Batı Trakya’yı Türk Azınlığından Arındırma Komisyonu’nun raporu
Türk Azınlığın seçilmişleri, kurum ve kuruluşları tek ve gür bir sesle bu raporu büyük bir hayal kırıklığı olarak niteledi.

Batı Trakya Türklerinin son günlerdeki ana gündem maddelerinden biri Partiler Arası Trakya Kalkınma Komisyonunun öneri raporu. Türk Azınlığın seçilmişleri, kurum ve kuruluşları tek ve gür bir sesle bu raporu büyük bir hayal kırıklığı olarak niteledi.
Partiler Arası Trakya Kalkınma Komisyonunun Parlamentoya sunacağı öneri raporunun büyük hayal kırıklığı ile sonuçlanacağı en başından belliydi. Çünkü yıllardır bu komisyonun oluşturulması için adeta çırpınan, kitaplar yazan ve konferanslar tertipleyen tanıdık bir isim vardı: Evripidis Stilyanidis. Bu şahıs, Yeni Demokrasi Partisinin şahin kanadını temsil eden ağır toplarındandır. Bu ağırlığını bölgemizde Türkiye ve Türk Azınlık düşmanı söylem ve faaliyetleriyle kazanan ve politik sermayesini bu şekilde artırmaya veya en azından muhafaza etmeye çalışan biri olarak bilinir. Hayallerini süsleyen projenin gerçekleştirilmesini sağlayacak söz konusu Komisyonun oluşturulması kim bilir kendisini ne kadar mutlu etmiştir. Artık Batı Trakya Türk Azınlığını ortadan kaldırmayı hızlandıracak kararlar içeren bir rapor, nihayet Parlamento tarafından onaylanmış resmi bir devlet politikası olarak hayata geçirilecek.
Bilenler bilir ki Stilyanidis ve sırtını dayadığı Türk ve İslam düşmanı faşist/dinci Rum Ortodoks zihniyetin amacı, Trakya Bölgesinin kalkınması değildir. En azından Türk Azınlık için değil. Bunu sözde Trakya Kalkınma Komisyonunun nihai raporunda açıkça görebiliyoruz. Azınlığı ilgilendiren maddelerden anlaşılıyor ki rapor, devletin zaten fiilen derinden yürüttüğü asimilasyon politikasının artık resmiyet kazanması için hazırlanmış. Raporda yeni bir şey söylenmiyor. Batı Trakya’da Azınlık olarak bırakıldığımız günden beri yaklaşık bir asırdır uygulanan baskı ve zulümlerde kullanılan söylemler çağımıza uyarlanarak tekrarlanıyor. Süslü, alengirli ve muğlak ifadelerle adeta dilimiz ve dinimizle; kimliğimizi oluşturan milli ve manevi değerlerimizle ve uluslararası hukuk ve insan haklarıyla alay ediliyor.
Kalkınmadan çok batırmayı hedefleyen bu komisyonun gerçek adı bizce, Batı Trakya’yı Türk Azınlığından Arındırma Komisyonu olmalıdır. Raporda kalkınma adı altında Türk Azınlık kimliğini ve onun Lozan Antlaşması ile kazanılmış hakkı ve yaşam garantisi kurum ve kuruluşlarını ortadan kaldırmayı perde arkasından sahneye süren bir projenin mimarı olan komisyon ancak bu tanımlamaya uyar.
Komisyon raporunda dikkatimizi çeken en önemli husus, Lozan Antlaşması ile edindiğimiz hakların hepsini ortadan kaldırmayı hedeflemesidir. Bunu başarmak içinse yaklaşık bir asır uygulanan taktiğin uygulanmasıdır. Bu taktik, Lozan’a göre tamamen özel, özerk ve dokunulmaz olması gereken Türk Azınlık kurumlarının “bizim iyiliğimiz” ve “bölgenin kalkınması” için devlet kurumlarına dönüştürülmesidir. Bu artık bu raporun hayata geçmesiyle yasallaşacak ve Türk Azınlığın asimilasyonu uyduruk yasal kılıfla gerçekleştirilecektir.
Raporda Müftülüklerin devlet dairesi oldukları, dolayısıyla devletin kontrolü ve idaresi altında olması gerektiği belirtiliyor. Bu koca bir yalandır. İstanbul’daki Patrikhane bir devlet dairesiyse, müftülükler de devlet dairesidir. Ama Lozan ve uluslararası hukuk öyle demiyor. Rum Patriği ve metropolitler devlet memuruysa Müftüler de devlet memurudur. Ama antlaşmalar öyle demiyor ve bu yüzden zaten Patrik Efendi ve emrinde olan Yunan devleti bunu asla kabul etmez. Patrik, devletten maaş mı alıyor? Hayır. Metropolitler ve Patriği devlete bağlı kurul mu seçiyor? Hayır. Madem öyle, onlar için ne geçerliyse aynısı bizim için de geçerlidir. Çünkü mütekabiliyet esasına göre yapılmış Lozan’da onlara ne hak veriliyorsa bize de aynısı veriliyor.
