Korkunuz korktuğunuz kişiye güç verir
Bilgisizlikten, tecrübesizlikten, akılsızlıktan doğan cesaret insanı nasıl komik ve acınacak durumlara düşürürse, bilgi, tecrübe ve akıldan beslenen bir cesaret
Bilgisizlikten, tecrübesizlikten, akılsızlıktan doğan cesaret insanı nasıl komik ve acınacak durumlara düşürürse, bilgi, tecrübe ve akıldan beslenen bir cesaret insanı o kadar büyütür.
Korkaklık, iyi hazırlanmamanın ürünüdür. Cesaret, iyi bir hazırlığın yansıması olmalıdır.
Bir bakın halimize, hem de tarih olarak fazla geri dönmemize de gerek kalmadan. Seneler boyu hem korkutulduk, yalanlara maruz kaldık. Bir avuç azınlık olmamıza rağmen hep başkalarıyla kıyaslandık.1955 ve 1974 yıllarında hem Türkiye’deki hem de Yunanistan’daki azınlıkların nüfusu büyük bir oranda değişti. Tabii bunlarla birlikte azınlıklar üzerinde oynanan değişik politikalar da. Artık iki devlet tarafından hazırlanan ve uygulanmaya konulan yeni kanunlara yine azınlık olarak biz maruz kalıyorduk.
Rençperlikte, eğitimde, izinlerde, siyasette korkutularak, değişik entrikalarla gerilerde bırakıldık. Bu da azınlığın büyük bir kesiminin anavatana göç etmesine veya oraya daha fazla yatırım yapmasına sebep oldu. Bunlarla birlikte beyin göçü de başlamış oldu.Tabii o zamanın şartlarındaki anne ve babalarımız "aman çocuğum üniversiteyi kazansın da hangi bölümü kazanırsa kazansın" düşüncesiyle azınlığın geleceğini bilmeyerek daha büyük tehlikeye attılar. Üniversiteyi bitirerek geri dönme sevdasıyla yanıp tutuşan gençlerimiz geri döndüklerinde aradıklarını maalesef bulamadılar. Çünkü, ya bitirdikleri bölümler Trakya’mızda bilinmiyordu ya da gereken yardımı gereken dernek ve kuruluşlarımızdan alamadıklarından dolayı hayallerini gerçekleştiremediler. Hak etmedikleri işlerde çalıştılar hep. Tam aksine öğretmen çocukları veya herhangi bir siyasetçimize oy toplamak için yardım etmiş kişilerin çocukları her zaman birer iş sahibi olabildiler.
Ne garip değil mi? Bu olaylarda Yunanistan sadece seyirci kalmakla yetinmişti. Nasıl yetinmeyecek, o zaten bu durumlara düşmemiz için gerekli ortamı çok öncelerden hazırlamıştı.
Türkiye’den dönen gençlerimizin yeterli yunancası olmaması Yunanistan’ı Avrupa Birliği önünde kendisini istediği gibi müdafaa etmesini sağlamıştı. Bunun farkına varan aileler de çocuklarını bu sefer daha liseden hazırlayıp yunan üniversitelerine göndermeye başladı. Bu da bazı kişiler tarafından ters algılanıp yadırgandı. Ne gariptir ki bu "aman dikkatli olalım, yunan okullarına evlatlarımızı salmayalım, onların beyinlerini yıkayacaklar" diyen kişiler kendi çocuklarını hep ecnebi okulları ve üniversitelerinde okuttular. Hatta farklı ve pahalı memleketlerde. Karşı gelenlere de "sen de sal sen de okut" demekle yetindiler. Tabii azınlıkta o para nerde? Herkes çocuğunu nasıl yurtdışında okutacak ki? Okutamaz tabii ki. Peki bu ne demek? Ne demek olacak, bu azınlık hak etseler de hak etmeseler de sanki miras bırakırmışçasına yine o kişilerin çocuklarına kalacak demektir.Yada onların desteklediği kişilere. E durum böyle olunca da hep aynı politika ve düşüncelere sahip olan kimselerden Yunanistan neden çekinsin ki? Zaten onları tanıyor, aralarında bir bağ kurulmuş, attıkları adımlardan haberdarlar. Ve yine ne komiktir ki çoğu zaman azınlığı ilgilendiren konular ilk olarak yunan basınında yer alıyor. Anlayamadığımız yunanlılar mı işlerini çok iyi yapıyorlar yoksa bizimkiler mi işlerini iyi yapmıyorlar? Anlamadım gitti.
Neyse lafı fazla uzatmamıza da gerek yok zaten. İnandığımız ve her zaman söylediğimiz tek bir şey var. Çocuklarımız nerede okursa okusun, hangi dili öğrenmek isterse öğrensin yeterki iyi bir aile ortamında yetişsinler, iyi bir aile eğitimi alsınlar. Ondan sonra bırakın istedikleri yere gitsinler bakalım kafaları değişecek mi? Hiç sanmıyorum. Ama bu bizleri, irade gücü olmadan idare etmeye çalışanların en büyük korkusu. Onların bu korkusu inşallah gün gelir de azınlığın coşkusu olur...
Unutmayalım ki korkunun neticesi telaş ve paniktir. Telaş ve panik içindeki bir insanın uğrayacağı zararların çeşidi ve şiddeti artar. Ekseriya koşarken düşüp kafasını yere çarpanlar, kovalayanlar değil kaçanlardır. Onun için kaçmaktan ziyade kovalayan olabilmeliyiz, bu da yine eğitim ve irade gücüyle kazanılabilecek bir savaş olsa gerek.
Namuslu dürüst ve cesaretli olduğumuz sürece gelecek bizim lehimize olacaktır, bundan hiç kuşkunuz olmasın. Fakat ne var ki, namus kapladığı alan kadar cesaret taşırdığı takdirde bir fonksiyon kazanır. Namusun, namussuzluğu ürkütmesi ve kaçırması için cesaret gerekir. Cesaretten yoksun bir namus hemen namussuzluğa dönüşüverecek kadar titrek durur.
Namusu, korkaklık yüzünden namussuzluğa dönüşmüş ne çok insan yaşıyor şu dünyada. Onların namusu ki, zayıfın, düşkünün, hakarete uğramış bir insanın yardımına koşma gücünden mahrumdur. Kendisine ulaşabilecek her tehlikeden uzak durmak kaygısı ile doldurulmuş bir namus anlayışı özel bir namussuzluktur.
Bu durumda bulunan herkesi sadece kınamakla kalmayalım. Onlar gibi de olmayalım. Allah, insanlarımızı her konuda fikrini hürce beyan edebilen, gerektiği yerde cesaretli bir şekilde savaşını verebilen, doğruları göz ardı etmeden ilerleyebilenlerden ve birbirine güvenenlerden eylesin. Amin.
Bu haftalık da bu kadar değerli dostlar. Haftaya görüşmek ümidiyle hoşça kalın dostça kalın...