Kadim çağları ve medeniyetleri sonlandıran yeni bir çağ ve medeniyet
Çağlar günümüze dek birçok medeniyetlerin, uygarlıkların ve kültürlerin kurulup yok olmasına tanıklık etmişlerdir. Lakin sadece bir çağın ve bir medeniyetin yok

Çağlar günümüze dek birçok medeniyetlerin, uygarlıkların ve kültürlerin kurulup yok olmasına tanıklık etmişlerdir. Lakin sadece bir çağın ve bir medeniyetin yok oluşuna tanıklık edememişlerdir. Zira o çağ ve medeniyet tarih sahnesine yerini aldığı zaman birimi kadar kadim olduğu gibi bir o kadar da son çağ ve son medeniyet olma özelliğine sahiptir. Nitekim bu çağ ve medeniyet kâinat üzerinde yeni bir sayfa açarak akışkanlığını kıyamete dek devam ettirecektir. Bilhassa tarih felsefesinin babası sayılan İbni Haldun tarihi üç boynuza yani 3 çağa ayırmıştır.
İlk çağ: Siryani, Sıbt ve Kıpti, İsrail ve Fars devletleri bulunur.
İkinci çağ: Fars, Rum ve Arap devletleri çıkıp batarlar.
Üçüncü çağ: İslam çağıdır.
Fakat birinci ve ikinci çağlarda yürürlükte olan adetler ve davranışlar (tavırlar) üçüncü çağda yok olur. İbni Haldun’un çağları üç bölüme ayırışı bugünkü tarih gelişimi ve malzemeleri açısından göz önünde getirilirse adeta dâhiyane denilecek bir seziş sayılır.
İlk çağda ırmak boyu medeniyetleri kurulmuştur. Mesela Fırat-Dicle boyu Irak (Babil, Sümer, Hitit ve Asur medeniyetleri), Nil boyu Mısır (Mısır medeniyeti), Sint-Ganj boyu Hint medeniyeti ve Sarı-Mavi boyu Çin medeniyeti. Artık ikinci çağın başlamasıyla Irmak boyu medeniyetlerinin yerini Akdeniz medeniyetleri almıştır. Bununla birlikte dünya doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmış, bunun akabinde Afrika, Asya ve Avrupa kıtaları birbirlerinden ayrılmışlardır. İlk çağın menşei Hz Âdem devrindedir, bilahare M.Ö 30 yılında Romalılar Mısır'ı istila etmiş, tarihi bir devrim gerçekleştirip ilk çağı sonlandırıp ikinci çağı başlatmışlardır. Üstelik bu devrim sonucu eksen kayması gerçekleşmiş ve medeniyetler Akdeniz çevresine intikal etmişlerdir. Artık ikinci çağda Akdeniz medeniyeti Greklerle başlayıp Romalılarla son bulmuştur. Bu çağda batıdan doğuya Med-Persler, doğudan batıya ise Grek-Roma ismini alarak kendi orjinal medeniyetlerini kurmuşlardır. Çünkü bu çağda birçok medeniyet tarihe gömülmüştür. Mesela Atina ve Sparta gibi Grek devletler Lahm ve Gassan gibi Arap devletleri, Ahameniş ve Sasani gibi Pers imparatorlukları ve Roma imparatorluğu gibi birçok uygarlık tarih sahnesinden silinmiştir. Lakin Akdeniz medeniyetleri (Greko-Romen) iki büyük tarihi hadise sonucunda son bulmuştur. Avrupa’nın güney Makedonya ucunda kentleşmiş yukarı barbaların çifte boynuzlu Büyük İskender’i klasik Grek medeniyetini silip süpürdü. Geleneksel bezirgân (Ticaret) yollarının en önemlisi olan orta yolu (Neandertal yolu) temizlemekle cihan medeniyetlerini birleştirmeye çalıştı. İkinci hadise ise Asya’nın kuzey steplerinden başlayan bezirgân kuzey kara yollarının kervan aracılığı görevi hunlara düşmüştü. Çocukluğunu Roma’da yarı köle olarak geçirmiş olan Atilla, Roma uygarlığına son vermişti.
