Haftanın İçinden Kahve Sohbetleri 147
NİZAM İNTİZAMBir zamanlar bilim adamları tarafından yapılan bir deneme geldi aniden aklıma, hani böyle bir ışık yanar ya insanın kafasında o çok güldüğümüz kari

NİZAM İNTİZAM
Bir zamanlar bilim adamları tarafından yapılan bir deneme geldi aniden aklıma, hani böyle bir ışık yanar ya insanın kafasında o çok güldüğümüz karikatürlerde, ha onun gibi bir şey işte bu yapılan deneme de. Her ne kadar bu deneme maymunlar üzerinde yapılsa da, daha sonraları insanlar üzerinde de faaliyete geçiriliyor. İnsanlar üzerindeki tesirinin ismini de dilerseniz sonunda siz verin.
Maymunların çok olduğu bir bölgede bir kafes inşa edip içine rastgele 3 maymun koymuşlar. Kafesin tavanına da 3 tane muz asmışlar... Muzu gören maymunlar tellere tırmanıp uzanmış ki, vermişler tazyikli suyu, nerden geldiğini şaşırmış zavallılar, paldır küldür yere yuvarlanmışlar, kaş göz haşat... Uslu uslu oturmaya başlamışlar, sırıl sıklam. Bilim adamları bakmış ki, bunlar öğrendi, ıslak maymunlardan birini çıkarıp, yerine kuru bir maymun koymuşlar... Kuru maymun tellere hamle yaptığında, tazyikli suya gerek kalmamış, ıslak maymular yapışmış kuru maymunun ayağına, vermişler sopayı başımızı belaya mı sokacaksın diye... Böylece, o da öğrenmiş, oturmuşlar uslu uslu, ikisi yaş, biri kuru. Sonra ıslak maymunlardan birini daha çıkarıp, yerine bir kuru maymun koymuşlar kafese, bu sefer, ıslak olanı tazyikli su korkusuyla, kıdemli kuru olanı ise kanun böyle diye, girişmişler tekme tokat tecrübesiz kuru maymuna... Oturmuşlar uslu uslu, bu sefer ikisi kuru, biri sırılsıklam.
Ardından, son ıslak maymunu dışarı alıp, üçüncü kuru maymunu itmişler içeri, garibim muza teşebbüs edince, esaslı bir sopa yemiş diğer kuru maymunlardan. Netice itibarı ile, neden dövdüğünü bilmeyen iki kuruyla, neden dövüldüğünü anlamayan bir kuru maymun elde edilmiş. Oturmuşlar uslu uslu.
İşte bu durumla da sadece kurunun yanında yaşın değil, yaşın yanında kurunun da yandığı ortaya çıkmış. Biz de aynı politikanın ve denemelerin sonucunda buralara kadar gelmedik mi? Küçükten beri korkutularak, büyüklerin başka dönemlerde başka sebeplerle yaşadıkları anlatılarak, bırakın çocuklarını, torunlarını bile etkilemeye çalışmaları, eski kafaların hala içimizdeki ateşi yanık tutmaya uğraş vermeleri, eski teorilerin yaşatılmaya çalışılması hep bu sebeplerden dolayı değil mi? Neden küvetin içindeki suyu boşaltmak için hala kova kullanıyoruz ki, tıpasını açmak varken. Yoksa o üç ünlü maymun gibi, içimizde kıvılcımlar olmasına rağmen, yüreklerimiz pırpır ederken, sanki hiç oralı bile değilmişiz misali, görmedim, duymadım, konuşmadım deyip uslu uslu oturmaya devam mı edeceğiz?
YALAKALIĞIN MEZİYET, DÜRÜSTLÜĞÜN EZİYET OLDUĞU BİR MEMLEKET
Yok yok, sadece Batı Trakya’dan bahsetmiyoruz, memleketin tümünden bahsediyoruz. Evet nüfus oranına göre belki bizim buralarda daha fazladır olabilir, ama herkesin bu durum hoşuna gidiyorsa o zaman problem nerede? Her şey yağ bal. Ne kadar güzel, her seçim öncesi bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi bir sürü senaryo. Sonu her zaman acıklı biten bir film hep seçimden sonra son buluyor. Filmin başını nedense baştan kimse kestiremiyor. Kestiriyor da, nedense bunu bazıları yanlış anlatıp birilerinin kafalarına girmek istiyor. Fakat bu insanların bu olaydan çıkarlarını hala anlamış değiliz. Bu Yunan’a hizmet etmek değilse nedir diye merak ediyor insan!
