Anadolu Universitesi Kampus Anadolu Universitesi Kampus
Espressor Coffee
Espressor Coffee

Ortaçağ Avrupa'sında tuvalet anlayışı

Sigmund Freud der ki; "Atalarımız, milyonlarca yıl önce 'dört ayak' üstünde dolaşıyorlardı. Büyük ve küçük ihtiyaçlarını aynen hayvanlar gibi, durdukları yerde

Köşe Yazıları 30 Eylül 2016
Ortaçağ Avrupa'sında tuvalet anlayışı

Sigmund Freud der ki; "Atalarımız, milyonlarca yıl önce 'dört ayak' üstünde dolaşıyorlardı. Büyük ve küçük ihtiyaçlarını aynen hayvanlar gibi, durdukları yerde yapıyorlar, birbirlerinin pis kokularını çok yakından da koklamak zorunda kalıyorlardı. Günün birinde bu kokuya dayanamaz ne  yapayım da bu pis vaziyetten kurtulayım diye düşünürken, aklına iki ayak üzerinde yürümek geldi."

Dünyadaki en eski tuvaletlere, M.Ö 4000’li yıllarda Mezopotamya'da rastlanır. Hindistan'da, Suriye'de ve daha başka yerlerde tıpkı bizdeki gibi alaturka tuvaletler bulunuyordu. Hatta Mısır'da Firavun mezarlarına, banyo ve tuvalet ilave etmek gibi ilginç bir adet bile vardı.

Van'da ortaya çıkarılan ve MÖ 8'inci yüzyıla tarihlenen tuvalet kalıntısı ise, bugünkü "alaturka tuvalet'in aynısıdır. Hitit uygarlığında da dönemine göre bir hayli gelişmiş kanalizasyon sistemi mevcuttu.

İslam öncesi cahiliye toplumu tuvalet nedir bilmezdi. İhtiyacı gelen uygun bir yer bulmak için dağ bayır gezerdi. Onları bu tabii sıkıntıdan İslamiyet kurtarır. Onlara, ihtiyaçlarını nezih bir ortamda nasıl gidereceklerini öğretir.

Mesela Herodot'un yaşadığı o parlak devrede,  helenler tuvaleti bilmemekteydiler. Herkes gece karanlığında sokak aralarında işini görmekteydi.

Batı insanının ifrat ve tefrit arasında bocalayıp bir türlü orta yolu tutturamaması def-i hacet konusunda da görülür. Antik Helen  Medeniyetinin burnu pis kokudan kurtulmazdı.

Kadim Roma işi fazla abartmış. Roma uygarlığında tuvaletler birer toplumsal kurumdu. Bir tür meclis görevi yaparlardı.

Şehrin ileri gelenleri, tüccarları 30-40 kişilik umumi tuvaletlerde yüz yüze oturarak hem İhtiyaçlarını giderir, hem de kentin yüksek menfaatlerini tartışır, iş ilişkileri kurarlardı.

Günümüzde böyle bir mekanı dünya gözüyle görmek isteyen varsa, bir koşu Efes harabelerine gidebilir.

Tarihçiler, bir "mekan" olarak tuvaletin, doğudan batıya geçtiği hususunda hemfikirler. Fakat bu geçiş  yüzyıllar sürmüş. Ortaçağ Avrupası görülen salgın hastalıkların baş merkeziydi.

Örneğin 1388 yılında İngiltere Kralı II. Richard göl ve derelere def-i hacet yapılmasını yasaklar. Ancak nereye yapılacağını söylemeyi unutur. Zavallı halk ne yapsın? Çözümü sokakta arar.

Evinde ürettiği her türlü pisliği; büyük, küçük ne varsa sokak camından aşağı salar. Bu iş o kadar azıtılmış ki, Edinburgh'da gece sokağa çıkma gafletinde bulunan birisi, başına bir oturağın boşaltılmasını önlemek için. sürekli olarak "heed your handle': (elindekine dikkat et) diye bağırmak zorunda kalırdı.

Hatta "Güneş Kral" denen XIV. Luis'in Paris'inde de her çeşit kirli gece gündüz demeden pencerede sokağa, bahçeye boşaltılırdı. Ancak Fransızlar, İngilizler gibi kaba değillerdi.

Eline lazımlığı alan pencereyi açar ve aşağıdakinin cinsine göre cümle başına bir mösyö, matmazel veya madam ekleyerek "gare l'eau"suyz” dikkat! diye bağırıp salıverirdi.

