Zülfü Livaneli Gümülcine'deki etkinlikte Abdülhamid üzerinden Erdoğan’ı hedef aldı
Livaneli, Abdülhamid ve Erdoğan’ı “diktatör” olarak nitelendirerek Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi atmosferle günümüz Türkiye’si arasında paralellikler kurdu
Gümülcine’deki Papanikolau Vakfı Amfitiyatrosu’nda gerçekleşen iki günlük 3. Ulusal Kitap Okuma Kulüpleri Buluşması, 7 Aralık Cumartesi akşamı açılış ve selamlama konuşmaları ile başladı.
Gümülcine’de düzenlenen 3. Ulusal Kitap Okuma Kulüpleri Buluşması, edebiyat ve tarih meraklılarını bir araya getirdi. 7-8 Aralık tarihlerinde Papanikolau Vakfı Amfitiyatrosu’nda gerçekleştirilen etkinlik, Yunanistan’ın 30 farklı kitap okuma kulübünün katılımıyla gerçekleşti. Programda öne çıkan isimlerden biri de ünlü yazar ve sanatçı Zülfü Livaneli oldu.
Zülfü Livaneli, Gümülcine’deki etkinlikte Sultan II. Abdülhamid ve Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye’nin siyasi ve toplumsal yapısına sert eleştiriler yöneltti. Livaneli, Abdülhamid ve Erdoğan’ı “diktatör” olarak nitelendirerek Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi atmosfer ile günümüz Türkiye’si arasında paralellikler kurdu.
Edebiyat, tarih ve toplum tartışmaları
Etkinlik, açılış konuşmalarıyla başlayarak Atina Üniversitesi’nden Prof. Maria Dimassi’nin “Edebiyat ve Tarih: Toplumlar ve İşlevler” başlıklı konferansı ile devam etti. Çevrim içi bağlantıyla programa katılan Pataki Yayınevi temsilcisi Vivia Georgantapoulou ise Livaneli’nin Kaplanın Sırtında romanını derinlemesine analiz etti.
Livaneli’den "Kaplanın Sırtında" romanına dair açıklamalar
Etkinliğin en dikkat çeken bölümü, Moskova’dan çevrim içi bağlanan Zülfü Livaneli’nin konuşması oldu. Livaneli, romanının ana temalarını ve karakterlerini anlatırken hem Sultan II. Abdülhamid’e hem de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik sert eleştirilerde bulundu.
Livaneli, Abdülhamid ve Erdoğan’ı “diktatör” olarak nitelendirerek Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi atmosfer ile günümüz Türkiye’si arasında paralellikler kurdu. Livaneli, “Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş döneminde zulüm ve sansürle hükmetti. Erdoğan ise günümüzde Abdülhamid’i bir simge olarak kullanarak farklı bir ideolojik kimlik inşa etmeye çalışıyor,” dedi.
Kaplanın Sırtında: Güç ve korkunun alegorisi
Romanının adını açıklarken Livaneli, “Kaplanın sırtında olan liderler, her şeye hükmettiklerini sansalar da kaplandan düşer düşmez onun tarafından parçalanırlar,” diyerek iktidar olgusunun kırılgan yapısını vurguladı.
Livaneli, Abdülhamid’in kişiliğini ve dönemini şu sözlerle özetledi:
“Abdülhamid, bir yandan imparatorluğu ayakta tutmaya çalışırken diğer yandan baskıcı bir yönetim sergiledi. Ancak tahttan indirildikten sonra, korku dolu ve yalnız bir insan haline geldi.”
Osmanlı kadını ve Cumhuriyet’e geçiş
Livaneli, Abdülhamid döneminde kadın haklarının neredeyse hiç ilerleme kaydetmediğini belirtti. Osmanlı kadınının toplumsal hayatta baskı altında olduğunu ifade eden Livaneli, kadınların haklarını ancak Cumhuriyet döneminde kazandığını söyledi.
Tarihi roman ve gerçeklik dengesi
Livaneli, tarihi bir roman yazarken gerçek olaylara sadık kalmanın önemine değinerek şunları ekledi:
“Yakın tarih romanlarında bazı şeyler gerçeğe uygun olmalıdır. Ancak bu, bir tarih kitabı değil; insan hikayelerinin ön planda olduğu bir romandır. Bu nedenle romanımda sürrealist sahneler ve hayal gücüne dayalı unsurlar da bulunuyor.”
