Espressor Coffee
Espressor Coffee

Aile bir Zarurettir -1

Aile Nedir, Evliliğin Gerekliliği ve Korunması Neden Önemlidir?Aile nedir ve evlilik nedir? Evliliğin gerekliliği ve korunması neden önemlidir? sorularını doğru

Köşe Yazıları 19 Ocak 2012
Aile bir Zarurettir -1

Aile Nedir, Evliliğin Gerekliliği ve Korunması Neden Önemlidir?
Aile nedir ve evlilik nedir? Evliliğin gerekliliği ve korunması neden önemlidir? sorularını doğru bir şekilde cevap verebilmek için önce sosyal bilimlerdeki tüm terim, tarif ve tasniflerin yıprandığını, aşındığını ve görevlerinde gerçeği ifade edemediklerini, bunun için de bunların en kısa zamanda ve en acil bir şekilde yenilenmesi gerektiğini bilimsel bir hakikat olarak tespit etmemiz şarttır. Çünkü aile denilen kavram veya unsur bilinmeyince, aile veya evlilik hali ya da İngilizce olarak family, Arapça olarak da üsre ve beyt kelimelerini sosyal bilimcilere sorsanız bunu doğru dürüst bir şekilde tarif bile edemediklerini görürsünüz. Zira sosyologlar, geniş aile, dar aile ve çekirdek aile diye üç çeşit aileden bahsederler. Bir de başka bir pencereden bakarak ataerkil ve anaerkil aile tiplerinden söz ederek, tarihte yaşananları bugüne aktarıp örnek gösterirler. Oysa tarih ve tarihi olaylar bir daha yaşanamadığı gibi, tarih bilgileri ilim de olmadığı için bize ne örnek olabilir ve ne de yanlış olanı bırakıp bize doğru yolu gösterebilirler. Çünkü ilim yol gösterir; buradan gidin oradan gitmeyin, bunu yapın, şunu yapmayın der. Bundan başka şu da bir gerçektir ki, insanlar ve bireyler, birbirinin kopyaları değildir; toplumlar da biri diğerinin kopyası veya fotokopisi değildir. Onun için Hz. Muhammed döneminden sonra kimse, hiçbir kimseyi ama hiçbir kimseyi örnek almadığı, alamadığı ve alamayacağı gibi, hiçbir toplum ve devlet de diğerini örnek alıp taklit edemez ve böyle bir uygulama yapılamaz. Zira herkesin, her toplumun ve her bir devletin imtihan alanları ve şartları farklıdır.

Biz, bugünkü Rönesans medeniyeti, insanlara serbest sözleşme ve uygulama hak ve salahiyetlerini ellerinden aldığı için, mesela yapı kooperatiflerinde onlara tip sözleşme vermesi sebebiyle, apartman yapımında arsa ve arazi şartlarının çok farklı olması nedeniyle tip projeler uygulanamayacağı gibi, aile inşasında da adı geçen bu aile tiplerini bir proje olarak asla kabul edemeyiz. Aileyi kuracak olan kahramanlar, yani karı ve kocalar, kendi psikolojik, sağlık, ekonomik durum ve şartlarına göre ve sahip oldukları devlet yapılanmasına göre, büyük ve küçük ailelerini bizzat kendileri serbest bir şekilde kurup inşa ederler. Diğer varlıklardan çok çok farklı olması dolayısıyla insanın tüm hareket ve davranışlarında nasıl tipoloji uygulamak mümkün değilse, toplumun ve devletin en küçük modeli olan ailede de örnek ve tip-aile modellerini kabul etmek mümkün değildir.

