Kardeşlik Ahlâkı ve Hukuku
Bu başlık, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2012 ‘‘Kutlu Doğum Haftası’’nın ana konusu olarak belirlenmiştir. Üç kavramdan meydana gelen çok kısa bir konu, f

Bu başlık, T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2012 ‘‘Kutlu Doğum Haftası’’nın ana konusu olarak belirlenmiştir. Üç kavramdan meydana gelen çok kısa bir konu, fakat tarih boyunca insanlar arasında yaşanan sorunlara kökten çözüm üretme gücüne sahip olduğundan şüphe yoktur.
İskeçe Müftülüğü’nün bu yıl düzenlediği ‘‘Kutlu Doğum’’etkinliklerinin birinde konuşmacı olarak görevlendirildim. Baştan farklı bir konuyu hazırladım, fakat Anavatan T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın belirlemiş olduğu ‘‘Kardeşlik Ahlâkı ve Hukuku’’ konusu daha güncel olduğu için, bizden bir kişinin bu konuyu ele alması uygun olur fikrine ben de katıldım ve Allah’ın izniyle ‘‘Kardeşlik Ahlâkı ve Hukuku’’ konusuna çalışmaya başladım. Konuyu araştırdıkça, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın saygıdeğer ilim ve irfan ehlinin ne kadar isabetli bir konuyu belirlediklerini daha iyi anladım. Fakat konunun önemi zamanın darlığıyla çatışınca, benim konuşmamda eksiklikler ve kısaltmalar kaçınılmaz oldu.
27 Nisan 2012 Cuma akşamı İskeçe Sakarkaya köyünde düzenlenen ‘‘Kutlu Doğum’’ etkinliğinde anlatmak isteyip de, anlatamadığım bir iki hususu siz kıymetli okuyucularımızla paylaşmak istedim.
Başlıktan da rahatlıkla anlaşıldığı gibi, kardeşlik, ahlâk ve hukuk kavramları, insalık ailesinin barış ve huzuru için olmazsa olmazlardan olduğunu kimse inkâr edemez.
Kardeşlik kavramını kısaca ele aldığımızda, bütün dillerde var olan, insanlar arasında en sıcak ilişkileri, samimiyeti ve yakınlığı ifade eden bir kavram olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle kan bağı ve asabiyet ile meydana gelen kardeşliği ifade etmektedir.
İslâm Dini, insanlar arasında kan bağını ve asabiyeti aşan yeni bir zihniyet getirmiştir; bu da din bağıdır. Din birliğinden kaynaklanan ortaklık, çok farklı akra¬ba ve ırklardan gelen insanlar arasında bir kaynaşma ve kardeşliğe zemin oluşturur. Bu, İslam’ın insanlığa getirdiği evrensel değerlerdendir. Kur’an-ı Kerim bu evrensel düsturu şu ifadelerle ilan eder: “Müminler ancak kardeştir.’’ Vahyin temel gayelerinden biri, en geniş mana¬da insanlar arasında birlik ve beraberliği sağlamaktır.
Ailede sevgi ve merhamet, akraba içerisinde birlik ve beraberlik, Müslümanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma, her türlü baskı ve zulme karşı topluca hareket etmek; evet bütün bunlar Onun getirdiği temel ilkelerdir.
Bu yönüy¬le kardeşliğin gerçek manada müminlere mahsus olduğu anlaşılmaktadır. Kardeşliğin gerçek manada bütün gereklerini layık olduğu şekilde ancak müminler yerine getirebilir.Yani kardeşlik bağlarının zayıflaması veya güçlenmesi doğrudan kişinin imanî hayatını ilgilen-dirmektedir. Bu sebeple, müminler arasında kardeş¬lik hukukunun devam ettirilmesi oldukça önemlidir.
Bundan dolayı ayet-i kerime, üçüncü şahıs müminlere mü¬minler arasındaki ihtilafları çözme görevini şu şekilde vermektedir: “Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzel¬tin.” Müminler, sadece kendileriyle müminler arasın¬daki kardeşlik hukukunu devam ettirmekten değil; aynı zamanda diğer müminler arasında ortaya çıkacak anlaşmazlıkları gidermekten de sorumludurlar. Kısaca hakkı ve sabrı tavsiye etmelidirler. Çünkü her an kar¬deşlik ahlâkını zedeleyecek, aradaki en kuvvetli kardeşlik bağlarını zayıflata¬cak nefsanî ve şeytanî tahrikler olabilir.