Abdülhamit ve Erdoğan karşıtı sözler ilgi uyandırdı
Livaneli’nin Abdülhamid ve Erdoğan’a yönelik sert ifadeleri, etkinlikteki Yunan katılımcılar arasında büyük ilgi uyandırdı. Özellikle Türk ve İslam karşıtı grupların takdirini toplayan bu yorumlar, etkinliğin dikkat çeken anlarından biri oldu.
Livaneli, yaklaşık bir saat süren konuşmasının ardından katılımcılara teşekkür ederek etkinlikten ayrıldı.
Etkinliğin bu bölümü, Türk-Yunan edebi ve tarihi ilişkilerinin nasıl ele alındığını ve uluslararası arenada Türk figürlerine yönelik tartışmaların boyutunu gözler önüne serdi.
- - -
Livaneli, kendisine yöneltilen soruları yanıtlarken cevapları şu şekilde oldu:
- Kitabınızda neden Sultan ıı. Abdulhamid’i ve özellikle onun son dönemini seçtiniz?
Sizlerle birlikte olmayı çok istiyordum ama şuan Moskova’dayım. Bir hotel odasından sizinle konuşmak zorundayım. Çok teşekkür ediyorum beni davet ettiğiniz için. Benim için yapılan konuşmalar için konuşmacılara ve dostum Thomas Korovinis’e şe selamlar sevgiler çok teşekkür ediyorum.
Benim romanlarımda genel olarak insanlar dar bir yere sıkışmış normalde bir araya gelemeyecek insanlar dar bir mekâna sıkışır ve birbirlerini dövüştürürler. Burada da normalde bir araya gelemeyecek bir padişah ve doktor ondan nefret eden bir doktor bir araya geliyor bildiğiniz gibi ve dövüşüyorlar. Bence insani ilişki diğer ilişkileri geçiyor tabi.
- Çelişkili bir karakter olan Sultan hakkında onun seçimi hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz? Başaralı bir tüccar, daha farklı yönleri olan kişiliği hakkında konuşabilir misiniz?
Şu anda Türk politikasında güncel bugünkü politikada Abdülhamid çok önemli bir tartışma konusu. Çünkü şu anki hükümet Erdoğan hükümeti ve Erdoğan, Mustafa Kemal Atatürk’e karşı bir İslami Abdülhamid kimliği yaratmaya çalışıyor. O yüzden Türkiye bir nevi bu konuda kamplaşmış durumda.
- Romanda siyasi toplumsal ve tarihi dengeyi nasıl sağlayabiliyorsunuz?
Şu anda laik kesim Türkiye’de milyonlarca laik insan Abdülhamit’ten nefret ediyor. Ona Kızıl Sultan falan diye çok hakaret dolu şeyler kullanıyorlar. İslami kesim ve hükümet tarafı ise Büyük Sultan Abdülhamid diye onu böyle bir Peygamber yerine koyuyorlar. Benim bu kitabım bu tartışmaların tam ortasına düştü. Abdülhamid aslında imparatorluğun çöküş döneminde elinden geleni yapmaya çalışan bir insan. Fakat bir yandan da çok büyük bir sansür, sürgün, zulüm uyguluyor özellikle aydınlar üzerine. Eğer Selanikli devrimciler tarafından devrilmeseydi itidaller tahtta kalsaydı elbette böyle bir kişilik ortaya çıkmayacaktı çünkü tahttan düşmüş her şeyini kaybetmiş bir insan var karşımızda. Tarihsel roman dediğimiz zaman şöyle anlamamız lazım. Biz zaten karakterleri yazdığımız kişileri çeşitli ortamların içine yerleştiriyoruz. Bunu da tarihi bir dekor olarak kullanıyoruz ama aslında her romanda anlatmak istediğimiz insan hikayesidir.
- Romana "Kaplanın Sırtında" ismini neden seçtiniz. Bunu nasıl yorumlarsınız?
Kaplanın Sırtında çünkü romanın başında anlatıyorum aslında dünyada bütün iktidarlar kaplanın sırtındadır. Hele diktatör olanlar daha da kaplanın sırtındadır. Kaplanın sırtında olduğunda her şeye hükmediyor ama yere düştüğünde zaman kaplan onu parçalıyor. Onun için iktidar sahibi ama bir yandan iktidardan korkar insanlar.
- Abdulhamid Avrupa’daki kadının sosyal statüsünden etkilenmişti. Gerçekte kadının toplumdaki yeri için bir şey yapmış mıdır?
