Batı Trakya’da neler oluyor?
Lozan Antlaşması ile Türkiye’de Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlı Gayrımüslimlerin karşılığı olarak Yunanistan’da azınlık statüsüyle bırakılanlar.
Lozan Antlaşması ile Türkiye’de Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlı Gayrımüslimlerin karşılığı olarak Yunanistan’da azınlık statüsüyle bırakılan 150 bin kişilik Batı Trakya Müslüman Türk Cemaatinin bir kısmı İskeçe’de yaşar.
İskeçe’nin tamamen Türk Cemaati’ne mensup kişilerle meskûn Mustafçova Belediyesi’ne bağlı Gökçepınar Köyü’nün girişinde 4. Kolordu’ya bağlı komandoları barındıran askeri birim bulunmaktadır. Bu birimin komandoları geçen hafta köy içinde silahlı, tam teçhizatlı tatbikat yaptı.
Olayın detayını bu haftaki manşetimizden okumanızı tavsiye ederim. Mustafçova Belediye Başkanı Rıdvan Deli Hüseyin’in bize yaptığı açıklamalar manidardır.
Belediye Başkanı Deli Hüseyin’in de dediği gibi böyle bir tatbikat daha önce yapılmadığı için insanlarımız aniden karşısında namlusunu kendisine çevirmiş silahlı komandoları görünce neye uğradığını şaşırmış ve “savaş mı çıktı?” diyerek endişelenmiş. Köy imamı Erkan Azizoğlu bu olayın normal olmadığını yazarak hemen kınamış ve tepkisini dile getirmiştir. Habersiz bir şeklide gerçekleşen böyle bir tatbikatın kadın ve çocukları korkuttuğunun altını çizmiştir.
Olay fotoğraflarıyla birlikte sosyal medyaya yansıyınca, özellikle bir köylü olarak birçok soydaşımız gibi hemen tepkimi koydum ve olayın bir skandal olarak tarihe geçtiğini belirttim.
Olay, gerçekten tam anlamıyla bir skandal. Zaten skandal olduğu için Yunan basını ve devlet kademesi olayın fazla yayılmadan kapanmasından yana bir tavır sergilemiş ve Türkiye’den olaya başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türkiye Dışişleri ve daha birçok devlet yetkilisinin tepki göstermesine rağmen Yunanistan’dan cevap gelmedi. Normalde Türkiye’den gelen hiçbir açıklamayı cevapsız bırakmayan devletimiz, bu olayda suspus oldu. En azından Dışişlerinden bir açıklama gelir diye bekledik, ama nafile. Bunu bırakın, hükümet sözcüsü en azından yaşanan bu skandal ile terörize edilen vatandaşlarını rahatlatacak bir açıklama getirir diye bekledik, ama o da olmadı. Normalde böyle bir durumda hükümet en azından bir özür diler ve olayı kınayabilirdi. Ama o da olmadı. Kimseden çıt çıkmadı. Bu bir yana, Türkiye’den konuyla ilgili gelen sert tepkilere bile karşılık gelmedi. Bizim bildiğimiz Yunanistan aslında böyle davranmaz. Fakat gelin görün ki, aşırı sağcı Türk Azınlık düşmanı medya dışında konuya reaksiyon gösteren olmadı.