Peki, gerçekler böyleyse Yunanistan neden kendi Azınlığı için istediğini bize yasaklıyor? Çünkü Türk ve İslam düşmanı faşist bir zihniyet tarafından yönetiliyor da ondan.
Kalkınma Komisyonunun raporuna göre Müftülükler gibi diğer Azınlık kurumlarımızın da devlet kurumuna dönüştürülmesi öngörülüyor. Azınlığın yaşadığı bölgelere Azınlığın talebi olan Türk Azınlık Okulu açmak yerine, Türkçe’nin seçmeli ders olacağı devlet okulları inşa edilecek. Bu şekilde Türk çocuklarının “seçmeli Türkçe dersi” yemi ile Azınlık Okullarından uzaklaştırılması ve Türk Azınlık Okullarının zamanla kapanması hedefleniyor.
Bir kez daha görüldü ki, Türk Azınlık kurum ve kuruluşları, temel insan hakları ve uluslararası hukuka aykırı rapor, kanun ve düzenlemelerle devlet kurumlarına dönüştürülüyor. Zaten bugüne kadar Azınlığın Müftülükleri, Vakıfları tamamen ve Okulları/Eğitimi de kısmen devlet kurumlarına dönüştürüldü. Şimdi bu rapor mecliste kabul edilir uygulamaya geçerse, o zaman Türk Azınlığın bütün dini, hayır, kültürel ve sosyal kurumları tamamen devletleştirilecek ve Türk kimliğine ait Türk dili, kültürü ve hatta dini zamanla ortadan kaldırılacaktır.
Türk isimli dernekler kapatıldı. Türk kimliği yasaklandı. Yakında Türk Azınlık mensuplarının açtığı iş yerlerine de el koyarlarsa şaşırmamak lazım. Bir araya gelerek birkaç Türk Azınlık mensubunun kurduğu ve yönettiği derneği kapatan zihniyet, gün gelir bu şekilde kurulan iş yerlerini de kapatır veya vakıf ve müftülüklere yaptığı gibi el koyarak devletleştirir. Diktatörlükten de beter bu uygulamaları görür müyüz? Bu gidişle imkânsız görünmüyor. Temel Azınlık kurumlarını bizden çalan ve istediği gibi şekillendirerek devlet dairesine çeviren zihniyet zaten çoktan diktatörlüğü getirmiş. Bir gün gelir, “Bu iş yeri veya dükkânın tabelasını beğenmedim, milli çıkarlarımıza aykırı, Türkçe olmasın Türkler bize düşman. İslami de olmasın, terörü çağrıştırıyor. Siz Ortodoks ve Yunanca bir isim koyun.” diyebilirler. Hatta iş yerinde kimin çalışacağını ve ne tür mal satılacağını da dikte ederler. Ta ki bu Batı Trakya Mehmetler için yaşanılacak yer olmaktan çıkarılana kadar.
Türk Azınlık düşmanı faşist zihniyet, bizleri Batı Trakya’dan silmek için yaklaşık bir asırdır elinden geleni ardına koymadı. Bizleri baskı ve zulümleriyle kısmen yormuş veya yıpratmış olabilir. Ancak bir türlü bitiremedi ve asla bitiremeyecektir. Azınlığımız da bu süre zarfında törpülendi, toparlandı, kendini eğitti ve her alanda binlerce yetişmiş ehliyet ve liyakat sahibi insan yetiştirdi. Kendisini uluslararası alanda rahatça ifade edecek, davasını duyuracak akıllı, iradeli, inançlı ve dirayetli temsilcilere kavuştu. Velhasıl bizleri Batı Trakya’da asimile etmeyi hedefleyenler bundan sonra ancak avucunu yalar. En zayıf zamanlarımızda asimile edememişler, bundan sonra zor ederler. Onların oyunlarını, hedef ve niyetlerini görüyor, biliyor ve faşist zihniyetlerine meydan okuyoruz.
Son söz: Komisyon raporu bizim için yok hükmündedir. Kullanılmış bir tuvalet kâğıdından bile değersizdir. Şiddetle reddediyoruz. Bu da öncekileri gibi Yunan demokrasisine çalınmış kara bir leke ve başarısız bir proje olarak tarihe geçecektir. Medeniyetin beşiği olduğunu iddia eden Yunanistan da insan hakları açısından Avrupa’nın yüz karası olarak anılacaktır.