Ben burada Moskova’da da bu tür sorularla karşılaşıyorum. Çünkü ben kadının ağzıyla da kitap yazdım. Bence kadının edebiyattaki yeri çok büyüktür çünkü eğer kadının ağzından, ruhundan anlatamazsanız bize dünyanın yarısını anlatamam diyorsunuz. Abdulhamid çok büyük bir şey yapmadı. Çünkü Osmanlı toplumunda Müslüman kadınlar geri planda ve baskı altındaydı. Dolayısıyla o çok bir şey yapmadı. Türkiye’de kadınların haklarına kavuşması, başlarının açılması, modern hayata katılmaları Cumhuriyet'ten sonra oldu. Ondan önce Abdülhamid döneminde öyle bir şey olmadı. Bütün Sultanlar gibi haremi vardı, çok şehvet düşkünü bir insandı ve çok sayıda karısı ve cariyesi vardı. Kadına bakışları da zaten buydu.
- Romanı okuduğumda ben de doktor gibi düşünmeye başladım. Acaba romanda anlatılan geçmiş 30 yıl için günah çıkarma ya da af dileme gibi bir şey midir?
Ben burada Abdülhamid’i savunmuyorum zaten onu da sevmiyorum. Ama bir rol karakteri olarak bir diktatör pişmanlıklarını dile getirip kendisini savunmaya başlamıştır. Tekrar tahtta geçecek olsaydı yine aynı şeyleri yapardı ama ben onun kendini savunma çabasını ortaya koydum. Yoksa ben savunmuyorum onu.
- Romanda Abdülhamid’in doktora verdiği en büyük hediye nedir aynı şekilde doktorun Abdülhamid’e verdiği hediye nedir?
Aslında bunu düşünmemiştim. Birbirlerine hediye veriyorlarsa bilmiyorum ama belki de doktorun ona verdiği en büyük hediye izolasyon altında bir adamın kendisini dinleyecek birini bulmasıdır. Durmadan kendini anlatıyor belki bu doktorun verdiği en büyük hediyedir. Çünkü başka kimseyi görmüyor dünyada bahçeye dahi çıkamıyor. Abdülhamid’in doktora verdiği en büyük hediye ise, doktorun o kadar korktuğu diktatörün zavallılığını görebilmesi oluyor. Görüyor ki herkes gibi korkan çok korkak zaten paranoyak ve sinir krizleri içinde kendini savunmaya çalışan bir zavallı adam. Bunu gördüğü zaman o büyük saraylarda oturan padişah imajı yıkılıyor. Bu da doktorun bir uyanışı kurtuluşu oluyor.
- Romanınızı yazarken gerçek tarih sizi ne kadar sınırlandırdı? Tarihi es geçip istediğiniz hayal ürününe olaylara ne kadar değinebildiniz?
Şimdi yakın tarihle ilgili roman yazdığınız zaman takibi bazı şeyler gerçeğe uygun olmalıdır. Çünkü tarihçiler bekliyor. Bir hata bulup hemen sizi parçalamak isteyen tarihçiler var ama onlar hiçbir hata bulamadılar. Ama bu bir tarih kitabı olmadığı için imajınasyona dayalı fazla sürrealist sahneler ekledim. Bu bir roman yoksa tarih kitabı olurdu. Mesela kuşlar bölümü var diğer bölümler balıklar falan var. Bir takım sürrealist sahneler var.
Verilen aranın ardından ilk gününün ikinci bölümünde Yunanistan'ın farklı bölgelerinde etkinliğe katılan kitap okuma kulüpleri temsilcileri ele alınan konuları tartıştılar, fikir ve öneri sundular.
---
3. Ulusal Kitap Okuma Kulüpleri Buluşması etkinliği ikinci gün programı 8 Aralık Pazar günü sabah saat 10.00'da açılış konuşmalarıyla başladı.
Devamında dilbilimci Katerina Şina katılımcılara "Edebiyattaki Yer: Thomas Korvini'nin Eserlerdeki Yerleri" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Daha sonra Agra yayınevinden, Gümülcine Kitap Okuma Kulübü (Filognosia) adına dilbilimci Rena Samara ve Marina ve Selanik Arkeloji Müzesi Kitap Okuma Kulübü adına yazar Kostas Arkudeas, etkinliğe konuk olarak katılan yazar Thomas Korivis'in "55" isimli kitabı tanıttılar.
Programın devamında sözü yazar Thomas Korivis aldı ve kaleme aldığı "55" isimli kitabı hakkında katılımcıları bilgilendirdi, onlardan gelen soruları yanıtladı. Ardından programa ara verildi.
İkinci gün programının son bölümünde kitap okuma kulüpleri temsilcileri ele alınan konuları birlikte tartıştıştılar. Fikirlerin görüşlerin belirtilmesiyle etkinlik sona erdi.