Çatlasanız da patlasanız da biz buyuz!
Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos, "14 Mayıs Trakya’nın Kurtuluşu Etkinlikleri" kapsamında Gümülcine’de bulundu. Burada yaptığı bir konuşmada -ne alakası varsa

Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopoulos, "14 Mayıs Trakya’nın Kurtuluşu Etkinlikleri" kapsamında Gümülcine’de bulundu. Burada yaptığı bir konuşmada -ne alakası varsa-, Türkiye’ye ve Azınlığımıza göndermelerde bulunarak mesajlar gönderdi, ihtarda bulundu.
Pavlopulos’un konuşmaları, aslında mesajdan çok bir uyarı ve deyim yerindeyse tehdit olarak algılandı. Konuşmalarını dinleyen Azınlık mensupları, onun takındığı tavır ve üslupta, bir “ayar verme”, “hizaya sokma” ve “haddini bildirme” hırsına dikkat çekiyor. Söyledikleriyle birleştirilince, ortaya bizim açımızdan nahoş, üzücü, kırıcı ve istenmeyen bir durum ortaya çıkıyor.
Bu durum, sadece ülkemiz adına değil, aynı zamanda insanlık ve demokrasi adına da üzücü ve nahoş bir durumdur. Demokrasinin beşiği olarak geçinen ülkenin cumhurbaşkanının, vatandaşlarının bir kısmına “Siz bu değil şusunuz ve kendinizi başka türlü ifade edemezsiniz” şeklinde seslenmesi, gerçekten vahimdir. Üstelik seslenen bir hukuk profesörüyse bu daha da vahim bir durumdur. Gümülcine’de konuşan Cumhurbaşkanı değil de sanki Altın Şafak Örgütü’nün hukuk danışmanı...
Pavlopulos, "Türkiye'deki azınlık etnik-Yunan, Yunanistan'daki azınlık dini-Müslüman azınlıktır. İnsanların kendini diledikleri gibi ifade etme hakkı vardır, ancak Batı Trakya'daki durum farklıdır. Azınlık, Lozan'a göre 'dini azınlık' olduğu için bu çerçevenin dışına çıkılamaz" diyerek Batı Trakya'daki Azınlık mensuplarının kendilerini bunun dışında bir kimlikle (Türk) ifade edemeyeceklerini vurguladı.
Cumhurbaşkanı, hukuki ifade ve terimler kullanarak bilimsel “süslemelerle” eveleyip-geveleyip hazmedilir hale getirmeye çalıştığı çiğ sözleriyle, “Batı Trakya Türk Azınlığı'nın sadece dini bir azınlık olduğunu ve kendisini Türk olarak ifade etme hakkına sahip olamayacağını” anlattı.
Netice olarak da şu şekilde özetleyebileceğimiz uyarıyla haddimizi bildirmiş oldu: “Azınlık olarak Batı Trakya'da Türk demek yasaktır. Azınlık, Müslüman Yunan Azınlık’tır. Ne bugün ve ne de gelecekte farklı bir kimlikle tanımlanamaz. Kanunları çiğneyen sonuçlarına katlanır.”
Türkiye’nin payına düşen ise şöyle özetlenebilir: “Ey Türkiye, sen de Batı Trakya’daki Azınlık ile soydaş olarak ilgilenmeyi bırak ve her türlü yakın ilişkiyi kes. Aksi halde iyi olmaz.”
Cumhurbaşkanının eleştirilecek o kadar çok beyanatları var ki, buradaki sayfalar yetmez. Elbet bunlara sırası gelince değineceğim, ama aklımdan gitmeyenlere değinmeden geçemeyeceğim.
Pavlopulos’a göre Lozan, mütekabiliyet esası üzerine bina edildiği için Türkiye bu ilkeye riayet ederek Azınlığın dini kimliği ile kendini sınırlamalıymış. Bu ne büyük bir çelişki. Yıllardır Yunanistan Dışişleri Türkiye bu esası dillendirdiğinde, insan hakları mütekabiliyete dayanamaz, dedi oysa. Yani işlerine nasıl gelirse...
Bir de en çarpıcı cümlesine gelelim Pavlopulos’un. “Kendini tayin etme hakkı Lozan ve yasaları çiğneme hakkını vermez. O yüzden Müslüman kimliği dışında bir tanımlama getirilemez” diyor Cumhurbaşkanı. Peki, Pomak derneklerini nasıl açıklayacak? Bu mantığa göre bunlar devletin en yetkili ağzıyla yasa dışı olarak ilan edilmiş olmuyor mu? Bu ne perhiz, ne lahana turşusudur?
Uluslararası adalet ve insan haklarından dem vurdu Pavlopulos. Peki, kapatılan İskeçe Türk Birliği derneği hakkında uluslararası adalet mekanizmalarının verdiği karara Yunanistan neden uymuyor?
Cumhurbaşkanının konuşması, aslında ülkedeki perişanlık ve iflasın belirtisidir. Adeta bunun feryadıdır. Buradan anlıyoruz ki, Yunanistan’ın ekonomisi gibi insan hakları ve azınlık politikası da bir çıkmazdadır. Devlet yetkilileri ve temsilcileri ne dediklerini bilmiyorlar. Gümülcine’deki skandal açıklamalar da bunun en bariz göstergesidir. Devleti oluşturan mekanizmalarda acilen yenilenme gerektiği ortadadır. Mevcut zihniyetle, varılan yerin çıkmaz olduğu ortadadır. Devleti batıran bu zihniyetin bir an önce değişmesi gerekiyor.
Bize gelince:
Batı Trakya'da resmi statüye sahip Azınlık olarak dini ve milli, yani kültürel açıdan Türk ve İslam Dünyası ve kültürünün ayrılmaz bir parçasıyız. Bu kültür ve medeniyetten beslenen bir toplum olarak yaşam biçimimiz, dünyaya bakış açımız ve alışkanlıklarımız doğal olarak az veya çok bu açıdan etkilenmekte ve şekillenmektedir. Bu, işin realitesi ve sosyolojik izahıdır.
İşin formalitesine, bir diğer ifadeyle resmi ve politik izahına gelince; bizler Yunanistan'da Azınlık mensupları olarak Müslüman Türk kimliğine sahip Yunan vatandaşlarıyız.
Türk değilsiniz, diye zırvalayan Cumhurbaşkanına ve temsil ettiği zihniyete aslında çok izahat getirmeden de en basitiyle söyleyeceğimiz şudur: Türk'üz, çünkü canımız öyle istiyor. O kadar. Bunun üzerine de kimseye laf düşmez. Ne olacağımıza biz karar veririz. Bizi keyfine göre tanımlamak kimsenin hakkı ve haddi değildir.
Öyleyseniz o zaman Türkiye'ye gidin, diyen aklı evvellere de deriz ki:
Bir yere gitmiyoruz, burası bizim yurdumuz. Biz buraya göçmen olarak veya sizin gibi sonradan gelmedik. Bizim olduğumuz yeri beğenmeyenler varsa, başka yere gidebilirler. Bizim kimseyle sorunumuz yok, herkesle birlikte barış içerisinde yüzyıllarca yaşadık ve bundan sonra yaşamaya varız. Ortada bir sorun var, ama bu sorun biz değiliz. Asıl sorun, bizi olduğumuz gibi kabul edip hazmedemeyenlerin zihniyetidir.