Yunan baskısı altındaki müftülüklerimizin metamorfozu
İslâm’ın en mukaddes müesseselerinden biri olan müftülükler, 1400 yıllık geçmişe dayanmaktadır. Peygamber efendimiz nübüvvetin ilk yıllarında, Mekke’nin dışında

İslâm’ın en mukaddes müesseselerinden biri olan müftülükler, 1400 yıllık geçmişe dayanmaktadır. Peygamber efendimiz nübüvvetin ilk yıllarında, Mekke’nin dışında Müslümanlığı yeni kabul eden Müslümanların yaşadıkları bölgelere, dinlerini öğretmek için, Dâr’ul-erkam’da özel yetiştirdiği öğrencilerini, İslâm’ı öğretmek üzere, yakın ve uzak bölgelere görevli olarak gönderiyordu. İslâm dinini yeni öğrenen Müslümanlar, yeni öğrendikleri dinleri ile ilgili sorularını ve merak ettiklerini muallim konumunda olan bu görevliler, aynı zamanda müftülük görevini de ifa ediyorlardı.
Müftülük müessesesi, İslâm tarihinin ilk dönemlerinden, aslî fonksiyonlarını bozmadan günümüze kadar sağlam bir şekilde intikal ettiği gibi, kıyamete kadar da bu aslî fonksiyonlarından hiç taviz vermeden, şer güçlerin bütün müdahale teşebbüslerine rağmen, tarih sahnesinde yerini ve görevlerini muhafaza etmeye devam edecektir.
Şer odakların tarih boyunca, günümüzde dahi, İslâm dinini tahrif ve müesseselerini tahrip çabaları hiç eksik olmamıştır. Sahte şeyhülislamlardan, sahte kazaskerlere, sahte müftülerden sahte vaizlere kadar bin bir türlü melaneti İslâm tarihi fazlasıyla kaydetmiştir. Fakat tarihin hiçbir döneminde şer güçler hedefledikleri başarıyı elde edememişlerdir, edemeyecekler de.
Esas konumuza dönecek olursak, müftülük müessesesi tarih boyunca dünyanın hiçbir bölgesinde ve hiçbir döneminde, bir devletin şer güçleri tarafından bu kadar uzun süre zulüm altında tutulmamıştır. 1830 yılından günümüze kadar 10’larca müftülük, binlerce hektar vakıf emlâki tarumar edilmiştir. Girit’ten-adalara, Peloponiso’dan-Atina’ya, Larisa’dan-Lamiya’ya kadar, Yanya’dan-Selânik’e, Serez-Drama-Kavala vs. Yunanistan’ın bütün coğrafyasının bütün kaza’larında ihdas edilen müftülük müesseselerinden bugün eser yoktur.
1952 yılına kadar bin bir zorlukla ayakta kalabilen bazı müftülükler de, kral kararnamesiyle kapattırılmıştır. Rodos ve İstanköy müftülükleri 1972’de Müftülerin vefatıyla, günümüze kadar Rodos ve İstanköy müftülük makamları hala boş durmaktadır.
Dimetoka eski müftüsünün ölümüyle boşalan müftülük makamı, 30 yıldan beri Selânik akademisinden mezun, müftülük ile ilgili hiçbir eğitimi olmayan ehliyetsiz ve kifayetsiz birini bugüne kadar naip olarak görevde tuttular. Asaleten tayini yapılmadan emekliye ayırdılar. Geçen günlerde yeni bir naip atadıkları haberleri yayıldı. Bu yeni yunan müftüsü de bakalım asaleten tayin edilecek mi? Yoksa Rodos ve İstanköy müftülükleri gibi müftülük makamını boş bırakarak, idareten naip ile mi süründürecekler?
Kendi tecrübelerime dayanarak iddia ediyorum ki, bundan sonra asaleten müftü atamayacaklardır veya numunelik olarak sadece Gümülcine yunan müftüsü ile asaleten idare edeceklerdir. Zaten Yunan yönetiminin nihai hedefi de, müftülük müessesesini yunan topraklarından ebediyen silmektir. Veya tamamen mitropolitliğe dönüştürülmüş müzelik ucube bir müftülük bırakmaktır.
