Yunanistan ve Türkiye’de “Sporda Şiddet”

Türkiye ile Yunanistan konularında yapılan bütün “pozitif” sohbetlerde iki ülkenin komşu olmaktan öteye, sosyo-kültürel açıdan da benzerliklerinden bahsedilir. 

Bir Türk ve bir Yunan arasında olabilecek her türlü “olumlu” muhabbetlerle baklavadan tutun, dolma bibere kadar, müsabakadan tutun da kahveye kadar ortak noktalar konuşulur. 

İki ülkenin spor konusundaki tutkunluğu da biliniyor. Hatta uzun zaman iki ülkenin ulusal takımlarının karşı karşıya gelmemesi için çeşitli tedbirlerin de alındığı biliniyor. 

Evet, Atina Olimpiyat stadında Türk bayrakları dalgalanabilir mi? Veya İstanbul Atatürk Olimpiyat stadında Yunan bayrakları dalgalabilir mi? 

Bu sorulara hala kesin cevap bulmak imkansız. Ancak, Yunanlı futbolcular Türk takımlarında –(iyi para veriyorlar) forma giyebiliyor, Fenarbahçe basketbol takımının başantrenörü Yunanlı, diğer yandan Panathinaikos basketbol takımının başantrenörü Türk… 

Eh ne diyelim, soft diplomaside dedikleri gibi, “yavaş-yavaş” ilerlemeler var diyebiliyoruz. 
Şurasına da değinmeden geçemeyeceğiz:

Batı Trakya Türklerinden bir çok spor dalında başarılı olabilecek sporcuların önü açık olsaydı, bugün milli takımlarda boy gösterecek nice sporcumuz olurdu. Bu da işin başka gerçek boyutu. Kimse de inkar edemez. 

Şimdi! 

Yunanistan’ın ırçılık ve yabancı düşmanlığı ile “sorunu” olduğunu bilmeyen yoktur. 
Biliyorsunuz! 

Kimin Yunanlı, kimin Türk, kimin yabancı olacağını kendileri değil, bürokratlar, devlet yetkilileri tayin ediyor. Tıpkı, “Batı Trakya’da Türk yoktur.” tezinde olduğu gibi. 

Diğer yandan Arnavutluk, Gürcistan ve hatta bir çok Afrika ülkesinden kendi branşlarında çok başarılı olan sporcuları hemen sadece Yunan vatandaşı değil, (Hele hele eğer Hıristiyan iseler) Yunan ilan edebiliyorlar. 

Şaşırmayın… Bu memlekette “demokrasi” böyle işliyor.

Halterci Kahi Kahiaşvili, Mirela Manjani, Sofoklis Schortanitis, Antetokounmpo kardeşler gibi bir çok başarılı sporcu hemen Yunan vatandaşlığına alınıp Yunan ilan ediliyor. Varsın onlar Yunan olsunlar! En azından sporda başarılı ve örnek olabilsinler.

Neyse! Şimdi konumuz bu değil! 

Şimdi, her iki ülkede “ortak” sayılabilecek spora olan düşkünlük ve “vandalism”e varacak kadar korkutucu ve tehlikeli gelişmelere bir göz atalım. 

Yunanistan uzun yıllardan beri holiganizm ile mücadele ediyor. Fanatik taraftarların ölümlerle sonuçlanan ataklarının ardı arkası kesilmiyor. Saha içindeki vahşeti bir nebze kontrol altına alalım derken, stadın etrafında ve büyük şehirlerin ara sokaklarındaki taraftarlarası kavgalar ve taraftar-polis çatışmaları bir türlü durdurulamıyor. 

Birkaç gün önce bir voleybol maçı öncesi taraftarların polisle çatışması sonucu bir polis ağır yaralanarak hastaneye kaldırdı. Durumunun da ciddiyetini koruduğu belirtiliyor. 
Olayı herkes kınıyor, suçu herkes birbirine atmaya çalışıyor, ama durum bir türlü düzeltilemiyor. Taraftarlar polisten şikayetçi, polis taraftarlardan. Takımlar, hakemlerden. Kısacası herkes haklı! 

Ama olan o gencecik insanlara oluyor. 

Yazık, yazık hem de çok yazık. 

İlk değil ve kanımızca belki de son olmayacak (inşallah olur) son polis saldırısı olayından sonra Yunanistan Futbol Federasyonu maçların 12 Şubat 2024’e kadar seyircisiz oynanacağını duyurdu. Neredeyse iki buçuk aylık bir süre. 

Temennimiz odur ki, bu iki buçuk ay zarfında bir daha bu tür olayların yaşanmasına müsade etmeyecek köklü ve ciddi tedbirler alınır.

Tam Yunanistan’daki sporda yaşanan kötü gelişmeleri takip ederken, Bir “yumruk” da Türkiye’den geldi. 

Ankaragücü-Rizespor maçı sonunda Ankaragücü başkanı Faruk Koca, maçın hakemi Halil Umut Meler’e  stadın ortasında, binlerce seyincinin önünde ve milyonlarca televizyon izleyicisinin gözü önünde yumruk attı. Hakem Meler, yere yığıldı. O esnada başkaları da yerde kendisini korumaya çalışan hakemi tekmelemeye devam etti. 
Faruk Koca’nın hakeme attığı o yumruk, Türk sporuna atılan bir “yumruk” olarak kabul edildi. 

Maçlar süresiz iptal edildi. Olaya karışan başkan dahil üç kişi tutuklandı. 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan tutun, ilgili bir çok bakan açıklama yaptı, kınama yayımladı. TFF, bu konuda radikal kararların alınacağını ilan etti. Kısacası Türkiye’deki spor camiası hareketli saatler yaşıyor ve öyle görünüyor ki, hareketli günler de yaşanacak. Tabii ki bir kulüp başkanının “maganda” gibi bir hakeme saldırmasını biz de kınıyoruz. Verilecek cezaları ve alınacak tedbirleri de merakla bekliyoruz. Spor terörü artık son bulmalı. 

Her iki ülkede de köklü tedbirlerin alınması, sporun dostluk, kardeşlik ve barış çerçevesinde devam etmesi dileğiyle…

Kötü olaylarda değil, iyiliklerdeki benzerlikleri ve olumlu gelişmeleri bu satırlara aktarmak umuduyla…