Neden DEB Partisi?
Neden bu soruyu herkesin kendisine sorması gerektiğini sorguladınız mı hiç?

Neden bu soruyu herkesin kendisine sorması gerektiğini sorguladınız mı hiç?
Peki, yine kendinize verdiğiniz cevapların doğruluk payını sorguladınız mı?
Hadi gelin hep birlikte soralım ve verdiğimiz cevapları birlikte sorgulayalım.
Ancak bu soruları sormadan, eleştirileri yapmadan önce günümüze kadar olan yakın tarihimize bir bakalım.
- ‘’1924 de zorunlu mübadeleden muaf tutularak Batı Trakya’da bırakılıyoruz ve bölgenin o dönemde %85’lik nüfusunu bizler oluşturuyoruz. Lozan antlaşmasıyla da haklarımız koruma altına alınıyor ve tabii ki garantör ülkelerden ilki de Türkiye’’
- ‘’Bulgaristan korkusuyla Türkiye ile ittifak ve dostluk sinyalleri’’
- ‘’1952’den sonra Türkiye ile Kültür Antlaşması ve Türkiye’ye gönderilen geleceğin öğretmenleri”
- ‘’1967 askeri darbe ve Albaylar Cuntasının bölgede gerçekleştirmeye çalıştığı değişiklikler’’
- ‘’1974, ki, bu tarihin öncesi ve sonrası olarak yazılması gereken bir dönem - Kıbrısta gerçekleştirilmek istenen darbenin ters tepmesi ve Barış harekâtının başarılı olması’’
Dikkat buyurun bu döneme kadar burada Türk olarak kabul ediliyoruz, çünkü aksi halde Kıbrıs’taki olaylarla Batı Trakya Türkü nasıl ilişkilendirilir? Yani, Dr Sadık Ahmet’in “Tek suçumuz Türk olmak” sözü aslında bu dönemde başlıyor.
Yine dikkat buyurun, Albaylar cuntası dönemine kadar Azınlık Okullarına “Türk Okulu” tabelasını asmayan okul müdürleri ve bölge müfettişleri cezalandırılıyor.
Ve ne hikmetse artık 1974’te gelen DEMOKRASİ ile ve Yunanistan’ın 1981’de Avrupa Birliği’ne (AB) üye olmasıyla (EOK) başlayan süreçte aniden Türkler Yunanistan tarihinden çıkartılmaya çalışılıyor. 1983 yılında da isminde Türk kelimesi içeren tabelalar derneklerimizdeki yerlerinden sökülüyor.
Peki, bu yaşanan süreçte bölgede yaşayan Müslüman Türk topluluğunun bu ülkeye zararı neydi?
Toprakları için savaşmak, askerlik görevini yerine getirmek gerektiğinde vatanı için hayatını kaybetmek, ülkenin polisine ve korucusuna gereğinden fazla saygı, kanunlara uygun bir şekilde yaşamak, eline Molotof ve silah almadan komşularına saygı, dürüstçe toprağında veya zanaatında çalışıp alın teri ile para kazanmak ve bölgeye katkı sağlamak, vergisini zamanında ödemek, çarpıp çırpmalardan uzak dürüstçe bir hayat sürmek…
Muhakkak ki daha fazlası da vardır hatırlamadığım.
Peki, bunların karşılığını Yunan devleti hangi yollarla ödemeye kalktı?
Okullarımızdaki tabelaları sökmekle, okullarımızdaki öğretmenlerimizi memur yapacağım sözüyle insanlarımızı kandırıp yerine kendi yetiştirdiklerini koymakla, azınlığı üçe bölmeye çalışmakla, tamir izni dahi vermeyip eski evlerde oturmaya mecbur etmekle, ehliyet sınavlarında yıllarca uğraştırıp alınan traktör veya arabaların kenarda çürümesini sağlamakla, çocuklarımıza verdikleri eğitimi günden güne zorlaştırarak beyin göçünü sağlamakla ve bunları yapmakla belki de bu çok sevdiklerini söyledikleri azınlıktan kurtulacaklarını umdular.