Başına kazurat yiyenler için, 19. yüzyılın en büyük keşfini yaparlar. İlham, musevilerin dini simgesi olan şapkadan gelir. Benzerlerini, güneşliğini leğen gibi bol tutarak imal ederler ve fötr şapkayı piyasaya sürerler.

Münasebetsiz maddelerce kirlenmek islemeyenlerin çokluğu sebebiyle, bu moda, kadın ve erkekler arasında çok tutulur. Öyle ki, oturak terörü 18'inci yüzyılın sonuna doğru polisçe yasaklanmasına rağmen, bu moda hala revaçtadır.

Nitekim 1483'de İmparator II. Frederik Almanyası'nda, ekselansları Reutlingen şehrini ziyaret etme gafletinde bulunurlar. Kır atıyla halkı selamlarken sokaktaki pisliğin içine batmaktan zor kurtulur. İdrarın vergilendirilmesi bir jimnastik öğretmeninin verdiği teşaşür dersi Avrupa'da XX. yüzyıl başlarına kadar vaka-i adiyedendi.

Batıda temizliğin ve tuvaletin öneminin anlaşılması çok yenidir. Binalar yükseldikçe tuvalet problemi iyice dert olduğundan, oturup kafa yorarlar. Neticede, "sifon"un apartmanlara bir temizlik aracı olarak girmesi ile su tesisatçılığı başlar.

Avrupa şehirlerinde modern su tesisatları, muslukçuluk ve kanalizasyon sistemi ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru kurulur. Japonlar bu konuda teknolojinin verdiği gazla daha da ileri giderler. Oturan kişinin tansiyonunu ölçen, idrarını muayene eden, derecesini ölçen ve ağırlığını söyleyen klozetler imal ederler.

Ayrıca su sarfiyatını azaltmak için de önemli bir icattı. Çıkarılan münasebetsiz sesin duyulmamasını isteyenler, sık sık sifon çekmek yerine bir düğmeye bastıklarında, duvara monte edilmiş elektronik bir cihazdan şarıltılı su sesi çıkıyordu.

Özellikle Roma’da, saraylarda ya da zengin ailelerin evlerinde mermerden koltuk biçiminde oyularak yapılan tuvaletler bulunmaktaydı. Ayrıca Roma sokaklarının muhtelif yerlerine de gelip geçenlerin tuvalet ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için topraktan yapılma koca küpler yerleştirilmişti.

Üstelik bu kaplar daha sonra bir kısmı ziraatta bir kısmı da kumaş ve deri işlemeciliğinde kullanılmak üzere toplanmaktaydı. Onlara göre insan idrarı ile gübrelenen tarlaların mahsulü çok daha bereketli oluyordu. Dokuma atölyelerinde ise örülen kumaşlar, idrar dolu kaplara yatırılarak çiğneniyor, amonyağın tesiriyle temizlenmesi ve beyazlaması sağlanıyordu.

Sokaklara yerleştirilen bu kapların toplanması dokumacılara verilmiş bir imtiyazdı ve onlar da bunun karşılığında devlete vergi veriyordu.

Halkın rahatlamasını sağlamak için önce sokaklarda taşınabilen seyyar tuvaletler gezdirilerek, ardından da cadde başlarına variller yerleştirilmektedi. Viyana’da, ellerinde kova ve geniş bir pelerinle gezen seyyar tuvaletçiler halkın tuvalet sorunuyla ilgili ilginç bir çözüm yöntemi geliştirdi. İhtiyacı olanlar belli bir ücret karşılığında, tenha bir yerde kovayı koyup pelerinle tüm vücutlarını kamufle etmek suretiyle bu hizmetten faydalanıyordu.

Koridor köşelerine hacetlerin büyüğü giderildiğinde uşaklar, bunları dışarıya atmadan önce bîr kaz tüyünü içine sokuyorlardı. Bir kaç gün sonra da tüyden tutarak, sertleşmiş olan haceti, pencereden dışarıya fırlattıklarında, artık o anki şanslı kişi kim ise onun kafasında patlıyordu.

Bu arada resmi görüşmelerde bulunmak gerekiyorsa, toplantı mahallinin durumuna göre büyük ihtiyaçlar bahçede ki ağaç veya süs bitkilerinin kenarlarında gidermekteydiler. Küçük ihtiyaçlar içinse, ellerinde "ördek"lerle dolaşan uşaklar hizmet verdiler.
Millet gazetesi logo
© 2025 Millet Media
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr