Hasan Malkoç: ''Sen nesin?'' sorusu; bir daha asla!
İskeçeli diş hekimi ve siyasetçi Hasan Malkoç’un LAE (Halk Birliği Partisi) kurultayında yapmak üzere hazırladığı, fakat sıra gelmediğinden yapamadığı ve yazılı
Yunanistan
8 Temmuz 2016
İskeçeli diş hekimi ve siyasetçi Hasan Malkoç’un LAE (Halk Birliği Partisi) kurultayında yapmak üzere hazırladığı, fakat sıra gelmediğinden yapamadığı ve yazılı olarak sunduğu konuşmasının Türkçe metni şöyle:
Yoldaşlar,
Ben de sizleri Trakya’nın bin renki İskeçe şehri adına selamlıyor, bu kurultayın, oluşturduğumuz memorandum karşıtı cephe için ümit mesajı olmasını diliyorum.
Belirtmek isterim ki, tüm bileşenlerimiz ve tüm üyelerimiz çok değerli olmakla birlikte, en büyük onur, oylarımıza sahip çıkarak, halkı sefalete sürükleyen, maaşları kesen, vergileri artıran, kamu sermayesini peşkeş çeken sözümona sol SYRİZA hükümetinin getirdiği üçüncü memoranduma HAYIR diyen 32 eski milletvekili yoldaşımızındır.
Yunanistan Alman eurozone’u ve neoliberal AB olmadan da ayakta kalabilir; ki belirtmek isterim ki ben de AB’nin Avrupalıları birleştirip refahı getireceğine senelerce inananlardım. Boşunaymış. Bugün umudun AB içerisinde olduğuna inanmak mantıksızlık olup, tarihimize de hakarettir.
Dolayısıyla bugün olması gereken, paramparça olmuş olan solun birleşmesidir.
Bu noktada, gettolaştırılmış olan ve kimine göre Pomak, kimine göre Türk, kimine göre Pomak-Türk-Çingene vs. olan Trakya’daki azınlıkla ilgili birkaç söz etmeden geçemeyeceğim.
Kesin olan bir şey varsa, daha önceki hükümetlerin dışlama ve ayrımcılıklarla açtığı yaraları, bugünkü iktidarın kapatmadığı.
Geçmişte, azınlığı, zaman zaman komünizm tehdidi korkusuyla Türkleştirdiler, zaman zaman Türk tanımını ona yasakladılar, zaman zaman sadece bir kısmını Roman olarak sevdiler, zaman zaman aşırı dindarlarını desteklediler ve zaman zaman azınlık mensuplarından bazılarını Yunan dostu görüp devlet memuru yaptılar.
Kısacası, böylelikle, bizleri Doğu’dan ve Kuzey’den gelecek tehditlere karşı piyon olarak kullanan derin Dış Politika dışında (oraya aitiz çünkü), siyasi partiler de bizleri zeka seviyesi düşük insanlar olarak görüp, bizlere fırsatçı ve müşterivari olarak yaklaşmışlardır. Ve sakin azınlık, her daim mahsur kalmış tepki verememiştir.
Örnekler çok. Şahsi olarak ruhumu yaralayan nice örnek sunabilirim ama zamanı değil.
Son yıllarda kendilerini etnik olarak Pomak olarak tanımlamaları gerektiğine inanan, dernekler kuran, alfabesi olmayan Pomak dilinde eğitim görmek isteyen bazı Pomak dostu “kurtarıcılar” da türedi. Bu talepleri, belki de, kabul görürdü; eğer 1927’den beri var olan tarihî Türk derneklerinin yasaklanmasına kayıtsız kalmasalardı. Çünkü onların zihniyeti “Rabbena hep bana” zihniyetiydi. Yani uyanıklık.
Anadili Türkçe olan Müslümanların ezici çoğunluğu için toplu tanımlanma hakkının tanınmaması, hayatta, eğitimde ve topluma katılmada ciddi sorunlar doğuruyor.
Trakya’daki Müslümanların en yoksullar olması ve çocuklarının eğitimi erken yaşta terketmeleri tesadüf değil. Ve bu kısır döngü masum kitlelerin kullanılmasıyla sürüyor.
Bu kurultayda azınlık sorunlarıyla ilgili ana hat, yasalar önünde eşitliğin ötesinde eşit vatandaşlığa ulaşılması olmalı. Dil, din, etnik köken ve renkten ötede “Önce insan” ilkesini benimsemeliyiz. “Sen nesin?” sorusuna, bir daha asla: Çam, Pomak, Türk, Çingene, Ulah?