Hele hele insan için çekirdek aile safsatası kadar uyduruk bir şey olamaz. Bugün eğer böyle bir şey varsa bu, tamamen insan tanımaz, toplum bilmez ve devletten habersiz bir medeniyetin ortaya çıkardığı zorlamalardan başka bir şey değildir. Burada tam yeri geldiği için, hoş görünüze sığınarak söylüyorum; söylemeden de geçemeyeceğim. Ben şu anda Polat cad. Akevler Sitesi Yeşilyurt-İzmir’deki evimde 15 gündür yapayalnız duruyorum. Çünkü değerli eşim, biricik kızımız doğum yaptığı için Bornova’ya damadımın evine gitti. Çekirdek aile gerçekten doğal ailenin kendisi olsaydı ben yalnız kalır mıydım? Bu konuda başka bir örnek de şudur: Bizim fakültede Mısırlı çok değerli bir bayan arkadaşımız, Arapça hocamız var. O geçenlerde doğum yaptı, Ömer adını verdikleri bir çocukları dünyaya geldi. Bu durumda o, kendisine yardım etmek üzere annesini ta Mısırdan İzmir’e getirtti. Hani karı ile kocanın birlikte oluşturdukları ve birbirine yeter olan çekirdek aile vardı? Bu çekirdek aile denen kurum, eğer böyle bir şey varsa, bu kendi kendine niçin yeterli değildir? Ta Mısırdan anne geliyor, düzme ve zorlama aile olarak meydana gelen bu çekirdek aile, normal olan doğal büyük aileye dönüşüyor. Zira çekirdeğin çimlenip kendi türünü devam ettirebilmesi için o, ısı, ışık ve neme muhtaçtır. Eğer bu şart ve koşullar bulunmasa çekirdek de çekirdekliğini yapamaz ve çimlenip fidan olmaz ve kendi türünü devam ettiremez. İşte bundan dolayı çekirdek aile diyenlerin hasta bir toplumun hasta bir uzvundan bahsettikleri görüşünde olduğumu beyan ederek sosyal bünyenin bu aile uzvunun daha da hasta edilmemesini, tam tersine tedavi edilip iyileştirilmesini temenni ederim.      

Bugün doğal aile anlayışından uzak bir şekilde ev ve daireler de sanki mecazi bir aile kabul edilerek ona göre hukuki muameleler yapılmaktadır. Hâlbuki ailenin kişiliği yoktur yani aile, tüzel bir kişiliğe sahip değildir. Çünkü Kuran-ı Kerim’de ey ev, ey beyt diye sadece evin muhatap alındığı bir ayet yoktur. Fakat ev halkı, köy halkı, şehir halkı ve Yesrib halkı diye yer ve mekânlar değil, onların sahiplerinden ve halklarından bahsedilmektedir.[1] Oysa bugün belediyeler, bunun tersi bir uygulama yaparak evde oturanları değil, evleri ve daireleri nazarı itibara alarak muamele yapmaktadır. Mesela Turgut Özal rahmetlinin başlattığı bir uygulamaya göre daire başına şu kadar elektrik ve su harcama yetkisi olup daha fazla elektrik ve su tüketenlerden fazla ücret alınması teklif edilmişti. Hâlbuki elektrik ve suyu duvarlar, kapılar ve pencereler kullanmaz, ev ve dairenin içinde oturan insanlar kullanır. İslam hukukunda yalnız başlarına olduğu zaman mala, mülke ve mekâna şahsiyet verilmez; bunların insandan ayrı olarak hukuki kişilikleri olamaz. Onun için belediyeler belediye ise, devletler devlet ise ve bunlar, hukuki hareket ettiklerini iddia ediyorlarsa, hukukun üstünlüğü diye bir kavram varsa, bir kişilik aileye ayda 1 ton su verilirse ve 10 kilovat elektrik yakma hakkı tanınırsa 10 kişilik aileye de 10 ton su ve 100 kilovat elektrik kullanma hak ve yetkisi verilir. Bize göre doğrusu budur ve hakperest belediler ve devletler böyle işlem yaparlar.  Hatta Kemaleddin Birsen Medeni Hukuk Dersleri adlı kitabında konuyla ilgili olarak aynen şöyle demektedir: “Hükmi şahısların çoğunda insan toplulukları varsa da, her insan topluluğu bir hükmi şahıs değildir. Mesela karı koca ve bir de çocuklarından ibaret olan bir ailede üç kişiden müteşekkil bir topluluk varsa da, kadın ve erkeğin evlenmesiyle teessüs eden bu evlilik birliği hükmi şahsiyeti haiz değildir.”[2]Evet, ev ve aile bir kişiliğe sahip değilken bugün sanki onun hukuki bir kişiliği varmış gibi muameleler yapılmaktadır.