Kapitalizmin Birinci ve İkinci Cihan harpleri, 20. yüzyılda sosyalist adını alan düzenleri önce kışkırttı sonra genişletti ve sonunda aşamalı bir şekilde imha etti. Hassaten 610 yılında Hz. Muhammed İslam dini ile ikinci çağı kapatarak yeni bir çağ ve yeni bir medeniyet yani üçüncü çağı başlatmıştır. Dolayısıyla tarihte ilk defa uzak doğu medeniyetleriyle batı medeniyetleri arasında bulunan cihan bezirgânlığının (ticaret yollarının) en sağlam, en sürekli, en işlek ve en istikrarlı köprüsü oldu. Gerek Büyük İskender’in denediği orta yol, gerekse Atilla’nın zorladığı kuzey derebeyleşmeyle tıkanmıştı. Lakin Hz. Muhammed İslam dini ile derebeyleşme olmayan güney yolunu seçerek tüm cihanın beklediği kıtalar ve medeniyetler arası bezirgân yolunu yani Hz. Âdem aleyhisselamın yolunu açma görevini üstlenmişti. Kureyş'te tanyerinden evreni aydınlatacak İslam güneşi doğmuştu. Fakat Hz. Muhammed'in yaktığı İslam meşalesi hiçbir zaman sönmeyecekti. İslam medeniyeti kadim olduğu kadar bir o kadar da yenidir. Buna bilasebep İslam'ın en yeni ve son din olması hususudur. Ayrıca İslam medeniyeti kadar erdemli bir medeniyet yeryüzünde bir daha zuhur etmemiştir. Dolayısıyla İslam medeniyeti sadece Arabistan yarım adasına mahsus kalmayarak bunun dışına çıkmıştır.
Nitekim İslam Medeniyeti aşamalı bir şekilde Hz. Muhammed’le başlayıp sonra Raşit halifelere, Raşit halifeler döneminden sonra sırasıyla Emevi-Abbasi halifelikleri, Emeviler–Endülüs emirliği Muvahidin-Murabıtın devletleri, Emeviler-Abbasiler-Gazneliller-Eyyubiler, Eyyubiler Emirliği–Memluk Sultanlığı, Abbasiler-Selçuklular-Osmanlılar ve Osmanlı aracılığıyla batıya ve tüm cihana taşınarak günümüze dek adeta zincirleme bir şekilde devam etmektedir.
Lakin Atilla ve Büyük İskender’in Greko-Romen uygarlığını yıktığı gibi İslam medeniyetini yıkmak ve İslam’ın çağını kapatmak için tarihten günümüze birçok operasyonlar düzenlenmektedir. İlk olarak İslam medeniyeti Sasaniler tarafından yıkılmak istenmiştir fakat kendileri yok olmuşlardır. Sonraları Batı âlemi tarafından İslam medeniyetini Ortadoğu’dan silmek haçlı seferleri tertip edilmiş fakat Selçuklular ve Eyyubiler sayesinde geri püskürtülmüşlerdir. Bundan sonra Moğollar tarafından Bağdat’taki birçok kitaplar yakılarak İslam medeniyeti imha edilmeye çalışılmış, bu sefer de Memlukler tarafından durdurulmuşlardır. Hatta İslam medeniyeti içeriden Fatımiler ve Haşhaşiler tarafından çökertilmek istemiş fakat Selahaddin Eyyubi gibi cengâver tarafından Fatımiler fitnesi son bulmuş, Haşhaşilerin kökü ise Moğollar tarafından kazınmıştır. Katolikler Müslümanları Endülüs’ten atarak ve Endülüs İslam medeniyetine ait olan kitapları yakmakla İslam medeniyetini Avrupa’dan dışarı atacağını sanmışlar lakin yanılmışlardır. Zira İslam medeniyeti Osmanlılar sayesinde bu sefer balkanlar üzerinden Avrupa’ya giriş yapmıştır. Doğu