SIKIŞINCA DA ATASÖZLERİNİ ÖRNEK ALIRIZ
Bir elin nesi var, iki elin sesi var deriz her zaman, hatta birlikten güç doğar diye de ekleriz icabında, ama eve gittiğimizde “Adaam sende, otur oturduğun yerde, nasılsa her koyun kendi bacağından asılır” der birlikten vazgeçeriz. Her defasında doğru ile yanlış, iyi ile kötü, güzel ile çirkin arasında gider geliriz, düşünmekten kaçarız. Korktuğumuz için mi kaçarız yoksa kaçtığımız için mi, o da başlı başına tartışılması gereken başka bir konu. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı, maalesef en zorda kaldığımızı sandığımız anlarda, en çok kullandığımız atasözümüzdür. Ne yani bu memleketi sen mi kurtaracaksın sözü de, turtanın üzerindeki kirazdır her defasında. O yüzden olsa gerek, her defasında bizim yerimize düşünecek, elini taşın altına koyacak, hatta bizim için savaşabilecek insanlar arar ve bulduğumuza inandığımız anda da, herşeyi ondan bekler, ondan isteriz. Bizim yerimize, bizim hakkımızı arayacak birini ararız her defasında. Bizim yerimize, bizim için çocuk yapacak insanlar aramıyorsak, o zaman kendi haklarını arayabilecek çocukları da yetiştirmek, bizim boyun borcumuz olması gerek. Acısıyla tatlısıyla, azınlıktaki problemlerimiz, gerek siyasi, gerekse ticari, hepimizin problemi olduğunu kabul ediyoruz da, o problemin çözümü için neden hiç bir zaman birlikte hareket edemiyoruz konusu da, sanırsam bu yazı ile açıklığa kavuşmuş oldu... Biz sadece hoşumuza giden işleri başkalarına havale etmeyiz, o kadar...
SEÇİM HEYECANI KRİZİ UNUTTURDU
Ne krizi ya diyenini mi, yoksa yahu bu partiden bunu almayacaklardı diye kriz çıkaranı mı? Ekonomik kriz yerini seçim krizine bırakırken içişleri bakanlığından partilere 7 milyondan fazla bir miktar verilmesi kararı alındığı açıklandı. Yanlış anlaşılmasın ha, parti başına verilmesi beklenen para bu. Şimdi merak ettiğimiz, söylendiği ve beklendiği gibi bir çok parti olacak mı, bu partilerin hepsine bu paralar verilecek mi, en azından mahkeme tarafından onaylanan partilerden bahsediyoruz. Yunanistan çapında bu partilerin sayısı 30’u geçerse ne olacak? Dedik ya kriz yok kardeşim, en azından seçimlere kadar. Parası olan düdüğünü seçimlere kadar çalacak nasıl olsa, ama üzülmeyin seçimlerden sonra da krizin buralara kadar gelmesinden önce, hırsızlar yetişecek krize. En sessiz olan bölgelerde daha para var mantığı ile, hırsızlıkların artması da tabii ki daha doğal. Kriz bize yetişmeden biz ona yetişiriz nasılsa... Eskiden ödediğimiz vergiler bizlere okul, yol ve altyapılarla geri dönüyor mesajları veriliyordu, biz de bekliyorduk, en azından ödediğimiz vergiler yer tutacak diye seviniyorduk, şimdi seçimlerden önce dağıtılacak paraları, gerek ek yardım, gerekse prim olarak vereceklerini, nasılsa suya, elektriğe, yol parasına, telefona yapacakları zamlarla zaten geri alacaklar, biz de garibanlar gibi bize yapılmasını beklediğimiz okulun masalarında veya sandalyelerinde, bizim de payımızın olacağını bekler iken, aslında paraların hepsinin Avrupa ve Dünya Merkez bankasına gittiğini anlayıncaya kadar, bırakın okulları, yollarımız bile eskiyecek. Ama inat olsun diye biz yine beklemeye devam edeceğiz...
Biliyorum fıkrayı bekliyorsunuz, peki öyle olsun ve bu haftaki fıkramız da kısa olmasına rağmen hem eğitici hem de örnek verici olsun...
Yoksulun biri bir gün bakkalın birinden sadaka istemek için dükkanına girmiş. Bakkal adamı bırakın dükkandan kovmayı, küfür bile etmeye başlayınca, garip yoksul ayakkabısını çıkarıp bakkalın kafasına vurmuş. Bakkal da o sinirle yoksulu kıskıvrak yakalayıp kadıya götürmüş ve kendisinden şikayette bulunmuş. Olayı can kulağı ile dinleyen kadı da yoksulu suçlu bulmuş vee;
Niye vurdun bakkala, diye sormayı da ihmal etmemiş
Çünkü bana küfretti, demiş yoksul
Yine de kötü bir şey yapmışsın, ama fakir olduğundan dolayı sana hafif bir ceza vereceğim, bakkala yarım kıran ver ve git.
Cebinden bir kıran çıkaran yoksul, parayı kadıya verirken, onun başına da ayakkabısını geçirmiş ve;
Adalet buysa, yarım kıranı sen al, diğer yarımına da bakkala ver, demiş.
Evet adalet burada bu, başka bir olayda belki farklı, nitekim adaleti aramak değil aslında olay, adaletli olmaktır, onu bulmaktır ve kullanmaktır... Bu haftalık da bu kadar değerli dostlar, değerli arkadaşlar, haftaya görüşünceye dek her şey gönlünüzce olsun. Hoşça kalın, Dostça kalın...