İşte bunun için bize göre bugün yeryüzünde eşyanın tabiatına paralel-uygun bir hukuk anlayışı ve uygulaması bulunmamaktadır. Buna ilaveten hukuk ve hukukun üstünlüğü bulunmadığı gibi, tam tersine üstünlerin hukuku ve kastların, sınıfların ayrı ayrı hukukları ve kendilerine hukukçu adı verilen kişilerin de keyfi uygulamaları vardır. Bunlar için o kadar çok örnekler vardır ki, mesela bir hukuk organı olan Danıştay, üniversiteye giriş imtihanındaki kat sayı meselesinde önce bu konuda söz sahibi YÖK derken daha sonra neden iptal kararı veriyor? Hukuk adına bunları anlamak mümkün değildir.    Hukukun sebebinin ne olduğunu bilmeyenler, hukuk adına neyin uygulamasını yapacaklardır? Rönesans Medeniyetinin kurduğu düzende Allah’ın yeri var mı? Bu medeniyette Allah-insan ve kâinat dengesi bulunuyor mu?  Burada Ali Fuat Başgil’in eserinde naklettiği Laplas ile Napolyon’un arasında geçen bir olayı nakletmek isterim. “Bu modern maddecilik modasını çıkaranların başında ilim sahasında olduğu kadar inkârcılıkta da meşhur olan Fransız ilim adamı Laplas gelir. Bu zat 1796 yılında yayınladığı “Kâinat Sisteminin Açıklaması” adlı eserinde modern astronominin temellerini atmış, fakat aynı zamanda da açıkça Allah’ı inkâr etmiştir. Napolyon’un İçişleri Bakanlığından Senato Meclis Başkanlığına kadar yükselen Laplas’a bir gün Napolyon, “İyi ama sizin bu kâinat sisteminizde Allah’ın yeri nerede?” diye sorunca, Laplas, ona hayat ve kâinatı açıklamak için: “Sayın başkanım, hiçbir suretle ispat edilememiş bir Allah varsayımına ihtiyacım yoktur”, cevabını vermiştir.[3]

Burada da görüldüğü gibi, bu batı medeniyetinde kâinatı Allah’tan koparıp ayırdılar. Sonra da insan merkezli bir dünya ve insan merkezli bir kâinat anlayışı, inancı, görüşü ve uygulaması ortaya koydular. Hâlbuki Allah, halik sıfatıyla her an her şeyi durmadan yaratmaktadır. Onun için Kuran’da “İşte o Allah, sizin Rabbinizdir. O’ndan başka ilah yoktur. O, her şeyin halikıdır-yaratıcısıdır. Öyleyse ona kulluk ediniz. Her şeye karşı O, vekildir.”[4], buyrulmaktadır. Allah’ı haşa kâinattan uzaklaştırdığını zanneden bu inkârcılar, onun yerine kendilerini koyarak bir çeşit sahtekâr ilah oldular.  Onun için bu medeniyet, ne bilimi, ne dini, ne hukuku ve ne de aileyi bilir, bunları tarif de edemez. O sebeple de sadece bu medeniyetin ürettiği sosyal bilimlerle yetinen toplum bilimciler, her biri toplum binasının tuğlaları olan aileyi tanıyıp tarif edemez, aileyi yaşayamaz ve onu yaşatamaz. Onun için batı ülkelerinde aile kavramı ve aile olgusu çökmüş ve yıkılmıştır. Çünkü dini de bilimi de koyan Allah’tır ve bunlar arasında bir çelişki olmadığı gibi, Allah’a inanmayan, bu iki bilgi kaynağını onun koyduğunu kabul edip birleştirmeyen kimseler, ne din adamı ve ne de bilim adamı olabilirler. Zira insan için ilmen bulup dinen uygulama prensibi, insanın aile, toplum ve devlet hayatında vazgeçilmez bir esastır. Bana göre bugün insanlığın hemen, hiç durmadan, ama hiç vakit kaybetmeden,  acil bir şekilde bilgiyi, epistemolojiyi yani bilgi teorisini ve eşyaya bakış tarzını değiştirip yenilemelidir. Çünkü bugünkü bilgi, insan, aile, toplum ve devlet bilgileri, insana faydadan ziyade zarar veriyor. Zira buna göre elmalar armut, armutlar da elma yapıldı ve yapılıyor. Bir toplum görevinde asıl sorumlu olan kişi, mevzuata göre kendi görüşünü ve kendi kanaatini uygulayacağı yerde mesela “katılımcı demokrasi” gibi safsata terimler üretilerek dışarıdan gazeller okunuyor ve görevliler maşa yapılmak isteniyor. Onun için bilim adamı denilen kimseler, özellikle sosyal bilimciler, var olanı tespitten ziyade, birey, toplum, aile ve devlet olarak daha güzele, daha doğruya ve daha faydalıya yaklaşabilmek için, nasıl olmalıyız, nasıl bir hareket ve davranışlar içerisine girmeliyiz sorularının cevaplarını arayıp bulup ortaya koymalıdırlar.

[1] Hud 11/ 73; Araf 7/ 98; Kehf 18/ 77; Ahzab 33/ 13
[2] Kamaleddin Birsen, Medeni Hukuk Dersleri, s, 162
[3] Ali Fuad Başgil, Din ve Laiklik, s, 34
[4] Enam 6/ 102

 

Millet gazetesi logo
© 2025 Millet Media
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr