Ehli-sünnet, ehli-bid'at ve dalalet
Hz. Peygamber’in vefatıyla Müslümanlar arasında bir takım kargaşalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Dinden dönmek isteyenler, zekatı yani İslam devletinin vergisin

Hz. Peygamber’in vefatıyla Müslümanlar arasında bir takım kargaşalar ortaya çıkmaya başlamıştır. Dinden dönmek isteyenler, zekatı yani İslam devletinin vergisini vermek isteyenler ve hatta peygamberliğini iddia eden yalancılar bile ortaya çıkmıştır. Tabi bu arada İslam düşüncesini ve uygulamasını bozacak şekilde aşırılıklar ortaya koyan bid'at ve dalalet, yani sapık mezhep ve görüşler de meydana gelmiştir.
İşte Ehli-sünnet veya tam adıyla ehli-sünnet velcemaat, sapık olan ehli-bidat ve dalalet görüş ve mezheplere karşı çıkan görüş ve mezhepler demektir.
Ehli-sünnet, kitap ve sünnet üzere olan ayet ve hadise dayanan, inançta Kur'an ve sünnete bağlı olma yolunu seçen ve genelde Ebu Mansur el-Maturidi ile Ebu’l Hasen Ali bin İsmail el-Eşari adlı imamların öncülüğünü kabul eden Müslümanların çoğunluğu, sünniler. Selefiler de ehlisünnet içindedir.
Ehli-sünnet, İman, İslam ve Hak yolunda olan ya da Kitap ve Sünnete uygunluğu kabul edilen bir mezhebe tabi olanlar için kullanılan bir kavramdır.
Ehli-bidat ve dalalet ifadelerini de şöyle açıklayabiliriz. Bid'at, sünnete zıt olan, din hususunda sahabeyi kiram ve tabiinin iltizam etmedikleri ve şeri delilin de gerektirmediği sonradan çıkarılmış olan şeylerdir. Bazıları bid'ati hasene ve seyyie diye 2 kısma ayırır: Bid'ati hasene, şeri maksatlara uygun düşen bid'atler. Bid'ati seyyie ise şeri maksatlara ters düşen bid'atlerdir.
Bid'at ayrıca itikadi, kavli ve ameli olmak üzere de taksime tabi tutulur. Bid'at, delile dayanmayan görüş demek olup Resulüllah’tan geldiği bilinen şeyin aksine, inat olarak değil de, delil şüphesine müsteniden inanmaktır. Başka bir ifade ile bid'at, örneksiz bir şey yapmak, yepyeni bir iş ortaya koymak, umumi kanaate aykırı davranışta bulunmak ve daha evvel benzeri olmayan bir şeyi icat etmek gibi manalara gelir. Sonradan ihdas edilen her türlü yeniliklere bid'at denilmesi caiz olmakla birlikte bu kavramın zamanla dini konularda fazlalık veya noksanlık olarak telakki edilen davranışlar için kullanılmasının teamül haline geldiği görülmektedir.
Dalalet ise gizlemek, kaybolmak sapmak, unutmak ve doğru yolu bulamamak gibi manalara gelir. Dini literatürde ise hidayet kavramının zıddı olup, bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan sapmak demektir.
Kur'an'da dalalet kavramı türevleriyle birlikte 191 yerde geçmektedir. “İşte onlar hidayete karşılık dalalet satın alanlardır…” (Bakara 2/ 16). “Bize doğru yolu göster, kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.” (Fatiha 1/ 6-7)
Dalalet kavramının içeriğinde biri sapma, diğeri saptırma olmak üzere 2 anlam bulunmaktadır. Kur'an'da Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve ahiret gününe inanmamak. (Nisa 4/ 136)
Saptırma terimine gelince, Kur'an, bunu da kişinin kendi kendisini saptırması (Bakara 2/ 108) ve Allah’ın kullarını saptırması olmak üzere 2 şekilde vasıflandırmıştır. “… Verdiği misallerle Allah ancak fasıkları saptırır…” (Bakara 2/ 26) “Allah kimi hidayete erdirmek isterse onun göğsünü İslam’a açar ve her kimi de saptırmayı dilerse onun göğsünü daraltır.” (Enam 6/ 125)
Allah’ın insanları saptırması, insanların fiillerini onları iradeleri doğrultusunda yaratması olarak anlaşılmalıdır. Dolayısıyla insanların dalaletinde Allah’ın herhangi bir zorlama ve baskısı yoktur. Çünkü Allah, olmuş ve olacak her şeyi bilir. Hidayet ve dalaletten her biri kulların seçimiyle takdir edilip kazanılmış, ilahi kaza ve kader ile de yaratılmıştır.
Allah Müslümanları sapıkların şerrinden korusun hidayette daim kılsın inşallah...