Müftülük kurumlarını yunan hayallerine göre ucubeye dönüştürdükten sonra, müftülerin görevlerini de ona göre yakıştırmak icap ederdi. Nitekim fıtratı bozulmuş anormal müftülerin kendilerine uygun başlıca temel görevleri de şunlardır;
Cami ve mescitlerin bakım ve inşası konusu
Yunan yönetiminin tayin ettiği hain müftülerin hiçbirinin camilerin bakımından ne de inşa’sından haberleri vardır. Ancak gittikleri Müslüman ülkelerde, Batı Trakya Müslüman Türklerinin kendi yardımlarıyla inşa ettikleri camileri, tayinli müftüler, bu hizmetleri kendilerine mal ederek, Batı Trakya’da cami inşa ettikleri yalanlarını yaymaktadırlar.
Din görevlilerinin tayin ve azli konusu
Birkaç cami görevlisi hariç, hiçbir vaizi, imamı, hatibi, kuran kursu hocasını ne tayin edebiliyorlar ne de azledebiliyorlar. Batı Trakya Müslüman Türk toplumunun düzenlediği hiçbir toplu etkinliğe de katılamıyorlar. Ancak, bu konularda da gönderildikleri dış ülkelerde dini merasimleri ve etkinlikleri kendilerinin düzenlediği yalanların tekrarlıyorlar.
Vakıf emlâkini denetleme yetkisi konusu
Bu konularda da çok başarısız sonuçlarla karşı karşıyayız. Vakıf gelirlerinin vakfiye şartlarına uygun harcanmadığı kanaati hâkimdir. Vakıf değerleri ve gelirleri seneden seneye erimektedir. Yunan müftülerin birçok fuzuli sözde danışmanları hiçbir iş yapmadıkları halde servetler ödenmektedir. Vakıf yönetiminde usulsüzlükleri fark eden ve rahatsızlıklarını beyan eden yöneticiler, gerekçe gösterilmeden görevden derhal uzaklaştırılmaktadırlar.
Evlendirme-boşama ve nafaka belirleme yetkileri konusu
Bu konularda da, o kadar çok kanunsuzluk ve yolsuzluklar var ki, her geçen gün yenileri eklenmektedir. Evli olan çiftleri boşanma gerçekleşmeden tekrar evlendirmek, kadının iddet müddeti bitmeden tekrar evlendirmek, birden fazla eş ile evlendirmek vs. tabi bütün bu yolsuzluklar büyük meblağlar karşılığında gerçekleşiyor.
Aslında başlıklar halinde sunmaya çalıştığım yolsuzluk ve usulsüzlüklerin geniş olarak ele alınması gerekiyor. Velâyet, vesayet konuları vardır. Burada sadece hafızaları tazelemek için en önemlileri ele almaya çalıştım. İnşallah ileride daha detaylı değiniriz.
Son olarak belki de en önemli konu, din görevlisi olarak askerden muafiyet konusu vardır. Tabii görevlerini yerine getiren görevliler müstesna. Ancak kendilerine yakın işbirlikçilerin, ağaların beylerin çocuklarını askerden muaf tutmak için yapılan usulsüzlüklerdir. Cami ile din ile yakından uzaktan hiç alakası olmayan kişilerin sırf askerden kaytarmak için bir takım camilerde hatta hiç cemaat olmayan kapanmış camilerde bile din görevlileri gösterildiği iddiaları vardır. Tabii bu iddialar doğru ise, bu usulsüzlüklerde başta savunma bakanlığı, din işleri bakanlığı ve içişleri bakanlıkları bu tür istismarlara göz yummaktan sorumludurlar.
Zulüm altındaki en mukaddes değerlerimizin neye dönüştürüldüğünün resmini kısaca çizmeye çalıştım. Ha bundan sonra ne olur derseniz? Derim ki, yaptıkları yapacaklarının teminatıdır vesselâm!