Haftanın İçinden Kahve Sohbetleri 176
BACADAN GELECEK HEDİYEYİ BEKLEYENLER DE Mİ VAR? Birileri kıyameti, birileri de bacadan gelecek hediyeleri bekliyor. Yeni yıla gireceğiz ya, kim sorursa herkes

BACADAN GELECEK HEDİYEYİ BEKLEYENLER DE Mİ VAR?
Birileri kıyameti, birileri de bacadan gelecek hediyeleri bekliyor. Yeni yıla gireceğiz ya, kim sorursa herkes mutlu, herkes umutlu. Tek umutlu olmayanlar Yunanistan’da yaşayanlar galiba. Baksanıza Şirince’ye bilet kestirenlerin arasında tek bir Yunanlı yok. Onlar zaten yeni yılda gelecek olan yeni kanunlarla, 21 Aralığı düşünecek zamanları bile yok. Fakat her ne hikmetse hükümet yeni yıla yeni umutlarla giriyor. Vay be. Der misiniz 2013 Yunanistan’a uğurlu gelsin?
TÜRKLERİN HEPSİ YANSIN AMA İSTANBUL KALSIN
İnternette herkes çok serbest ve çok akıllıdır ya, işte öyle bir habere yapılan yorumlarda akıllıların yazdıkları dikkatimi çekti bir an. Haber Suriye ile Türkiye arasında çok yakında yaşanacak bir savaşla ilgili ve bu iki ülkenin sayesinde 3 cü dünya savaşının kopacağı yazılıyor. Yorumlar bölümünde ise çok komik şeyler paylaşılıyor. Biri bütün Türkiye yansın tutuşsun hepsi ölsün, ama sadece İstanbul yanmasın o bize lazım derken, bir diğeri, arkadaş sadece İstanbul değil İzmir de yanmasın bir defa zaten yandı yeter, o da bize lazım diyor. Nitekim sonunda başka bir yunanlı yorumunda şöyle diyor. ‘’Hey arkadaşlar 3 cü dünya savaşının kopmasından bahsediyorsunuz, biz nerede yaşıyoruz, Türkiye’nin zarar göreceği bir bölgede bizim zarar görmememiz imkânsız’’!!!. Cevap yok. İşte aşırı milliyetçilerin akıl sınırı. Dip kuyu… Küçük çocuklardan bile örnek almıyorlar. Çocuklar da sık sık oynarken herhangi bir sebepten dolayı kavga ederler ama, biraz sonra yeniden oyunlarına devam ederler. Neden? Çünkü mutluluk onlar için gururdan daha önemlidir. Bir çocuk kadar olamadınız yazıklar olsun size…
DÜŞMANIN YOKSA, HAYATTA HİÇ BAŞARILI OLAMADIN DEMEKTİR – Che
Yahu biraz önce arkadaşlıktan mutluluktan bahseden bir kişi, şimdi düşmanlardan mı bahsedecek demeyin. Zaten düşman edinebilmek o kadar kolay değildir. Düşman edinebilmek için uğraş vermek gerekir, büyük işler yapmak gerekir, bol meyveli dalların olması gerekir. İşte bu yüzden dolayı zaten Türkiye’nin gerekenden fazla düşmanı vardır. Bu yüzden dolayı aşırı üstüne gidilmektedir. Aslında insanoğlu da aynıdır, iyi ve faydalı şeyler yaptığında düşmanları artar. Onun hakkında daha fazla dedikodu (hiç sevmeyiz ya zaten) yapılmaya başlanır, attıkça atılır, tutabilene aşk olsun. İşte bu düşmanlar küçük düşmanlardır, masa başında düşmanlık yapmaya çalışanlardır. Halkın içine girmekten korkan, dev aynasında kendilerini padişah sananlardır. Böyle düşmana can feda. Bedavadan reklam, oh be. Siz hiç mahallenin delisi için dedikodu yapıldığını veya kıskanıldığını duydunuz mu hiç? Günün birinde birisi bana ‘’ dikkat et senin programlarını daha çok düşmanların dinliyor demişti’’. Ben de ‘’ vay be, o zaman benim programlarımın daha fazla dinlenilmesi için Allah’ımdan düşmanlarımın artmasını mı istesem acaba da, herkes tarafından doğrular bari öğrenilsin demiştim’’. O günden sonra düşmanlarımın mı dostlarımın mı arttığını tam olarak bilemem ama en azından hala doğruları söylediğime ve söyleyebildiğime şahsen seviniyorum…
BALIK TUTMAYI ÖĞRENDİK, ŞİMDİ SIRA DİLİMİZİ TUTMAKTA
Nereye gidecek öğreniriz diyor insan ama nafile. 90 yıl becerememişiz bu işi, şimdi nasıl olacak hiç aklım almıyor. İşin gülünç tarafı da sadece kendi aramızda, kendimiz için tutamamışız bu dili.Bu dille sadece kendi insanımıza kötülük yapmışız. Çünkü aksi takdirde senelerdir uğradığımız haksızlıklar için dilimizi bilemek bile gerekirdi. Yukarılara doğru konuşamayanlar, hıncını kendi insanlarından alıyor olsa gerek, çünkü sadece onların yanında cesaretliler. Aynen dışarıda kabadayı olup ta evde süt içmiş kediciğe dönen kılıbıklar gibi…
BİRİ MUTLU OLMAKTAN MI BAHSETTİ?