Müslüman Türk Azınlık düşmanı medyaya gelince, onlar her zamanki gibi fırsattan istifade ederek olayın suçlusu olarak yine Türk Azınlık ve Türkiye'yi göstermeye çalıştı. Onlara göre, bu tatbikat rutin bir olaydı ve bu kadar büyütülmesine gerek yoktu. Ama yayılmacı Yeni Osmanlı politikası güden Türkiye’nin bölgedeki “paralı askerleri” meseleyi kasıtlı olarak büyüttü ve olmayan bir olayı olmuş gibi göstererek Yunanistan’ı dünyada sıkıntıya düşürmek için çaba sarf etti. Onlara göre bu olay vatana ihanet ve ülkenin, dolayısıyla bölgenin huzurunu bozacak nitelikte barışı tehdit eden bir suç ve bir an önce bu kriz çığırtkanlığı yapan Türk Azınlık mensupları ifşa edilerek savcılara havale edilmeli. Aba altından sopa gösteriyorlar anlayacağınız. Nitekim onlar bu şekilde kılıfını uydurunca, hemen bir cadı avına başladılar ve olayın fotoğraflarının çekildiği açıya denk gelen konumu hesap ederek Google Earth’ten fotoğraflarla evler ok işaretleri ile basına servis ettiler. Skandal üstüne skandal yaşanıyordu, ama bizim asayişten sorumlu devlet yetkilileri yine ortalıkta yoktu. Allah korusun bu fotolardan ve kara propagandadan etkilenerek evlere saldırı gerçekleşse durum bir felakete sürüklenebilir. Peki, hükümet cenahından bu duruma engel olacak en ufak bir açıklama veya adım oldu mu? Hayır. Tam aksine fanatizm pompalayan Türk Azınlık karşıtı medyayı cesaretlendirecek bir tavır sergilendi. Zira sükût ikrardandır. Hükümet sükut etmişti, ama 4. Kolordu’ya dayandırılan haberlerle Türk Azınlık karşıtı medya olayı rutin olarak niteliyerek konunun kasıtlı olarak abartıldığını söyledi ve bunu abartanları tehlikeli bir biçimde hedef göstererek provokasyona devam etti.
Batı Trakya Türklerinin basını olarak kamuoyumuzun tepkisini yansıtmaya ve kara propagandaya karşı koymaya çalışırken, bu kez gündeme yurt dışından ısmarlandığı anlaşılan takviye basın destekleri geldi. Ne alakası varsa İngiltere merkezli Rus ve Suudi Arabistan sermayeli uluslararası bir medya kuruluşu olarak faaliyet gösteren İndependent’in Türkçe internet sitesi olayı haberleştirdi. İyi yaptı, ama gazetecilikte kamunun yararını gözeten bir anlayışla mı yaptı, işte orası tartışılır. Çünkü haberin veriliş biçimi ilginç. Meseleyi ne yazık ki olduğu gibi yansıtmadı ve Türk Azınlık karşıtı medyanın çizgisinde bir yayın sergiledi. Haberde, Türk Azınlık karşıtı Yunan medyasının iddialarının doğrulandığı görüldü. Özetle, “Ortada bir skandal yok, mesele kasıtlı olarak kriz isteyen Türkiye ve bölgede onun işaret parmağı ile gösterdiği yönde hareket eden azınlık mensupları tarafından büyütülüyor. Türkiye samimi değil, zaten ‘Askerler mezarlığı silahla taradılar’ dendi, ama böyle bir şey olmadı. Olayın uydurma, tepkilerin yersiz ve fazla olduğu buradan anlaşılıyor”, mealindeki yorumlar dikkat çekti. Meseleyi önce Türkiye’ye bağlı olanlar, ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladı gibi aktarıldı malum medyada, ama Deli Hüseyin haberi yalanladı ve haberi düzeltmek zorunda kaldılar. Tabii çamur atıldıktan sonra. Bu hususu da hem sitenin haberinden hem de Mustafçova Belediye Başkanı Rıdvan Deli Hüseyin’in açıklamalarından daha iyi anlıyoruz. Ortada bir oyun var ve bunun yurtdışı ayağı da var, Deli Hüseyin’e göre. Yunanistan yetkilileri bu olayda sustu, ama onun yerine ses uluslararası medyadan geldi. Koca devleti, yediği halt karşısında aklayacaktı. Haberi devletin çıkarı doğrultusunda yapacak, Türk Azınlık karşıtı medya da “Aaa bak dünya çapında ve Türk habercilerin eliyle yapılan haber Gökçepınar ve Batı Trakya’da olanları bizim dediğimiz gibi ortaya koyuyor, aklın yolu bir, Türkiye ve Türk olduğunu iddia eden Azınlık mensupları yalan söylüyor, bunlar devlet düşmanı” mealindeki açıklamalarla algı operasyonu çekecek. Nitekim öyle oldu. İndependet’i kaynak göstererek meseleyi bu şekilde lanse ettiler. Delihüseyin’in “Siz aynı oyunun parçasısınız” ifadesiyle işaret ettiği nokta bu.
