Lozan’ı kim ve neden çiğniyor?

Lozan’ı çiğneyen kim? Azınlık Haklarını hiçe sayan ve halklara zulmeden kim? 

Köşe Yazıları 24 Kasım 2021
Lozan’ı kim ve neden çiğniyor?

Lozan Antlaşması ile Batı Trakya Türklerinin karşılığında Türkiye'de bırakılan İstanbul Fener Patrikhanesi'ne bağlı Metropolitler, icraatları ve siyasi çıkışlarıyla gündemden düşmüyorlar. Bunlar, hem Türkiye’de ve hem de Yunanistan’da skandal olarak nitelenebilecek çıkışlarla sık sık gündeme gelmektedirler. Bu papazlar, kendilerine belirlenen görev alanlarının dışında hareket etmeye devam ediyor. Gerçi Lozan Antlaşması ile kendisine tanınan görev ve yetkilerin dışına çıkan Patrikhane’nin Metropolitlerinden başka ne beklenebilir ki? Patrikliğin İstanbul, Bozcaada ve Gökçeada dışındaki kilise ve taş kalıntılarına Metropolit atadığı bilinmektedir. Bu, Lozan’a aykırıdır. Ama ona rağmen Türk devleti bir iyi niyet göstergesi olarak buna müsamaha göstermektedir. Türkiye, Patrikhane’nin isteklerini yerine getirme konusunda oldukça pozitif bir tutum takınırken, Yunanistan, Batı Trakya Türk azınlığının en temel haklarını bile kısıtlamaktadır. 

Lozan’a göre, Patrikhane diye bir kurum yoktur. Rum Patrikhanesi Lozan Antlaşmasında ismen ve özel bir şekilde zikredilerek yer almamıştır. Ama Türkiye’nin müsamahasıyla bu ismin kullanılmasına izin veriliyor. Buna, İstanbul Rum Ortodoks Azınlığının dini hizmet kurumu olarak ancak Başpapazlık denebilir. Bu kurumun doğrudan atadığı ve kendisine bağlı olarak görev icra eden Metropolitleri İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada ile sınırlıdır. Rum Ortodoks Azınlık Lozan’a göre buralarda bırakıldığı için din adamları da ancak buralarda görev icra etmelidir. Ancak bu sınırlar çoktan aşıldı ve Patrikhane Osmanlı dönemindeki yetkilerine kavuşmak için hızla mesafe kat etmektedir.  

Patrikhane’nin, Türkiye’nin yanı sıra dünyanın ve Yunanistan’ın birçok yerine Metropolit atadığı da bilinmektedir. Kuzey Yunanistan’daki Metropolitler doğrudan Patrikhane tarafından atanmaktadır. Bunların içinde Batı Trakya’daki dört Metropolit de yer almaktadır. Patrikhane’ye bağlı bu Metropolitler, ülkenin vatandaşı olan Batı Trakya Müslüman Türk Toplumunun dini kurumlarının nasıl şekillenmesi gerektiği hususunda devlet yönetimine sürekli müdahalelerde bulunmaktadırlar. Önceki hükümetin başbakanı Çipras, “Batı Trakya’da Azınlığın kendi müftüsünü seçebileceğini, müftülerin hem devlet hem de Azınlık tarafından kabul gören kişiler olması gerektiğini” söyleyerek bu konuda bazı adımlar da atınca Metropolitler hemen devreye girdi. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e yaptığı hakaretleriyle bilinen ve Yunan parlamentosunda Türk Azınlık Milletvekillerinin Kur’an’a yemin etmesini milli ve dini açıdan sakıncalı gördüğünü açıklayan Pire Metropoliti Serafim, hemen devreye girerek buna karşı olduğunu ve yönetimin asla böyle bir adım atmaması gerektiğini söyledi. Hükümetler ne zaman Azınlığın taleplerine uygun adımlar atmaya yeltense, Metropolitler anında duruma müdahale ediyorlar. Son olarak Trakya’da Patrikhane’ye bağlı Metropolitler Başbakan Miçotakis’e gönderdikleri mektupta, hükümetin Batı Trakya’da Müftülerin Müslüman Azınlığın rızasına uygun bir şekilde göreve gelmesini öngören düzenlemelerin gündemde olduğu bilgisine ulaştıklarını ve bunun devlet için sakıncalı olacağı için böyle bir şeye izin vermeyeceklerini ilettiler. Başbakana ayar vermeye çalışan Metropolitler mektupta, “Batı Trakya’da Humeyni tipi bir halifeliğin hüküm sürmesine izin vermeyeceklerini” ifade ettiler. İlerleyen aylarda, Miçotakis’in bu mektuptan sonra Müftülük seçimleri konusunu hükümetin gündeminden kaldırdığı ve tamamen kapattığı anlaşıldı. 

Yunanistan’da Batı Trakya Türk Azınlığının dini haklarına ilişkin Patrikhane Metropolitlerinin yaptığı hukuksuz ve skandal açıklamaların benzeri, Türkiye’de Rum Azınlığını hedef alarak Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Müftüler tarafından yapıldığını düşünelim. Bunun ardından vaziyet acaba ne olur? Patrikhane, Yunan Kilisesi ve Metropolitleri dünyayı ayağa kaldırmaz mı? AB, ABD ve bunların güdümündeki devlet ve kuruluşlar duruma tepki göstermez mi? Türkiye’yi insan haklarına müdahale etmekle suçlamazlar mı? Bunun kabul edilemez bir skandal olduğunu açıklayarak bu müftülerin ve Diyanet İşleri Başkanının istifasını istemezler mi? Hem de nasıl…  

Çanakkale'ye bağlı Bozcaada ve Gökçeada’da Patrikhane’nin dini ve milli yapılanmasının faaliyetlerine ilişkin yakın takipte olan canakkaledemokrat.com haber sitesinin haberine göre, Patrikhane’ye bağlı Gökçeada ve Bozcaada Metropolitinin Yunan Ordu Fonu'ndan Gökçeada'da Rum Okulları açmak için bağış talep ettiğini öğrendik. Fakat Türkiye’de ulusal medyada bu konuya yer verilmediği gibi, iktidar ve muhalefet partilerinden de en ufak bir tepki gelmedi. Buna şaşırmadık, çünkü Türkiye’de bu bir “milli tehlike” veya ülkenin bütünlüğüne halel getirecek bir olay olarak görülmemektedir. “Türkiye’de yaşayan Rum Metroplolit istediği yerden hayır işleri için yardım toplayabilir, bize ne, bu niye suç olsun, bırakın adamlar özgürce yaşasın.” düşüncesinin Türk kamuoyu ve siyasetinde ağır bastığını, Türk basınını takip eden herkes (göre)bilir. Yunanistan’ın aksine, Türk devlet yönetimi ülkede Lozan ile bırakılan gayrimüslim azınlıkların varlığını bir tehdit ve istenmeyen unsur olarak görmediği için bunların özgürce kendi dini ve milli kurumlarıyla faaliyet göstermesine şüpheci bir yaklaşım sergilememektedir. 

Türkiye’de Lozan ile bırakılan gayrimüslim azınlıklara yönelik yaklaşım böyleyken Yunanistan’da bunun tamamen tersi geçerlidir. Türk Azınlık başta olmak üzere ülkedeki farklı toplumlar devlet ideolojisini benimsemediklerinde, “milli tehdit” ve “ıslah edilmesi gereken” unsurlar olarak muamele görürler. Buna göre iki seçenek sunulur: Ya dayatılan politikalar (kimlik, din, kültür vs.) kabul edilir, ya da ülke terk edilir. Ülke terk edilmezse, “vatandaşlıktan atma” politikası devreye girer. Geçmişte böyle olmuştur. Vatandaşlıktan atılan 60 bin Türk Azınlık mensubu, bu politikanın eseridir. 

Kıbrıs’taki “Enosis” zihniyetinin temsilcisi Başmetropolit Hrisostomos’un Türkler hakkındaki bakışı neyse, onun Batı Trakya’daki benzeri Metropolitlerin bakışı ve emeli aynıdır: Biz aslında Osmanlı tarafından kılıçla Türkleştirilmiş ve kendini Müslüman/Türk sanan Rum/Bizanslılarız. Türkiye’nin garantörlüğü ve himayesi kaldırıldığında, güzellikle veya zorla aslımıza döndürüleceğiz. İşin aslı bundan ibarettir. Olan bitenler; Türk-Yunan sorunu, bitmeyen çilemiz, çözülemeyen sorunların altında bu amaç yatıyor. Sadece Batı Trakya ve Kıbrıs Türkleri değil, bir gün Anadolu’daki bütün halklar aslına, yani Ortodoks Rum kimliğine döndürülecek ve Yunanistan’ın Büyük Hayali gerçekleşecektir. Olimpiyakos Kulübü Başkanı Marinakis’in İstanbul’a “Bizim şehrimiz Konstantinopolis” demesinin altında işte bu zihniyet yatmaktadır. Aslında her şey ortada... Artık gerçek emellini gizlemiyorlar. Yunanistan’ın ABD ve AB’nin gazıyla sınır tanımaz bir silahlanma yarışına girmesinin altında da bu emelin yattığı söyleniyor. 1919’da yine ABD, İngiltere ve Fransa’nın gazına gelerek İzmir’e çıkan hayalci zihniyet Anadolu’da sükûtu hayale uğratıldı, ama belki bu kez olur, diye hevesleniyor olabilir. Bunu zaman gösterecek. 