Mutlu olmanın iki yolu var diyor yazar, Ya aşırı isteklerini azaltacaksın, ya da imkânlarını zorlayacaksın. Bunların ikisi de eksik olduğundan halimize bir bakın. Nasılsın iyiyim kelimeleri sakız olmuş milletin ağzında da, hükümet yeni atılımlar yapmıyor, faaliyet göstermiyor. Halk isteklerini azaltsa da yeterli olmuyor. Borç harç derken hayatını fazla değiştirmemek için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Ama faaliyet yok. Zorlanmak yok. İmkânları zorlamak ise hiç yok. Bu durumda tabii ki karlı çıkan, yine kilise ve aşırı sağ partiler. Çünkü böyle günlerde biri daha fazla Hıristiyan’ı doğru yola getirmeye çalışırken, diğeri yoldan çıkarmaya çalışıyor. Bir yerde bir çakışma var yani. Tek ortak özellikleri şarap. Şarap eşliğinde yeni yılı kutlamak ve bacadan hediyelerini beklemek, hem de mektup yazaraktan. Eski Pasok milletvekili Petalotis Trakya’nın hali için parti başkanı Venizelos’a mektup yazmış, ne olacak sanki, millet, olmayan hayali Noel babaya yazıyor. Yine her ikisi de, büyüklerinden bir şeyler istiyor. Bunda en azından ustayız, bu ustalığı da kimseye kaptırmayız…
AĞLAN GÜZELİM SENDE AĞLAN SIRASI ŞİMDİ
Hem de tam sırası. Ama bunu zenginler zanaat edindiğinden dolayı, maalesef garibana sıra değmiyor. Aldatanlar hak yiyenler yine onlar. Düşünsenize bu kadar para yedikleri yetmemiş gibi, şimdi de 4 çocukluların hakkını yemeye başlamışlar. 1200 başvurunun 800 ünü evrak getirmede gecikme veya unutma sebeplerinden dolayı geri çeviren yetkililer, bu sene bu insanların sadece 400 üne zeytinyağı, portakal, pirinç gibi yiyecek ve içecekleri dağıttılar. Peki Avrupa Birliğinden bu diğerleri için de gelen para veya zeytinyağları, portakallar, pirinç torbaları nerede? Tayyarede mi dediniz? Pardon ben anlamamışım demek ki. Hadi o zaman yeter, indirin artı bu tayyareyi de görelim. Kış geldi geçecek…
MECLİS ARTIK ESKİ OSMANLIDA KULLANILAN İSİMLERE DOYMUŞ, YENİ MODERN İSİMLER PEŞİNDEYMİŞ
İşin mizahi buya, biri Karayusuf biri Hacıosman diğeri de Zeybek. Hepsinin bir tarihi var. Tarihi var da bunu meclis anlamak istemiyor herhalde. Bir sonraki seçimlerde daha modern daha yeni isim arama eylemine geçecekmiş parti başkanları. Ne istediklerini biz de anlamadık gerçi ama herhalde böyle, Yağmur, Rüzgar, Deniz gibi isimler arıyorlar. Doğanın tüm güzelliklerini bir araya toplamak istiyorlar herhalde. O zaman size Kaya, Ateş ve Yıldırım gibi isimler de bulalım, ne dersiniz?...
Sıra bu hafta da fıkraya geldi galiba. Kazançları uğruna, gösteriş ve nam uğruna nelerden vazgeçilebiliyor, hep birlikte okuyalım görelim…
İki Yahudi arkadaş, piyasayı araştırmışlar ve o sene haki renkteki kumaşın moda olacağını öğrenmişlerdi. Bütün varlıklarını paraya çevirdiler. Piyasadaki bütün haki kumaşları satın aldılar. Depoları bu renkteki kumaşlarla doldu ancak kimsenin bu kumaşlara talip olmadığı görüldü. İki kafadar artık iflasın eşiğine gelmişlerdi. Moiz ve Aron dertli dertli oturuyorlardı. Artık bıçağın kemiğe dayandığı bir gün kapı çalındı ve içeriye bir albay girdi: Siz de dedi haki renkte kumaş var mı? Kulaklarına inanamadılar. Hemen atıldılar: Evet albayım var, gösterelim dediler. Albay, dikkatle kumaşları inceledi. Çok beğendim, dedi. Bu sene askerlere 200.000, subaylara 50.000 adet haki renkte elbise yaptıracağız. Ancak tabii ki benim tek başıma beğenmem yetmez. Generalimin de oluru lazım. Bana bir parça numune verin. Yarın öğlen 12'ye kadar telgraf çekersem iptal ederim. Eğer telgraf gelmezse kumaşları kesip imalata başlayabilirsiniz. O gece bitmek bilmedi. Kimi zaman ümitlendiler, kimi zaman 'ya iptal olursa' diye göğüs geçirdiler. Ertesi gün saat 11, 11.30, 11.45, gözleri yolda, korku ile postacıyı beklediler. Gelmesin diye dua ederek. 12'ye 5 kala postacı sokağın köşesinden gözüktü. 'Belki bize gelmiyordur' diye ümitlendiler. Ancak postacı gelip kapılarını çaldı. Moiz, büyük bir kederle koltuğa çöktü. Aron da çaresiz kapıyı açtı. Postacının elinde bir telgraf vardı. Aron titreyen elleri ile telgrafı açtı, okudu ve sevinçle seslendi: Müjde Moiz, baban ölmüş!
Bu haftalık ta bu kadar değerli dostlar, değerli arkadaşlar. Haftaya görüşünceye dek Hoşça kalın, Dostça kalın… Allah’a emanet olun…