Popüler bilim popülist bilime karşı: Bilim nerede durmalı, medya ne yapmalı?
İyi bilinen ve kanıtlanabilir tezler popüler bilim kapsamında değerlendirilmelidir. Bunun dışına çıkmak, ağır zarar verme potansiyeline sahiptir.

Kapadokya Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, popüler bilim ile popülist bilim arasındaki farkı ve özellikle deprem gibi hassas konuların medyada nasıl işlenmesi gerektiğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Popülizm, en genel haliyle halkın çıkar, önyargıları, hayal kırıklıkları ve öfkelerine hitap etme temeline dayanan bir yaklaşım olarak tanımlanır. İngiliz filozof Russell'a göre bilim ise gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan kanunları bulma çalarının bütünüdür. Dolayısıyla, bilim insanlarının tezlerini somut kanıtlarla birlikte sunmak gibi mecburiyetleri vardır. Bilimsel sonuçlar ve bulguların yayınlandığı ve duyurulduğu platformlar bellidir. Bunlar bilimsel dergiler ve bilimsel toplantılardır. Bu platformlara sunulan çalışmalar konu uzmanları tarafından incelenir, tartışılır ve karşılıklı ikna süreçleri sonucunda bir bulgunun yayınlanıp yayınlanmamasına karar verilir. Bu süreçlerde zaman zaman çeşitli aksamalar olsa da; bu birkaç yüzyıldır genel kabul görmüş bir yöntemdir.
Popüler bilim ve popülist bilim arasındaki farklar
Bilimin popülerleştirilmesi önemli ve gereklidir. Ancak popüler bilim yayıncılığı da ayrı bir uzmanlık gerektirmektedir. Derinlemesine araştırmaları ve sonuçları içeren bir bilimsel çalışmayı, anlamından ve bağlamından koparmadan herkesin anlayabileceği bir hale getirmek kolay bir iş değildir. Bu noktada, ilgili alan hakkında temel bilginin yanı sıra doğru iletişim tekniklerinin de kullanılması hayati öneme sahiptir. Aksi durumda bilimin binbir emekle ürettiği bilginin halk nezdinde değer bulamaması veya yanlış değerlendirilmesi gibi olumsuz neticeler ortaya çıkar.
1999 Marmara Depremi'nden sonra tartışma konusu olan "İstanbul depremi" ve İstanbul'a etkilerine ilişkin tartışmalar sürerken 23 Nisan 2025 günü Silivri açıklarında meydana gelen 6,2 büyüklüğündeki deprem bu tartışmaları yeniden alevlendirdi. "Beklenen İstanbul ya da Marmara Depremi oldu mu yoksa bu deprem daha büyük bir depremin habercisi midir?" sorusunun yanıtı en çok tartışılan konu haline geldi ve yaklaşık bir hafta tüm televizyonlarda yer bilimci hocalarımızı gördük. Kuşkusuz bu değerli hocalarımızın görüşleri çok önemli ve konu hakkında ciddi bilgi birikimine sahipler. Hocalarımızın bilgi birikimlerini tartışmak hakkımız ve haddimiz değil. Ancak hocalarımızın popüler bilim yapmak amacıyla anlatmaya gayret ettikleri hususlar, medya programcılarının daha çok izlenme ve okunma kaygısıyla popülist bilime dönüşmekte.
Popüler bilim ne kadar faydalı ve gerekliyse, popülist bilim ise o kadar zararlı ve gereksizdir. Tabiatı ve sahip olduğumuz bilgi düzeyi sebebiyle hasar verici etkiye sahip büyüklükte bir depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz. Bunu bile bile tahmin yapmaya veya yaptırmaya gayret etmek popülist bilim yapmak anlamına gelir ki bu yapana da yapılana da zarar verir.
Depremin önceden bilinmesi veya bilinmemesiyle ilgili ilginç bir olay 6 Nisan 2009'da İtalya'nın L'Aquila kentinde yaşandı. Yaklaşık 4 ay öncesinde başlayan bir deprem fırtınası kenti tedirgin etmişti. Daha önce 1463 ve 1703 yıllarında L'Aquila kenti iki kez büyük deprem yaşamış ve ağır yıkıma uğramıştır. Bu gerçek bilindiği için halktaki tedirginlik oldukça yüksek seviyedeydi. İtalya'nın Büyük Riskleri Önleme ve Tahmin Etme Ulusal Komisyonu, deprem fırtınasını değerlendirmek üzere 31 Mart 2009'da L'Aquila'da toplandı ve 1703'teki gibi bir depremin kısa vadede meydana gelmesinin yüksek olasılık olmadığını ancak bu tamamen göz ardı edilemeyeceği kanaatini bildirdi. Bu açıklamadan yaklaşık 6 gün sonra sabaha doğru 3.32’de 6,3 büyüklüğündeki deprem L'Aquila'yı vurdu ve 309 kişinin ölümüne neden oldu. Daha sonra bu bilim insanları yargılandı önce yerel mahkemede suçlu bulundular ancak üst mahkeme cezayı kaldırdı. Bu vakadaki en kritik hususlardan biri depremde hayatını kaybedenlerin önemli bir kısmı da komisyon üyesi bilim insanlarını suçlamalarıdır. Dolayısıyla, medyadaki tecrübeli kişilerin profesörleri ileride zora sokacak cevapları almak için zorlamamaları gerekir.
İyi bilinen ve kanıtlanabilir tezler popüler bilim kapsamında değerlendirilmelidir. Bunun dışına çıkmak sadece açıklama yapan hocaya değil, topluma da ağır zarar verme potansiyeline sahiptir. Öte yandan, toplumun da profesörlerin sözlerine ihtiyatla yaklaşmaları gerekir. Nihayetinde elde olan bilgi ve veriyle yorum yapılmaktadır. Kuşkusuz veri ve bilgi ne kadar çoksa doğruya o kadar yaklaşmak mümkündür. Az veri ve az bilgiyle yorum yapmak ise spekülasyonu büyütür. Bu noktada, kitlesel etkiye sahip olayları değerlendirirken veya geleceğe yönelik tahmin yaparken aşırı iddialı ve büyük bir özgüven içinde olmak son derece tehlikelidir. Bu bağlamda sadece alanında uzman hocalara değil, medyaya ve her bir bireye de sorumluluk düşmektedir. Popüler bilim yapmaya gayret eden hocalarımızı popülist bilimin batağına sürüklemek, hem hocalarımıza hem de bilime haksızlık olur. Neticede, hocalarımıza ve üretecekleri bilime çok ihtiyacımız var ve ne alanında uzman hocalar kolay yetişiyor ne de bilim kolay yapılıyor.
[Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu, Kapadokya Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesidir.]
AA