Atina'da akıl tutulması: Teröristlerin ipiyle kuyuya inmek...
Geçen haftaki yazımda Yunan medyasının, Türkiye’deki bazı Türk gazetecilerin 'Özgür Basın' öyküsünü ekrana taşımasını ve bunun nedenlerine değinerek bir analizd
Geçen haftaki yazımda Yunan medyasının, Türkiye’deki bazı Türk gazetecilerin 'Özgür Basın' öyküsünü ekrana taşımasını ve bunun nedenlerine değinerek bir analizde bulundum. Türkiye’de devlet aleyhine faaliyet yaptığı belirlenen terör örgütlerinin propagandasını yaptığı için tutuklananların haksızlığa maruz kaldığını, basın özgürlüğünün susturulduğunu savunan Yunan medyasının, kendi ülkesindeki Türk gazetecilere yapılan haksızlıklar karşısında nasıl sustuğunu anlatarak çifte standardını ortaya koydum. Sonuç olarak da, medya dahil, istisnasız bir şekilde büyük bir kesimin, hatta Türk-Yunan dostu görünen ve bilinenlerin bile kalıplaşmış ve bir türlü değişmeyen art niyetli ve düşmanca bir yaklaşıma sahip olduğunu ortaya koydum. Nitekim, bunun böyle olduğu gerçeği bu hafta bir kez daha teyit edilmiş oldu.
Bir kez daha teyit edilmiştir ki; Yunan medyası ve büyük bir kesim, Türkiye aleyhine faaliyet gösteren her türlü oluşum, hareket ve organlara daima destek vermekte ve savunmaktadır. Türkiye’yi zayıflatacak, yıkacak, bölecek, zarar verecek her türlü faaliyet ve örgütlenme bizim ırkçı kesimin ve onun sözcüsü medyanın her zaman ilgi ve desteğini görmektedir. Yeter ki Türkiye’ye, Türklere ve İslam’ın aleyhine olsun...
Salı günü Atina'da, "Ortadoğu'daki gelişmeler, Kürt ulusal hareketi ve Öcalan" konulu bir konferans düzenlendi. Atina Gazeteciler Cemiyeti'nde yapılan konferansa HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, PYD Eş Genel Başkanı Salih Müslim, iktidardaki Syriza Partisi temsilcisi, 9 vekile sahip Merkez Birliği Başkanı Vasilis Levendis ve LAE Partisi Genel Başkanı ve eski bakan Panayotis Lafazanis'in yanısıra Öcalan'ın avukatları, yazar ve gazeteciler birer konuşma yaptı.
Konferansa LAE Partisi'nden eski bakanlar Dimitris Stratulis, Kostas İsihos, Nandia Valavani, Öcalan'ın Rusya, Yunanistan ve Kenya'daki Yunanistan Büyükelçiliği'ne sığınmasına kadar geçen süreçte aktif rol oynayan emekli Amiral Antonis Naksakis ve eski ajan Savas Kalanderidis de dinleyici olarak katıldı.
Görüldüğü gibi bahsekonu konferansta yok yok... İktidarı, muhalefeti, sağcısı, solcusu, faşisti, komünisti, çapulcusu, politakıcısı, askeri, ajanı, gazetecisi teröristlerin siyasi temsilcileri ile birlikte konferansta bir olup Türkiye , Türk’e ve İslam’a karşı aynı cephede siper almış. Hiç çekinmeden, artık açıktan ve gayet büyük bir pişkinlikle Türkiye’de ve Suriye’de binlerce masumun kanını akıtan, sivil veya memur demeden katleden PKK terör örgütünün siyasi temsilcileri ile bir araya gelerek bu terör örgütünün kurucusu bebek katili Öcalan’ı yakalanışının 17’nci yıl dönümünde “kurtarıcı” ilân ederek alkışlıyor ve “kahraman”laştırıyorlar.
Bu ne menem bir şeydir? Bu ne yaman bir çelişki, nasıl bir akıl tutulmasıdır! Bu Türk korkusu öyle bir paranoyaya dönüşmüş ki, artık akıllar tutulmuş, sağlıklı çalışamaz olmuştur. Yunanistan Başbakanı, Türkiye ve Suriye’deki masum halkı katleden bölücü PKK terör örgütünün siyasi sözcüsü haline gelmiş partilerin başkanlarını devlet başkanları gibi ağırlayarak öve öve bitiremiyor ve sırtlarını sızvazlıyor.
Yetmedi, ülkedeki aydın ve akil insan statüsündeki kesimler de, geçmişte ve bugün bu terör örgütüne yardım ve yataklık yapan kim varsa topluyor ve onlarla birlikte savaş ilan edercesine bir tavır içerisine giriyor. Ülkede sanki sağduyulu insan kalmamış, herkes idamı hakkeden bir azılı terörist başını kahraman, örgütünü de “özgürlük ordusu” ilan ederek terörü kutsamak gibi bir hezeyana kapılşmıştır.
Evet, durum bu... Yunanistan’ın içinde bulunduğu ağır ekonomik buhranın getirdiği hezeyan yetmezmiş gibi, bir de bu hezeyan ülkemizi kaosa doğru sürüklemeye devam ediyor.
Görünen o ki, Almanya’dan savaş tazminatı koparamayan Çipras da ülkenin krizden kurtulması için bir çıkış bulamayınca, son çareyi geçmişteki benzerleri gibi “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla Kürt-Yunan dostluğu ve dayanışması adı altında ileride “batırılacak geminin mallarını paylaşmak”ta görüyor.
Bazı çaresizler ve birtakım paranoyak oluşumlar, ülkenin çıkışını komşularının batışında görüyor olabilir, ama bence bu nafile bir bekleyiş ve tükenmişlik sendromunun ileri boyuttaki tezahüründen ibarettir. Denize düşen yılana sarılır misali bir yılana sarılmışlar, ama o yılan onları asıl batıracak olandır. Çünkü deyim yerindeyse, şeytanın ipiyle kuyuya inmenin sonu felâkettir.
Komşularla elele vererek güçlü ve daha kolay ayağa kalkmak ve krizlerden çıkmak varken, yılana sarılmak neden? Kirli oyunlarla iş çevirip komşuları batırarak krizden çıkmayı ummak neden? Bu, sağlıklı aklın ve temiz bir vicdanın tercihi olmasa gerek.
Katletmekten hayat medet umulamaz. Vicdansızlıkla adalet aranamaz. Bu, çok yanlıştır. Ülkenin aklı başında kalan vicdan sahibi çevreleri duruma el koymalı ve ülkeyi bu hezeyandan kurtarmalıdır.
Yunanistan seçimini yapmalıdır: Dost eli uzatan komşularıyla mı, yoksa komşularının düşmanları olan terör örgütleriyle mi beraber olmaya devam edecektir?
Son söz: Şeytanın ipiyle kuyuya inen boğulur!