“Geri zekâlıya anlatır gibi anlatmak” üzerine
Geri zekâlıya kurulacak kadar net cümlelerin anlaşılması en kolay cümleler olacağı zannedilir oysa onlar sadece kalıba en kolay girebilen ifadelerdir.

Son zamanların popüler sosyal medya aforizması “geri zekâlıya anlatır gibi anlatmak”, geri zekâlı olmayanlara çok şey anlatsa gerek. Bu lafı bir mizah olarak kabul ettiğimiz takdirde, gülüp eğlenip yolumuza devam edebiliriz. Ancak söylenen bir sözü, yaşamı boyunca zihninde oluşturduğu kalıplarla anlamak isteyen, dolayısıyla ‘anlama’nın ne anlama geldiğini kavrayamamış birçok kişinin son zamanlarda anlattığım herhangi bir şeyden sonra bana açıkça “ben bu şekilde anlamıyorum, bana geri zekâlıya anlatıyormuş gibi anlat” demeye başlaması ortada gülünecek bir şey olmadığını gösterdi: “Quid rides? de te fabula narratur!”.
Esasında bu ‘rica’nın bu derece kolay dile getirilmesinin sebebi, bu aforizmanın bir mizah kontekstinde ortaya çıkmış olmasıdır. Dolayısıyla hayatı, zihninde bulunan birkaç kalıba sokmadan anlayamayan, yani her şeyi birilerinin istediği gibi anlayan insanlar, bir şey mizah kontekstinde dile getirildiğinde bunun gerçek olmadığına inanır ve bununla da kalmaz; karşısındakinin de buna inandığına inanır. Freud, insan neye güler sorusuna, insanın kendisindeki trajik özelliklerin mizah yoluyla dile getirilmesine güldüğünü söylemişti. Örneğin, kellikle ilgili yapılan bir şakaya keller daha çok güler. Türklerin yol tarif etmedeki beceriksizliği ile ilgili yapılan bir espriye Türklerden, Yunanların da tembelliği ile ilgili yapılan bir espriye Yunanlardan başka kimse kolay kolay gülmez. Cem Yılmaz’ın da başarısı buradan geliyor olsa gerek.
Anlama kabiliyetini yitirmiş insan işte böyle kendisine güler ve bunun kendisiyle barışık olmak anlamına geldiğini zannetse de bu durumun bununla herhangi bir ilgisi yoktur. Bilâkis, “şaka olan gerçek değildir” kalıp önermesinden hareketle kendisindeki bu trajik durumu halının altına süpürür. Oysaki gerçek sarsıcıdır, bize gülme imkânı vermez, gerçekle yüzleşebilenler ise bu trajikliği gidermenin yollarını aramaya koyulur; kendimize gülmeye devam ettikçe trajedinin içinden çıkamayacağız.
---
Çoğu zaman, bir şey söylerken veya bir şey yazarken bir çocuğun anlayabileceği seviyede konuşup yazmanın makbul olacağı söylenmiştir bize. Buna, bizi malumatfuruşluktan, gereksiz süslemelerden, özellikle de cahilliğimizi kompleks cümlelerle örtme huyumuzdan vazgeçireceği ölçüde katılabilirim. Ancak bu lafa çok da kanmadan, bu tenkitlerin umumiyetle bilimsel metinlerin yazımı için yapıldığını hatırlatmak gerekir. Bilim, böyle bir şeyi isteyebilir; hakkıdır. Çünkü bilim, var olan paradigmanın kalıp önermesinden başka bir şey sunmaz. Dolayısıyla o kalıba sahip insanların anlayabileceği şekilde konuşup yazmalısınız. Heidegger’in “Bilim düşünmez” sözü de burada önem kazanır. Düşünmenin felsefenin vazifesi olduğunu söyleyen Heidegger’in de bilimin kalıpları dahil olmak üzere her anlamda kalıpların kırılmasını (kendi deyişiyle destruktion) istediği anlaşılmaktadır.
Bilimin, kendisine sözümona ulvi bir görev biçtiği için kalıplar üzerinden ilerlemesi anlaşılabilir. Ama sen insansın, şiir yazan, şiir okuyan bir varlıksın, sana neden geri zekâlı gibi davranayım? Şiir ki, en kompleks fenomenleri birkaç kelimede, bazen tek kelimede toplar, üstelik şiiri yaratan insan, şiiri anlayan da insan. Yani şiir geri zekâlılara hitap etmez. ‘Kesin’ kalıplarda hapsolmuş bilimin açıklayamadığı gerçekleri birkaç kelimeyle açıklama kudretine sahiptir şiir.
Şiir müphemdir, müphem olan ise anlaşılması en mümkün olandır. Geri zekâlıya kurulacak kadar net cümlelerin anlaşılması en kolay cümleler olacağı zannedilir oysa onlar sadece kalıba en kolay girebilen ifadelerdir. Şiir ise o kadar az yer kaplamasına rağmen kalıba sığmaz. Kalıba girmesi mezara girmesinden başka bir şey değildir şiirin. Şiirin yaşaması için geniş ufuklar, berrak bir gök gerekir, ki bunlar zihnimizde olmalıdır. Bu yüzden “şunu beynine iyice kazı” diyen patavatsızlara kulak asmayın. Beyninize uygulayacağınız her kazıma işlemi bir mezarın kazınmasıyla netice bulur ve oraya her türlü şiirsellik gömülür.
---
Beyinlere kazınması için değil, şiirselliğin mezarlardan çıkması için tekrar ediyorum: En net ifade anlaşılması en imkânsız ifadedir çünkü kalıba sokulmuştur. Kalıba girdiği haliyle bir söz, söz değil laftır ve kalıp içerisinde bulunan hiçbir şey anlaşılmaz. Sadece başkalarının anlamanızı istedikleri şeyler, istedikleri şekilde yutturulur size. Anlaşılacak olan, içine sığamayacağı geniş ufuklar ister ama yine de ne yaparsanız yapın insan olduğunuz için onu hiçbir zaman tam olarak anlayamazsınız. Tam olarak anlaşılamaz ama anlaşılması her zaman daha mümkündür ya da anlaşılması en mümkün olandır. Hiçbir zaman tam olarak anlayamamak ve anlatamamak ise insanın en insani özelliği, bu acizliğin farkına varmak yani insanın kendisinin farkına varması şiirselliği mezardan çıkarmak cüretini göstermektir. Anlam her daim canlıdır ve bir şeyi anladığını iddia edebilmek için gömdüğümüz şiirselliği mezarından çıkarıp canlandırmak gerekir.
Şiirselliğimize karşı uyguladığımız bu utanç verici katliam suçunun bedelini ödememiz gerekir. Şanslıyız ki, şiirsellik tekrar dirilebildiği için dirilmesi için verdiğimiz çaba, bu günahımızın silinmesini sağlar. Ancak bunun için gerçekten onca mezarın tekrar açılıp içinde ölü bulunan şiirselliklerin tekrar diriltilmesi yani bir bedel ödenmesi gerekir. Bunun nasıl olacağıyla ilgili size bir formül sunmamı yani ‘net’ bir çözüm yolu göstermemi istiyorsanız, bir şiirin daha mezarını kazmışsınız demektir. Bunun bedeli ancak herkesin kendi uykusunun kaçmasıyla ödenmeye başlar