İnsan Hakları bildirgesi uygulansın ve teferruatsız herkesin inancına saygı duyulsun!
İnanç kırılması ancak böyle yitecek ve azınlık ve çoğunluk için, refah, dayanışma ve vatanımıza yönelik yabancı müdahalelere karşı onu savunmamız olan hedefimiz gerçekleşecek.
Yoldaşlar,
Ben de sizleri Trakya’nın bin renki İskeçe şehri adına selamlıyor, bu kurultayın, oluşturduğumuz memorandum karşıtı cephe için ümit mesajı olmasını diliyorum.
Belirtmek isterim ki, tüm bileşenlerimiz ve tüm üyelerimiz çok değerli olmakla birlikte, en büyük onur, oylarımıza sahip çıkarak, halkı sefalete sürükleyen, maaşları kesen, vergileri artıran, kamu sermayesini peşkeş çeken sözümona sol SYRİZA hükümetinin getirdiği üçüncü memoranduma HAYIR diyen 32 eski milletvekili yoldaşımızındır.
Yunanistan Alman eurozone’u ve neoliberal AB olmadan da ayakta kalabilir; ki belirtmek isterim ki ben de AB’nin Avrupalıları birleştirip refahı getireceğine senelerce inananlardım. Boşunaymış. Bugün umudun AB içerisinde olduğuna inanmak mantıksızlık olup, tarihimize de hakarettir.
Dolayısıyla bugün olması gereken, paramparça olmuş olan solun birleşmesidir.
Bu noktada, gettolaştırılmış olan ve kimine göre Pomak, kimine göre Türk, kimine göre Pomak-Türk-Çingene vs. olan Trakya’daki azınlıkla ilgili birkaç söz etmeden geçemeyeceğim.
Kesin olan bir şey varsa, daha önceki hükümetlerin dışlama ve ayrımcılıklarla açtığı yaraları, bugünkü iktidarın kapatmadığı.
Geçmişte, azınlığı, zaman zaman komünizm tehdidi korkusuyla Türkleştirdiler, zaman zaman Türk tanımını ona yasakladılar, zaman zaman sadece bir kısmını Roman olarak sevdiler, zaman zaman aşırı dindarlarını desteklediler ve zaman zaman azınlık mensuplarından bazılarını Yunan dostu görüp devlet memuru yaptılar.
Kısacası, böylelikle, bizleri Doğu’dan ve Kuzey’den gelecek tehditlere karşı piyon olarak kullanan derin Dış Politika dışında (oraya aitiz çünkü), siyasi partiler de bizleri zeka seviyesi düşük insanlar olarak görüp, bizlere fırsatçı ve müşterivari olarak yaklaşmışlardır. Ve sakin azınlık, her daim mahsur kalmış tepki verememiştir.
Örnekler çok. Şahsi olarak ruhumu yaralayan nice örnek sunabilirim ama zamanı değil.
Son yıllarda kendilerini etnik olarak Pomak olarak tanımlamaları gerektiğine inanan, dernekler kuran, alfabesi olmayan Pomak dilinde eğitim görmek isteyen bazı Pomak dostu “kurtarıcılar” da türedi. Bu talepleri, belki de, kabul görürdü; eğer 1927’den beri var olan tarihî Türk derneklerinin yasaklanmasına kayıtsız kalmasalardı. Çünkü onların zihniyeti “Rabbena hep bana” zihniyetiydi. Yani uyanıklık.
Anadili Türkçe olan Müslümanların ezici çoğunluğu için toplu tanımlanma hakkının tanınmaması, hayatta, eğitimde ve topluma katılmada ciddi sorunlar doğuruyor.
Trakya’daki Müslümanların en yoksullar olması ve çocuklarının eğitimi erken yaşta terketmeleri tesadüf değil. Ve bu kısır döngü masum kitlelerin kullanılmasıyla sürüyor.
Bu kurultayda azınlık sorunlarıyla ilgili ana hat, yasalar önünde eşitliğin ötesinde eşit vatandaşlığa ulaşılması olmalı. Dil, din, etnik köken ve renkten ötede “Önce insan” ilkesini benimsemeliyiz. “Sen nesin?” sorusuna, bir daha asla: Çam, Pomak, Türk, Çingene, Ulah?
İnsan Hakları bildirgesi uygulansın ve teferruatsız herkesin inancına saygı duyulsun!
İnanç kırılması ancak böyle yitecek ve azınlık ve çoğunluk için, refah, dayanışma ve vatanımıza yönelik yabancı müdahalelere karşı onu savunmamız olan hedefimiz gerçekleşecek.