Gökçepınarlı bir filozof: Molla Hüseyin Efendi
Bugün Balkanlar’ın eteğinde köyüm Gökçepınar köyünde bundan 5 nesil önce yaşamış olan bir filozoftan bahsedeceğim size. Aynı zamanda babannemin de dedesi olan M

Bugün Balkanlar’ın eteğinde köyüm Gökçepınar köyünde bundan 5 nesil önce yaşamış olan bir filozoftan bahsedeceğim size. Aynı zamanda babannemin de dedesi olan Molla Hüseyin Efendi 19. yüzyılın ikinci yarısında dünyaya gelmiş ve hoş bir tevafukla dedemin dedesi İmam Salih Efendi’yle birlikte belki de ileride torunlarının evleneceklerini bilmeden o dönem Osmanlı Devleti toprakları içerisinde yer alan Edirne’ye ilim tahsili yapmak için giderler.
Şüphesiz İmam Salih Efendi’den bahsetmemek haksızlık olacaktır. Ancak, Molla Hüseyin Efendi’den bahsetmeme motivasyon olan, nesilden nesile aktarılan bir sözü var ki, bu yüzden önceliği ona verdim. Yine de, bu konudaki çalışmalarımı sürdürecek olup, hem Molla Hüseyin Efendi hakkında daha teferruatlı, hem de İmam Salih Efendi gibi diğer şahsiyetlerimizin üzerine de yazılar yazmaya devam edeceğim.
Öncelikle Molla Hüseyin Efendi’den filozof olarak bahsetme cüretini nereden bulduğumu izah etmek istiyorum. Filozof, kelime anlamıyla ‘bilgeliği seven kişi’ anlamına gelir. Halk arasında ise daha yaygın olarak derin düşüncelere dalıp, fikirler üreten kişiler için kullanılır. O fikirler ki, yaşanılan topluma anlam verir, tarihin işleyişine müdahale eder. Bu anlamda Molla Hüseyin Efendi birazdan sebeplerini açıklayacağım nedenlerden ötürü modern çağda doğup ama geleneksel bir toplumda yaşayarak geleceğin postmodern toplumu için fikirler öne sürme muvaffakiyeti göstermiştir.
Hala tatmin olmadığınızın farkındayım, insan somut bir icraat bekliyor. Mesela kitap yazmak gibi. Fakat, unutulmamalıdır ki her bilge kitap yazmaz. Sokrates de bu düşüncede olup, kitap yazmak yerine konuşmayı yeğlemiştir. Günümüzde piyasada onun adıyla yayımlanan kitaplar ise çağdaşları tarafından alınan notların kitap olarak neşredilmiş halidir. Böyle bir gerçek göz önünde bulundurulunca Molla Hüseyin Efendi neden filozof olmasın ki?
Fikirlerine gelince, Molla Hüseyin Efendi’nin nesilden nesile aktarılan o meşhur sözü “Dünya gelecekte örümcek ağı gibi birbirine bağlı olacak ve insanlar birbirleriyle en uzak mesafelerden iletişim kurabilecektir”. Bu sözü önemli yapan birkaç faktör üzerinde durmak gerek. Öncelikle filozofumuzun burada küresel toplumdan söz ettiği apaçık ortadadır. Ortada olmasına ortadadır, ancak bu sözün şu an söylenmesi ile 80 sene önce söylenmesi arasında dağlar kadar fark vardır. Yine aynı şekilde 80 sene önce söylemiş olsa bile, bunu modern bir toplumda söylemesiyle geleneksel bir toplumda söylemesi arasında yine dağlar kadar fark vardır.
Şöyle ki, dünyanın küreselleşmeye başlaması İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlamıştır, nitekim kimliklerin belirsizleşmesini temsil eden postmodern kavramını Lyotard ilk defa 1979 yılında edebiyattan sosyal bilim alanına taşımıştır. McLuhan’ın ‘Küresel Köy’ kavramı da yine İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya atılmıştır. Manuel Castells’in Molla Hüseyin Efendi’nin metaforuna benzeyen ‘Ağ Toplumu’ kavramı da aynı şekilde 21. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Şimdi bir düşünün, örnek gösterdiğim bu şahsiyetlerin yaşadıkları toplumla ilgili tanımlamaları bu derece rağbet görmüşken ve göklere çıkarılmışken, Molla Hüseyin’in insanların henüz küreselleşmeyi akıllarına bile getiremedikleri bir dönemde ‘Örümcek Ağı’ metaforunu kullanması onu neden çok değerli bir şahsiyet yapmasın ki?
Bir diğer önemli fikri ise “Nimetler gelecekte bol olacak ama insanlar çürük olacak” şeklindedir. Yine geleceğin vahşi kapitalizmden, ileri kapitalizme geçmiş refah veya tüketim toplumu hakkında önemli bir tespit olduğunu görüyoruz. Belki bu konuda, daha önce birçok Batı’lı sosyal bilimcinin buna benzer görüşü bulunmaktaydı, ancak yine geleneksel toplumda yaşadığını göz önünde bulundurursak, dolayısıyla vahşi kapitalizmi hiç yaşamadan ileri kapitalizm hakkında doğru bir öngörüde bulunması takdire şayan bir diğer konudur.
Uzun lafın kısası, bu tür insanlarımız sürekli vardı ve fikirlerinin yayılamaması bizim adımıza büyük bir talihsizlik. O yüzden dünyanın en iyi sosyal bilimcilerine taş çıkartacak fikirler üretmiş sosyal bilimcilerimizi duyurmak en büyük vazifelerimizdendir. Sadece kendi akrabalarımı değil, bu yazıyı okup dedesinin, amcasının, dayısının veya başka bir akrabasının buna benzer fikirleri olduğunu düşünüp de bunu duyurmak isteyen olursa ben her zaman yorumlamaya ve duyurmaya hazırım.