Zaten olayı yaşayan biziz. Ben Gökçepınarlıyım. Akrabalar, arkadaşlar orada yaşıyor. Olan biteni yakinen görmüş müşahede etmiş. Gerçeği, mağdur olmuş halk bilmeyecek, ta bilmem nerde yaşayan ve meselelere tek gözle bakarak aktaranlar bilecek. Neticede, 4. Kolordu’nun açıklaması ve Mustafçova Belediye Başkanı Deli Hüseyin’in söylemediği ifadelerle haber yapılarak, mesele Türk Azınlığın aleyhine, Yunan derin devletinin çizgisine uygun sunularak halkımız bir kez daha mağdur edilmek istenmiştir. Olay bu. Ama Türk Azınlık basınının eli de armut toplamıyor. Elimizden geldiğince oynanmak istenen oyunları imkanlar dahilinde ifşa etmeye gayret ediyoruz. Hem, zaten yalancının mumu yatsıya kadar yanar.
İngiliz kaynaklı ve Suudi sermayeli Independent Türkçe haber sitesinin Batı Trakya ilgisi ve özellikle Gökçepınar'daki olaya ilişkin yaklaşımı gerçekten ilginç. Haberinde Türk kimlikleri bir devlet politikası olarak Yunanistan tarafından inkar edilen Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı'nın sadece "Müslüman Azınlık" olarak takdim edilmesi ve haberin içeriğinde Türk Azınlık ifadesinden kaçınılması, aslında bu meselede niyetin ne olduğunu açıkça göstermektedir. Ne hikmetse haberi yapanlar aynı haber sitesinde, Lozan Antlaşması'na göre Batı Trakya Türklerinin karşılığı olarak İstanbul'da bırakılan Gayrimüslim Ortodoks Azınlık hakkındaki haberlerde "Gayrimüslim Azınlık" değil "Rum Toplumu" ifadesini kullanıyorlar. Bu yaklaşımın nedeni ne olabilir acaba? Lozan’a göre dini azınlık varsa, o zaman hepsine dini diyeceksiniz. Birine dini azınlık, ama sizinkine Rum Toplumu derseniz, en azından işi bilenler bunu yemez.
Ben bahse konu haberi okurken haberin girişinde yıllardır Türk kimik mücadelesi veren azınlığımızın “Müslüman Azınlık” olarak nitelendiğini gördüğümde, hemen bu işte bir bit yeniği olduğunu anladım. Batı Trakya Türk Azınlığı’nı bilenler, duyanlar, az çok bilirler ki, Yunanistan tarafından asimile edilmeye çalışılan bu Azınlığın en büyük mücadelelerinden biri de Türk kimliğinin inkarına karşı yaptığı mücadeledir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda Yunanistan’ı mahkûm eden kararları var. Uluslararası habercilikte bunun bilinmesi esastır. Bir konuda ve bölge hakkında haber yapan muhabir bunu bilmek zorundadır. Biliyor, gerçeği yansıtmıyorsa o zaman anlayacağımızı anlarız.
Efendim neymiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Mezarlık tarandı, ateş edildi” demiş, ama bu gerçek değilmiş. Olabilir, Erdoğan’a mesele daha tazeyken fazla veya eksik aktarılmış olabilir. Veya ona aktaranlara birileri kasıtlı olarak böyle dedirtmiştir. Bunu araştırmak onlara düşer. Zira Cumhurbaşkanı zor durumda bırakılmış, en azından Türk Azınlık karşıtlarına malzeme sunulmuş oldu. Onlar da fırsattan istifade, saldırıyorlar. Erdoğan karşıtlığı yapacaklar diye Türk Azınlığı kurban ediyorlar. Müsaade etmeyiz. Azınlığın hakkını çiğnetmeyiz.
