Sizden Gelen Sorulara Cevaplar
Bu yazımızda, zaman zaman siz değerli okuyucularımızdan gelen bazı sorulara cevap vermeye çalıştık. Merak edilenlere cevap mahiyetindeki hususları farklı başlık

Bu yazımızda, zaman zaman siz değerli okuyucularımızdan gelen bazı sorulara cevap vermeye çalıştık. Merak edilenlere cevap mahiyetindeki hususları farklı başlıklarla verdik.
HZ. ÖMER'İN ÖZEL ŞURA VE GENEL ŞURA OLMAK ÜZERE 2 ÇEŞİT MECLİSİ VARDI
1- Özel Şura:
Muhacir ve Ensar'dan oluşan sahabilerin ileri gelenlerinden rey-görüş sahibi kişilerden oluşuyordu. Hz. Ömer değişik bakış açılarına ihtiyaç duyulan küçük ve büyük devlet işlerinde onlarla istişare ederdi.
2- Genel Şura:
Bu şura bütün Medine halkının katılmasıyla olurdu. Önemli devlet meselelerinde veya ümmetin geleceğini ilgilendiren alıcı genel bir kaide ortaya konulmasında bu meclis devreye girerdi.
Hz Ömer bu türden bir durumla karşılaşınca Medine halkını Peygamber Mescidinde, yer dar gelirse Medine dışında bir yerde toplar, onlara bu önemli durumu arz ederdi. Onlar da bu konu hakkında tartışırlardı.
Mesela Irak halkının arazisi hakkında onlarla istişare etmesi bu kabildendir. Gaziler arazinin kendi aralarında paylaştırılmasını istiyor, Hz Ömer ise buna karşı çıkıyor ve sahiplerine bırakmak istiyordu... Tartşma 2-3 gün sürdü. Nihayet mesele, Hz Ömer'İn "Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir..." (Haşr 59/ 7) ayetini ileri sürmesiyle onun görüşüne uygun olarak sonuçlandı.
Medine halkı burada Perikles dönemindeki Atina halkına benzemektedir. Çünkü bu şehir halkının bütün fertleri de devlet işlerinde görüş beyan etme hakkına sahipti.
VİCDAN NEDİR?
Sözlükte bulma, bir şeyi bir halde görme, duygu ve kalp ile hissetme gibi manalara gelen VİCDAN, terim olarak insanın kalbine doğan gizlibir his olup iyilik işlemekten hoşlanan, kötülük etmekten huzursuz olan, iyiyi kötüden ayıran ve seçicibir yapıya sahip olan duygudur.
Yüce Allah insanın yaratılışına, iyi ile kötüyü, güzelile çirkini ve yararlı ile zararlıyı birbirinden ayıracak bir meleke vermiştir. (Şems 91/ 8)
İşte insandaki bu seçici ve ayırt etme melekesine vicdan denir. İnsanın hareket ve davranışlarının ve de fiillerinin olumlu ya da olumsuz olmasında rolü vardır.
Vicdan, kişinin içe ve dışa dönük işleinde bir nevi "oto kontrol" görevini yapar.
Bununla birlikte İslam alimlerine göre vicdan yalnız başına bir delil olmayacağı gibi hakkı ve hakikati bulmada da yeterli değildir. Çünkü herkesin vicdanı kendi anlayışına ve iradesine bağlı olduğundan çıkacak sonuçve değerlendirmeler de farklı olacaktır. Dolayısıyla hüküm ve sonuç bakımından bağlayıcı olamaz. (Fikret Karaman Dini Kavramlar Sözlüğü, s. 602)
İSLAM CEZA HUKUKUNDA EBU YUSUF ŞÖYLE DİYOR:
Hz.Aişe'nin şöyle dediği rivayet edildi:
"Gücünüzün yettiği nispette hadleri-cezaları Müslümanlardan uzaklaştırınız.
Müslüman için bir çıkar yol bulursanız onu serbest bırakınız.
Şüphesiz imam (devlet başkanı, halife veya onun vekili) için afta hata etmek, had tatbikinde ve cezaların infazında hata etmekten daha hayırlıdır." (Kitab-ül Harac, s. 246)
EBU YUSUF DİYOR Kİ:
Resulüllah Efendimiz şehadet kelimesi getiren kimsenin öldürülmesini yasakladığına göre hangi sebeple öldürülebilir?
Nitekim bir hadisi şeriflerinde şehadet kelimesi getiren bir kimseyi öldürmüş olmasından dolayı Üsame'yi azarlamış: "Ey Üsame! şehadet kelimesi getirdikten sonra nasıl öldürürsün?” demiş. Üsame de, "O kimse gerçekten gerçekten iman etmedi. Silah korkusundan dolayı şehadet getirdi, demesi üzerine Efendimiz: "Kalbini açıp baktın mı, buyurmuştur.”
Hz Peygamber bununla adamın kalbinden neler geçtiğinin bilinemeyeceğini bildirmiştir.
O halde ne şüphe ve ne de tahmin üzerine bir insan öldürülemez. Şeriat zahire bakar. (Kitab-ül Harac, s. 277-278)
Buna göre kalpten geçenleri şu adam bilir sözü yalandır.