İstanbul’da Bizans hayalinin yok olmaması için bıraktırılan Patrikhane’nin karşılığı olarak Batı Trakya'da bıraktırılan mazlum Türklerin her yıl onlarca okulu hukuksuz ve Lozan'a aykırı bir şekilde kapatılıyor. Lozan’a göre Türk Azınlık kurumları olan Vakıf İdare Heyetleri ve Müftülükler, keyfi uygulamalarla devlet kurumlarına dönüştürülüyor. Rum Ortodoks zihniyetin baskıları ve telkinleriyle Müftülüklere el konularak hukuka ve İslam’a aykırı usullerle Türk Azınlığın inancına da müdahale ediliyor. Devlet, Azınlığın iç meselesi olan din ve eğitim işlerine doğrudan müdahale ederek Azınlığın kabul etmediği memurları müftü, imam, hoca ve vakıf idarecileri olarak tayin ediyor. Hızını alamayan devlet, müftülüklere gayrimüslim sekreter, danışmanlar da atıyor. Bunun ne anlama geldiğini anlamakta zorlanan bazı kafalar için meseleyi örneklendirelim: Bugün müftülüklere Hristiyan memur atayan, -Atina'da cami diye inşa edilen göstermelik yapının mütevelli heyetine Hristiyan memurlar atadığı gibi-, bir gün Batı Trakya’daki Vakıf İdare Heyetlerine ve hatta cami mütevelli heyetlerine de Hristiyan memurlar atar. Bu da camilere imam yerine papaz atamaya benziyor. Gerçi bu gidişle papaz da atarlarsa şaşmamak lazım… 

Peki, Yunanistan’da Ortodoks Kilisesine ait dini yapı ve hayır kurumlarının yönetim kurullarına bir Müslümanın atandığı duyulmuş mudur? Bunun teklif edilmesi dahi papazları sokağa döker. Gerçi Müslümanların böyle bir derdi yok, ama ülkede kendini her şeyden üstün gören Ortodoks Rum Kilisesi’nin neler yaptığını ve işin garabetini anlatmak için sorduk. 

Patrikhane’ye bağlı Metropolitler, ülkenin vatandaşı olan Batı Trakya Müslüman Türk Toplumunun dini kurumlarının nasıl şekillenmesi gerektiği hususunda devlet yönetimine sürekli müdahale ediyor, ama kendi kurumlarında başkalarının ve hatta hükümetin müdahale etmesini kabul etmiyor. Hükümetler de bu durum karşısında bir şey yapamıyor. Çünkü bazı Yunan aydınlarının belirttiği gibi, Yunanistan’da asıl devlet, derin devlettir ve bunun en önemli sacayaklarından biri Rum Ortodoks Kilisesi’dir. 

Yukarıda belirtilen hukuk dışı uygulamaların benzeri Türkiye'de Gayrimüslim Rum Azınlığın dini ve eğitim kurumlarına tatbik edilse, Patrikhane ve Yunanistan dünyayı ayağa kaldırır. Örneğin Türkiye: “Bundan sonra Avrupa Birliği üyesi ‘gelişmiş’ Yunanistan'ın Türk Azınlığı için yaptığı düzenlemelerin aynısını Fener Patrikhanesi ve onun Cemaati için yürürlüğe koyuyorum.” dese, Yunanistan ve Doğu Ortodoks Kilisesi hemen tepki gösterir. İyi de, Yunanistan ne diyor: “Ben bu kanunları AB hukukuna uygun, Azınlığın iyiliği için uyguluyorum.” Madem öyle, Türkiye de, "Sen benim garantörü olduğum Türk Azınlığını bu ‘faydalı’ uygulamalara tabi tutuyorsan, ben de Rum Azınlığını karşılıklılık esasına göre faydalandıracağım.” diyebilir. Sonra Patriği ve Metropolitleri, kiliseye ait vakıf mülklerinin idare heyetlerini, Rum öğretmen ve papazları tornasından geçirdiği kişilerden (240 papaz vb.) atamaya başlayabilir. Patrikhane'ye Türk devletinin uygun göreceği ve Müslümanların da yer alacağı sekreter ve danışmanlar atayabilir. Ardından öğrenci yetersizliği veya ekonomik nedenler gibi bahanelerle mevcut Rum okulları kapatabilir veya yakın geçmişte Bozcaada'da olduğu gibi iki veya dört öğrenci için okulların inşasına izin vermeyebilir. Patrikhane'ye, Rum cemaatin olmadığı herhangi bir yerine Metropolit atamasına izin vermeyebilir. Patriğin Lozan'a zaten aykırı olarak kullandığı Ekümenik sıfatını kullanmasını yasaklar ve son olarak Rum Azınlık ifadesini de yasaklayarak Gayrimüslim Azınlık yazan tabelaları okul, kilise vb. kurumların girişlerinde zorunlu hale getirebilir.

Evet, Türk devleti Yunan hükümetini örnek alıp bir gün ansızın böyle bir politika açıklarsa, Yunanistan feveran eder, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletleri acil toplantıya çağırır ve buna engel olmaya çalışır. Bu tür uygulamalar Lozan Antlaşması'na ve uluslararası hukuka aykırıdır, diye dünyaya şikâyet eder. Ama aynı Yunanistan, Türkiye'de Gayrimüslimlerin karşılığı olarak Batı Trakya'da aynı haklarla bırakılmış Türk Azınlığa, bütün bu uygulamaları/zulümleri şu an kendisi sürdürmektedir. 

Aynı soruyla noktalayalım: Lozan’ı çiğneyen kim? Azınlık Haklarını hiçe sayan ve halklara zulmeden kim? 

Millet gazetesi logo
© 2024 Millet
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr