama aşamasında ise araştırmacı tamamıyla kendi tavrını ortaya koyar.

Bu tarz aşamalar az önce de zikrettiğim gibi pek dikkate alınmaz ancak mesele baskılanan grupların sosyal bilimi icra etmesine geldiğinde, bu aşamalar fazlasıyla dikkat etmemiz gereken bir tablo olarak karşımıza çıkar. Çünkü azınlık grup üyelerinin hüsranla sonuçlanan çalışmalarında yapılan temel hatalar genellikle daha en başta öznel bir yaklaşımla yola çıkılmasından kaynaklanır. 

Bu yüzden de Batı Trakya ile ilgili Batı Trakya Türklerinin yazdıkları tezlere bakıldığında, hele ki ilk yıllarda, çalışmanın sonucunun, çalışmanın başında kendini gösterdiği tezlere rastlarız. Yani o tezlerde “Yunanistan bize şunları yaptı, bunları yaptı” şikâyetini dile getirme endişesi taşındığı için daha ilk başta bu şikayetle yazıya başlanır ve hiç yazılmasa daha iyi olacak olan bir ton tez yazılır. 

Sözgelimi yaşanılan sıkıntıları dünyaya duyurma endişesiyle yazılan bir tez 1923’teki Mübadele Antlaşması kapsamında başlayan nüfus göçünü tüm verileriyle sunar ve bakın der, bu insanlar ne kadar acılar çekmiş. Oysaki tasvir ve açıklamayla başlayacak bir çalışma, sizi duruma göre resmi olarak mübadeleye dahil edilmese de baskılarla zorla göç ettirilmiş Batı Trakya Türkleri’nin durumunu da görmenize imkân verecektir. Daha net olmam gerekirse sizi hafıza çalışmalarına yöneltecektir. Bu netlik de yetmediyse eğer daha yüksek sesle bağırayım: BU TOPLUMUN HAFIZA ÇALIŞMALARINA İHTİYACI VAR!

Kısacası W.E.B. du Bois ve Frantz Fanon’un temel amacı birini taşlamak olsaydı, ne du Bois ‘çifte bilinç’ kavramını ne de Frantz Fanon ‘Siyah Deri Beyaz Maske’ yakıştırmasını ortaya atardı. Bu çalışmaları sayesinde bizatihi baskılanan grupların benimsemiş oldukları aşağılık duygusu ortaya çıkarılmış, böylelikle de hakkın verilen değil alınan bir şey olduğunu hatırlatmışlardır. Dertleri sisteme taş atmak olsaydı eğer hak verilse dahi çifte bilinçli biri hakkı ne yapsındı?

Millet gazetesi logo
© 2023 Millet
KÜNYE
BİLAL BUDUR & CENGİZ ÖMER KOLLEKTİF ŞİRKETİ
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr