Alman Parlamento Seçimlerinin Yankıları
Amerika Birleşik Devletlerinde seçim heyecanının sürdüğü günlerde ülke içerisindeki fikir ve anlayış çatışmalarının yanı sıra, sınır dışında olası seçim sonuçla
Amerika Birleşik Devletlerinde seçim heyecanının sürdüğü günlerde ülke içerisindeki fikir ve anlayış çatışmalarının yanı sıra, sınır dışında olası seçim sonuçlarının yankıları ile çalkalanıyordu. Dünyanın geri kalanı, Japon hükümeti mesela, seçim sonuçları sonunda devam edecek olan bir ABD desteği konusunda umutlarını yitirip yitirmeme arasında gidip gelirken, ABD başkanlığı seçimlerinin kendileri için ne tür sonuçlar doğuracağı konusunda tartışmalar yaşanıyordu.
Anlaşılan bildiğimiz şekliyle sınırlar sadece fikir, iş gücü ve bu bağlamda liberal bir yapıya açık olmakla kalmıyor, seçim sonuçlarının etkilerinin de dünya üzerine yayılıp çeşitli sonuçların doğmasına sebebiyet veriyor.
24 Eylül Federal Almanya Cumhuriyeti Parlamento seçimleri de bu bağlamda sadece Alman halkı için önem taşımakla kalmıyor, Avrupa Birliği politikasının nasıl şekilleneceğine dair de enteresan tartışmaların oluşmasına ve bu politikaya bağlı hale gelmiş ülkelerin geleceği için dönüm noktası halini almış durumda.
Parlamentoya taze seçim sonuçları ile girmeye hak kazanmış olan temsilci sayısı ile 709 (2013 seçim sonuçlarına göre parlamentoya yerleşen Milletvekili 631) Milletvekili sayısına ulaşan Alman Parlamentosu, dünyanın en büyük ikinci parlamentosunu (1. Çin Halk Cumhuriyeti Parlamentosu) oluşturmak bir yana, Avrupa topraklarının da Ekonomi-Politika bağlamında en güçlü parlamentosunu oluşturuyor. Sona ermiş olan dönemin baskın partisi olan CDU/CSU (Almanya Hristiyan Demokratlar Birliği) üstün eli bir önceki seçimlere oranla büyük bir oy kaybıyla oluşturuyor olsa da, tek başına hükümet kuramayacak kadar zayıf kalıyor.
Bütün parmaklar bir koalisyon hükümetini gösterse de bu hükümetin nasıl oluşturulacağı, bakanlıkların nasıl dağılacağı konusunda büyük bir tartışma başlamış durumda. Almanlar ve seyirci dünya tarafından hükümetin kurulma süreci heyecanla takip edilirken, parlamentonun yeni partilerinden biri olan AfD (Almanya için Alternatifler) politik çizgisi, söylemleri ve parti içi çalkantıları ile dikkatleri üzerine çekiyor.
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa'nın içine girdiği ekonomik kriz ve Ortadoğu'da yaşanan insani krizin de etkisi ile son yıllarda Avrupa'da yükselişe gecen Aşırı Sağcı güçler Alman parlamentosunda da AfD ismi altında yer bulmuş, Almanların 21. yy.'da geçmişleri ile tekrar yüzleşip dünyanın tepkisini çekmesine yol açmıştır.
%12,6 gibi bir oy oranıyla Alman parlamentosuna 94 vekil ile en güçlü 3. parti olarak yerleşen AfD kimi vatandaşlar ve politikacılar tarafından sert bir dille eleştirilirken, halktan önemli bir görev aldıklarını ve bu bağlamda söylemleri ve programları doğrultusunda Almanya'yı tekrar Almanlar için geri alacaklarını iddia eden parti yöneticileri ve yandaşları arasında seçim kutlamaları devam ediyor. Yabancı düşmanlığı ile bilinen partinin ilk açıklamalarında savaş göçmenlerine karşı oldukları büyük harflerle belirtilirken, İsrail devletinin devamı, halkının bağımsızlığı ve güvenliği söz konusu olunca Almanların askeri olarak aktif bir şekilde İsrail'in yardımına koşması gerektiği konusunda açıklamalarda bulunuldu.
Avrupa'nın en önemli yumuşak güçlerinden olan Almanya bu yönüyle AB`nin geleceğine önemli bir oranda yön verirken, bu yönün hangi şekilde belirleneceği konusunda önemli bir adım olan Alman Hükümetinin nasıl şekilleneceği konusu ise tartışılan bir mesele. Koalisyon hükümetinin büyük bir ihtimalle Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU/CSU), Yeşiller (Die Grünen) ve FDP (Hür Demokratik Parti) arasında şekilleneceği konusunda söylentiler hız kazanırken, bu üç partinin Avrupa'yı ve dünyayı, ekonomik ve sosyal hayatı derinden etkileyecek konular üzerinde nasıl bir fikir birliğine varacakları konusunda tartışmalar alevlenmiş durumda. Almanya´ya resmi olarak alınacak göçmenlerin sayısı, vergilendirme ve enerji politikası konusunda nasıl bir yol izleneceği, partilerin bu bağlamda neleri değiştirip neleri sabit bırakmak isteyeceği konusu, kurulmak üzere olan hükümetin de temel tartışma konularını oluşturmakta.
Muhalefetin, demokrasinin temel yapı taşı olduğunu, halktan aldığı seçim sonucu mesajının bu yönde olması sebebiyle de koalisyon hükümetine karşı muhalefet yapacağını belirten Almanya Sosyal Demokratlar Partisi (SPD) ise ilk yaptığı açıklamalarda koalisyon hükümetine katılmak gibi bir politika izlemeyeceğini belirtti.
EKONOMİDEKİ YANSIMALAR
Yeni hükümetin nasıl oluşacağı ve kimin hangi göreve getirileceği tartışmaları sürerken, Avrupa'yı en çok ilgilendiren mesele olan ekonomi meselesinin ise nasıl ve kimin tarafından yönetileceği tartışma konusu. 2009´dan beri ülkenin en önemli bakanlıklarından biri olan Ekonomi Bakanlığı kendisine teslim edilen Wolfgang Scheuble bu bağlamda sessizliğini korurken, kendisini Ekonomi bakanı yerine Parlamento başkanı olarak görmek isteyen partililerin sesi gittikçe yükseliyor.
Olası koalisyon hükümetinin ortaklarından biri olacak olan FDP´nin kurtarma ve Euro yardım paketlerine kritik bakış acısı ise ortalığın kızışmasına sebebiyet verirken, koalisyon pazarlıklarında Ekonomi Bakanlığı koltuğunun kendilerine verilmesi gerektiği konusunda direteceğini belirtip makamın kendileri için önemini açıkça belli etmişti. Kapalı kapılar ardında tecrübelerinden dolayı FDP`li Warner Heuer bu makamla anılırken, Heuer`in uluslararası arenada Scheuble gibi etkili bir isim olup olmayacağı tartışılan konular arasında.