Bu bakımdan müminler son derece titiz davranmalı, kardeşlik bağlarını zayıfla¬tacak her türlü yanlış davranışlardan uzak durmalıdırlar. Özellikle, Müslümanların arasındaki anlaşmazlıkların asıl sebebi, onların dünyevî heves ve arzuları, mezhep, cemaat, parti, ve grup taassuplarıdır.
Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik ruhu, şeytanî arzular ve nefsanî heveslere kurban edilebil¬mektedir. Bu, kimi zaman Müslümanların kendi ara¬larındaki çekememezlik ve ihtiraslar sebebiyle, kimi zaman da dış düşmanların kardeşleri çatıştırarak, etnik taassubu ve mez-hepçiliği tahrik etmeleri ile olmaktadır. Hangi se¬beple olursa olsun bu, Müslüman toplumun güçten düşmesi hatta şeref ve onurunu yitirip diğer toplum¬ların rezili ve uydusu haline getirmekle sonuçlanabilmektedir.
Peygamberimiz bir ha¬dis-i Şeriflerinde şöyle buyurur: “Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle tanışıp anlaşanlar kaynaşır, tanışıp anlaşamayanlar ise ayrılırlar” Bu kısa ve fakat önemli hadis-i şerif bize şu gerçeği öğretiyor: İyi ve güzel huylular, hayır ehli olanlar kendileri gibi olanlara, bu özelliklerin aksine sahip olanlar da kendi benzerlerine meylederler. İnsanlar arasın¬da dostluğun ve kardeşliğin gerçekleşebilmesi için, her şeyden önce iki tarafın birbirini en güzel bi¬çimde ve etraflıca tanımaları, Allah’ın koyduğu ölçüle¬re uymaları, en üstün ahlâka sahip olmaları, birbirle¬rine samimî ve içten bir kardeşlik hissiyle dolu olarak yönelmeleri gerekir.
Kısaca Müslümanların birlik ve beraberliği, kalıpların değil, kalplerin bir araya gelmesiyle oluşur. Başka bir deyişle, kan ve süt bağıyla meydana gelen kardeşlikler fizikî ve biyolojik kardeşliklerdir. Din bağıyla meydana gelen kardeşlik, gönül kardeşliği, manevî ve ruhîdir. Farklı bedenlerde aynı ruhu inşa etmeyi hedeflemektedir.
İslam dini, insanların dini ve etnik kimliklerini, bölgelerini, ülkelerini ve sosyal sta¬tülerini de esas almadı. Çeşitli din ve etnik gruplardan, farklı coğrafyalardan insanları aynı çatı altında birleş¬tirdi ve onları kaynaştırmayı başardı.
İslâm davetini kabul etmiş olan insanları din kardeşi, henüz İslâm davetini kabu etmemiş, davete muhatap insanları da, potansiyel din kardeşi olarak gördü. Peygamberimiz Aleyhisselâm, İslâm davetine muhatap olan başka ümmetlere, on¬ların peygamberleri üzerinden mesaj vermiştir. Bu şekilde dinî taasuptan kaynaklanabilecek çatışmaları önlenmeyi hedeflemiştir.
Bunun için başka dinlere ve onların peygamberlerine imanı, İslâm inancının temel esasları arasına almıştır. Allah tarafından gönderilmiş olan bütün pey¬gamberlere inanmayı şart koşar. Bunlardan herhangi birine inanmayan mü’min olma özelliğini kaybeder. Buradan da anlaşılıyorki, Müslümanlar sadece mü’min kardeş¬lerimize karşı değil, insanlık ailesine karşı da yüküm¬lülük ve sorumluluklarımızın bulunduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Yüce dinimizin kardeşlik ahlâk anlayışı bu kadar geniş ve kuşatıcı iken, özellikle seçim atmosferine girdiğimiz bugünlerde, farklı partilerden aday din kardeşlerimizin, hiç tanımadıkları ve bilmedikleri parti başkanları ve parti programları yüzünden, farklı partilere mensup aday ve seçmen din kardeşlere karşı, gönül ve onur kırıcı söylem ve eylemlerden azami derecede sakınmak dinimizin emri olduğunu unutmamak gerekir.
İnancımıza göre, Yunanlı en iyi parti ve başkanı, aday veya seçmen hiçbir din kardeşimizden üstün değildir. Bunun için 6 Mayıstan sonra da, aynı iman ve aynı heyecanla kalpleri çarpan kardeşler birbirinin gözüne sıkılmadan bakabilmeli, elini çekinmeden sıkabilmelidir.