Tamam Erdoğan’a birileri bilgileri fazla aktarmış olabilir. Mesele zaten düzeltildi. Ama bu, Batı Trakya’da devletin yediği haltı, yaptığı ayıbı aklamaz. Burada namlular Türk Azınlığa çevrilmiştir. Böyle bir dönemde rutin bile olsa, böyle tatbikatlar iptal edilmelidir. Sağduyu bunu gerektirir. Bu güne kadar olmamış bir şeyden bahsediyoruz. Tam bir skandal. Devletin suspus olması bile bu konuda yapılan yanlışın büyüklüğünü ortaya koyuyor. Durum bu iken, Erdoğan’ın söylediği yalnız işlerine gelen kısım üzerinden Batı Trakya’da askerlerin yaptığı skandal tatbikatı normal bir olaymış gibi lanse etmeye çalışmak da neyin nesi? Bu bir yana, bu konuda samimi olunsaydı, en başta Azınlığımız devletin asimilasyoncu söylemiyle sadece “Müslüman Azınlık” olarak nitelenmez, halkımızın hak ve hukuku gözetilerek habercilik yapılırdı.
Yani bu olayda aslında niyet belli. Azınlık üzerinden Erdoğan’a, onun üzerinden de Türkiye’ye ve Batı Trakya’daki politikasına saldırmak. Nedir bu politika? Lozan ile Türkiye’nin garantörlüğünde bırakılmış Batı Trakya Türk Azınlığı’na sahip çıkmak. Yunanistan’ın İstanbul’daki azınlığı için yürüttüğü politika da budur. Karşılıklılık esastır. Ama yok, bunları görmezden gelerek haber yapacaksın ve biz de susacağız. Susmayız. Biz susmadığımız için zaten hedefteyiz. Son nefesimize kadar da susmayacağız. Allah’tan başka kimseden korkumuz yok.
Gökçepınar’da ve Batı Trakya’nın diğer Türk Azınlık köylerinde gerçekleştirilen skandal tatbikat Yunanistan için normal olabilir. Karadziç, Mladiç ve Miloseviç için de Srebrenitsa’da yapılan soykırımın normal olduğu gibi. Onlar için Bosna’da Müslüman Boşnakları öldürmek gayet normaldir. Bunu bütün dünya gördü. Onlara katliamlarında o dönem destek olan Yunan devleti için de bu normaldi. Dünya bunu da gördü. Bu leke Yunanistan’ın alnına yapışmıştır. PKK terör örgütüne her türlü desteği sağlamak gibi.
Demem o ki, ben bu tatbikatın görüntülerini görünce aklıma ilk gelen Srebrenitsa ve Bosna’daki katliamlar oldu. Ve devletin vermek istediği mesajı aldım. Aynen Türk Azınlığın aldığı gibi. Allah göstermesin, bir Türk-Yunan savaşı çıksa, bu Türk düşmanlığını varlık ve yaşam sebebi olarak gören fanatikler namluları önce bize çevirecekler. Yani gerçekleştirilen tatbikat, aslında bir “Srebrenitsa” provasıydı diyebiliriz. Olay bundan ibaret. Evirip çevirip kıvırmanın bir manası yok. Hem zaten bu bize saldıran ve azınlığımızı hedef gösteren aşırı sağcı medyanın Karadziç ve Mladiç hakkındaki görüşlerini de iyi biliyoruz. Onlar bu canileri kahraman olarak görüyorlar.
Mustafçova Belediye Başkanı Rıdvan Delihüseyin'in sözleriyle bitirelim:
"Maxitis, Tourkika nea ve İndependent Turkish, galiba aynı oyundasınız. Bunları halk da bilsin."