Roma imparatorluğu (Bizans) daha 632 -1453'e kadar olan süre zarfında İslam uygarlığını ve kültürünü yok etmek için epeyce bir çaba harcamasına rağmen önce Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu, daha sonra Anadolu ve balkanları en sonunda da İstanbul’u kaybederek yok olmuştur. Bunun dışında 20. Yüzyıla gelindiğinde İngilizler Osmanlıyı hasta adam olduğu için saf dışı bırakarak İslam medeniyetini kolayca yok edebileceği hevesine kapılmıştı. Bu sefer de karşılarına Sultan II. Abdülhamid han çıkıp bu saldırıları 50 yıl ertelemede muvaffak olmuştu. Batılı ülkeler yeni bir fitne başlatmışlardı. Büyük bir kumpas kurularak Osmanlı imparatorluğu adeta bir pasta gibi bölünerek içinden birçok devlet çıkartılmıştır. Özellikle halifelik ortadan kaldırılmış, Osmanlıca pasifize edilmiştir. Bunun üzerine Komünizm, Sosyalizm, milliyetçilik ve ulusçuluk gibi ideolojileri yeni şekillenmiş olan Müslüman devletlere sokarak İslam medeniyetini zedelemek istemişlerdir. Ancak 1990'larda bu oyun da son bulmuştu. Artık Müslüman devletleri kapitalizmin yoluna iterek İslam medeniyetini modern dünyadan koparıp atmayı arzulamışlardır.
2001'deki 11 Eylül saldırılarıyla İslam medeniyetini terör ile bağdaştırıp böylece İslam’ın çağını yok edecekleri hükmüne vardılar. Son zamanlarda İslam’a karşı İslam’la savaşma çabasındadırlar. Yani İslam medeniyetini Müslümanlara yıktırmak niyetindedirler. Bunun için de Işid ve Şia oyununu devreye soktular. Şia ile Ehlisünnet omurgasını çökerterek aynı zamanda İslam medeniyetinin de omurgasını çökertmeyi amaçlamaktadırlar. Daeş aracılığıyla ise İslam medeniyetinin göstergesi olan camileri, türbeleri ve İslam medeniyetine ait olan tüm eserleri birer birer İşid'e yok ettirerek İslam medeniyetinin dışarıya saçtığı o muazzam maneviyatı yok etmeyi hedeflemektedirler. Zira Batı, Müslüman olmayan topluluklarda böyle bir algı oluşturarak geçmişe ve günümüze ışık tutan İslam uygarlığını ve kültür maneviyatını ve de medeniyet mirasını önce insanların beyinlerinden silip sonra da kitap, bilim, tarih ve medeniyetler listesinden silerek İslam’ın çağı olan, yani 610 dan dan günümüze dek devam eden üçüncü çağı kapatarak yerine kendilerinin (batının) öncülük edeceği dördüncü çağı şekillendirmeyi amaçlamaktadırlar. Bunun için gece gündüz yeni oyunlar planlamaktadırlar. Günümüzde meşakkatli yıllar ve külfetli günler geçiren İslam ümmeti ve medeniyeti derin bir zifiri karanlıktan geçerek Şafak vaktine ermenin sınavını vermektedir. İşte o vakit geldiğinde dünyada birçok kişinin bilmediği veya yanlış bildiği İslam medeniyeti durgunluk dönemine son verip tekrar zuhur ederek adeta Sabahın Güneş ışınları, gecenin ise ay ışınları gibi dünyanın her köşesinden bakıldığında parlayacak ve adeta ışınları dünyanın her bir köşesine ulaşacaktır. Allah'ın izniyle İslam medeniyeti kıyamete dek ayakta kalacaktır.