Nitekim ilk diplomalı beyinler geri döndü, onların iş kurmalarını engellemek için diplomalarını tanıtmada problemler çıkardı.
Rençpere belli ürünlerde kota koyup sadece çok iyi bildikleri tütünle ilgilenmelerini sağladı.
Tüm bu problemler için kimler uğraştı? O dönemin ağır ağabeyleri, solcusu sağcısı bir oldu, hacısı hocası bir oldu, içkicisi kumarcısı bir oldu. İyi ki de olmuşlar çünkü bugüne kadar verilmiş olan hakların mimarı de onlar.
Bazıları açlık greviyle, bazıları yol kapatma eylemleri ile bazıları da Atina’ya Brüksel’e gidip sesimizi duyurmaya çalışmakla uğraştılar.
Bu Avrupa ilk olarak sesimizi ne zaman duymaya başladı sizce? DEB partisi o dönemler ne amaçla kuruldu sizce? Asıl amacın demokratik bir şekilde Atina’ya duyuramadığımız sesimizi daha uzaklara duyurabilmek olduğunu anlamak o kadar mı zor? Dr Sadık Ahmet’in aslında 2014’te ilk olarak AP seçimlerine sağlanan katılımın daha o dönemlerde düşünmesiyle başlamıştı her şey. Daha o dönemlerde bunun hayalini kurmanın hayallerde kalmayacağını 2014'ten itibaren halkımız zaten gösterdi ve gösteriyor da.
Çünkü bizler bu partiye, adayların ismi veya cismi ile bakmıyoruz, şahıs olarak yöneten veya aday olan birilerini sevmeyebilirsiniz, ama bu parti bunları önemsemeyecek kadar önemli.
Hep aynı kişiler diyebilirsiniz, ama zaten partinin kapıları herkese açık, herkes adaylık için veya üyelik için başvurabilir, bunu yapamıyorsanız o zaman hakkında konuşmaya da hakkınız yok. Elini taşın altına koymayanların, tehlikeyi her gün başucunda hisseden kişiler ile aynı olmadıklarını herkes biliyor kusura bakmayın. Ama her şeye rağmen bu parti bu dedikodulardan daha önemli, en azından bunu da biliyor.
Çünkü bu seçimlerde alınan galibiyet, Avrupa’ya ve AP’de bulunan diğer partilere Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının gücünü ve de en önemlisi birliğini ispat ediyor.
Yıllarca azınlığı ayrıştırmaya çalışan ve Türk kelimesini tehlike olarak gören, kullanamadığı bu kelimenin yerine Türk asıllı kelimesini uygun gören, ana dilin Türkçe olmasına rağmen, okullardan Türkçe dilini azaltmaya çalışan, çocuklarımızı kendi kültürü ile büyütmeye çalışan bu zihniyete hayır deme gücümüz bu seçimlerle gerçekleşiyor. Bu demokratik gücü kullanmak elimizde iken bunu yabana atmak veya başkalarının oyununa gelip oy kullanmaya gitmemek Batı Trakya yiğitlerine yakışır mı sizce?
Partide bulunan birilerinden hoşlanmamak tamamen şahsidir, partiyi bağlamaz, bu pire için yorganı yakmaya benzer. Bu şahsi çıkarlar için azınlık davasını satmaya benzer, bu karı koca arasındaki kavgaya karışıp sonunda yine suçlu duruma düşmeye benzer. Nitekim bu, her halükarda kendi değerlerini ve geleceğini satmaya benzer…
Onun için Türkçe düşünüp Yunanca karar vermeyin, Türkçe düşünüp azınlık davası uğruna verilebilecek cevabı verin. Çünkü güç sizin elinizde, bunu havaya yumruk atma misali boşa harcamayın.