Hayatı sosyal medya olanlar etrafındakilere ne verebilirler?
Sevgi mi, güven mi yoksa cesaret mi? Böyle devam ederse bırakın başkalarına bir şeyler vermeyi, kendilerine bile bir şey vermekten aciz kalacaklar. İnsanoğlu te

Sevgi mi, güven mi yoksa cesaret mi? Böyle devam ederse bırakın başkalarına bir şeyler vermeyi, kendilerine bile bir şey vermekten aciz kalacaklar.
İnsanoğlu teknolojiyi sadece araç olarak kullanmayı öğrenmediği sürece, sevdiklerinden uzaklaşacak, sevdiği şeyleri ihmal edecek, ruhsal hastalıkların faturasını yine kendisi ödeyecektir.
90’lı yılların başında hayatımıza giren bilgisayarların yararları dışında bu kadar zararlı olacağı belki de o dönemde pek fark edilemiyordu. Taa ki, hayatımıza internet girinceye kadar. Günümüzde tabletinin, laptopunun veya masa bilgisayarının başından kalkmayan bir çok genç, artık hayatlarının %80'ini kim sorarsa dünyayı ayaklarına getirmekle geçiriyor. Kim sorarsa, anne ve babalarının onları anlamadığını savunuyor. Halbuki gerçek hayatta olanlardan habersiz, etrafındaki insanların değerini bilmeyen bir nesil yetiştirmekteyiz. Kaçanların farkında olmadan her şeyden haberdar olduğunu zanneden, fakat aslında kendi hayatı ve sağlığı için gerçek olayları göremeyen bir nesil.
Neyi nasıl kullanacağımızı bilmemiz işte burada devreye giriyor. Bunları aileden başlayıp öğretmenlere kadar doğru bir şekilde anlatamayan, gençlerin sorularına cevap veremeyen ve gerçek kimliğimizin aslında sosyal ağalardaki gibi gelişmediğini anlatamıyoruz gençlerimize. Teknoloji çok hızlı bir şekilde, sistemin istediği gibi ilerliyor ve bu da ileride kaybedilecek nesillerin ve toplum değerlerinin gidişatını gözler önüne seriyor, tabii görebilene.
20 sene gibi kısa bir zamanda şu değişime bir bakın. Değerlerini, güvenini, cesaretini yitiren bir toplum tabii ki haklarını da yitirmeye mahkumdur. Tabii ki, kendi çocuklarının geleceklerini güvence altına almakta acizdir.Tabii ki bundan böyle gençlerimiz daha fazla psikolojik sorunlar yaşayacaktır. Kendini dünyanın merkezinde gören insanlar çoğaldıkça, tabii ki dünyanın dengesi bozulacaktır.
Nitekim güç de olsa geç kalınmaması taraftarı olaraktan, acil harekete geçilmesi düşüncesindeyim. Spor faaliyetlerinden sinema ve tiyatro gecelerine, kitap okuma yarışmalarından kaynaşma ve dertleşme gecelerine, kendi tarihini öğretmeden, kültür gezilerine kadar her faydalı faaliyetin yapılması adına artık start düğmesine basılması gerektiğinin altını çizmek isterim.
Sosyal ağlarla aşk değil seviyeli bir beraberlik yaşanması gerektiğini öğretmek, o ağlardaki arkadaşlık seviyesinin bukalemun misali bir arkadaşlık olduğunu ispat etmek, gerçek hayatta yaşananların hayal olmadığını göstermek aslında o kadar zor değil. Bu konuda herkesin acı bir tecrübesi olduğunu varsayaraktan, yanımıza en faydalı yardımcı olarak zamanı alabilir, zaman üzerinden anlatımlar yapabiliriz.
Bazen gençleri dinlemek bile onların hayata farklı bakmalarına ve cesaretlerini takınmalarına sebep olabiliyor. Önemli olan onları dinleyebilmek, onlara gerekli zamanı ayırabilmek.
Bunları bir gazeteci gözüyle değil bulunduğum makam adına gözlemlediğimde, daha güzel görebiliyor ve onların o toz pembe gördükleri hayatı daha güzel anlayabiliyorum. Daha fazla acılar yaşanmadan bu konuda el ele vermek zorundayız. Çünkü zaman aleyhimize işliyor, buna müdahale etmek zorundayız.
Bu konuda farklı fikirleri ve projeleri olan kişileri de birlik olmaya, bu konuları yüz yüze tartışmaya davet ediyorum. Her konuda yardımcı olma yönünde açık olduğumu, gelecek olan fikirler doğrultusunda yapılması gereken faaliyetleri de üstüme aldığımı belirtmek isterim.
Her insan farklıdır düşüncesinden yola çıkarak, bu farklı insanların farklı fikirlerini sadece bir araya toplanarak medeni bir şekilde tartışabilir ve günümüzün kötü alışkanlıkları kategorisine girmiş bu hayal dünyasını, daha iyiye doğru götürebiliriz.
Bu arzu ve düşüncelerle bu haftaki yazıma son verir, güzel günlerin birlikte inanarak kazanılabileceğinin altını çizmek isterim. Hoşça kalın Dostça kalın…