Asayiş berkemal değil be komutanım...
“Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim, bir boyunduruktan kaçıp kurtulduğunu değil! Boyunduruktan kurtulmaya layık biri misin sen, o
Köşe Yazıları
10 Mart 2016
“Özgür mü diyorsun kendine? Sana hükmeden düşünceni duymak isterim, bir boyunduruktan kaçıp kurtulduğunu değil! Boyunduruktan kurtulmaya layık biri misin sen, onu duymak isterim? Çünkü köleliklerini atarken, son değerlerini de attılar niceleri…” Nietzsche
Bu sözden sonra insanın aklına horozla tilki hikayesi geliyor nedense. Kümesin içinde gizli gizli beslenen genç horozla, mısır tanelerini günden güne arttıran tilki geliyor hemen akıllara. Tilki yemleri arttırdıkça korkusu azalan tavuklar ve sonunda mısır tanelerini takip ederek tilkinin mağarasına kadar ulaşan bir zihniyet.
Aza kanaat etmeyen ve bilge horozu dinlemeyip mısır taneleriyle aldatılan bu tavuklar gibi olduk hepimiz. Tilkinin mağarasına doğru adım adım ilerlemekte ve yarınları düşünmeden bugünü iyi yaşamaya çalışan tavuklar gibi hemde.
Artık günlük yaşıyor, doğrunun yanında değil, güçlünün yanında olmaya çalışıyoruz. Televizyonla başlatılan beyin yıkama operasyonları internet sosyal ağları ile devam etmekte.
Şimdi bir de eğitim ve dinimizi ele geçirmeye çalışan, fakat bunu yapmak için sessizce ve kurnazca çalışan bir derin devlet yapılandırılması ile karşı karşıyayız.
Dikkat buyurun, seneler önce okullarımızdaki öğretmenleri artık devlet ödeyecek müjdesiyle sevinen bizler, yaptığımız yanlışı daha sonraları anladık. Ama o dönemlerde devlet tarafından ödenek sağlanmasının bizim cebimize yarar sağlayacağını düşünürken, fikirlerimizi kişiselleştirdiklerinin bile farkına varamadık. Böylelikle onlar, Osmanlı’dan miras kalan ve öğretmen ve hocaların ödenmeleri ve cemaat binalarının onarımı için kullanılması gereken vakıf mallarını, talan etme çabalarındaydılar. Cemaati istedikleri gibi yönetebilmek için kendi adamlarını tayin ederken, vakıf mallarının her yerde olmasa da, bir çok bölgemizde el değiştirdiği veya değiş tokuşa uğradığı aşikardır. Neticede uzun vadede baktığımızda, bunu beceremeyen bu zihniyet tam da kriz döneminde dine el atmaya karar verdi ki, artık onların tarafında olacak insanlar da çoğalmaya başladı. İki ayrı müftülük olayını lehe çevirmek için başlatılan savaş, artık son bulacak gibi ama, Azınlığın lehine mi yoksa aleyhine mi olacağı şimdilik gizliliğini korumakta. Tabii bu biraz da bizim elimizde.
Biraz eskilere döndüğümüzde, cunta döneminden önce yapılan müftülük seçimlerinde iki ayrı grubun savaş verdiği, daha sonraları ise bu grubun bire düştüğünü görebiliriz. Nitekim ilk naip olarak atanan kişinin kabul etmemesinden sonra, seçim olacak vaadi ile müftü naibi olarak atanan şahsın tam 5 yıl boyunca naib olarak kaldığı ve bu esnada da Azınlık önde gelenlerinin oyuna getirildikleri, apaçık ortaya çıkıyor ki, o dönemin milletvekillerinden Müftüoğlu’nun şikayet dilekçesi sunması bile ters görünüyor. O kadar inandırmışlar seçim olacağına yani. Ve işte 2016'dayız. Hala aynı tas aynı hamam. Aradan geçen tam 26 sene ve şimdi gelinen bu hal.
Yunan basını Hacıosman’ı müftü yaparken, cemaat kendi içinde yapılanmaya ve farklı isimlerle yönetime hazırlandığı haberlerini alıyoruz. Bu bilinmezlerin yanında devlet baba da Selanik Aristotelio Üniversitesinde İslam Dini için ayrı bir bölüm açmaya hazırlanıyor. Bir taraftan 240 imam yasası kahramanları, diğer taraftan camiler için yetiştirilecek bilgili ve modern din görevlileri. Biraz toparlamak gerekiyorsa, gördüğümüz o ki gelecekte yaşanacak olanlar Azınlık için tam bir kördüğüm.
Senelerden beri atanmışın yanında seçilmişe de izin veren bir zihniyet, şimdilerde, bugüne kadar yaşanılanların anafikrini çıkarmaya çalışıyor. Bunlar da neymiş demeyin? Bunların içinde bugüne kadar brirbirine sokulan imamlarla, müslümanın gözünde dini itibarsızlaştırmak var, çalışmadan daha fazla para vermekle, din görevlilerine olan güveni sarsmak var, 240 imam yasası dahilinde bu görev için atanan değerli veya değersiz kişilerin, az iş ile çok para alıyor düşüncesini işinin ehli olan ağır toplara yaymak ve kendi grupları içinde güvensizlik yaratmak var. Selanik üniversitesinde açılması beklenen yeni bölümden mezun olacak kişilerin belki de ileride tüm azınlık camilerine atanacak kişiler olması var. Daha da bilmediğimiz uzun vadede karşımıza çıkabilecek kimbilir daha neler var. Minareyi çalarken kılıfını hazırlamak diye buna derler işte. Sırasıyla ele alacak olursak, yapılanların neden yapıldığı ve asıl sebeplerin neler olabileceği konusunda da biraz kendimizi aydınlatmış oluruz.
- Müftülük seçimi yapılacak diye atanan naip ile 5 yıl gibi uzun bir süre Azınlık önde gelenlerinin hiçbir şey yapmadan geciktirilmeleri: Buradan ortaya çıkan, seçilmiş ve atanmış müftülüklerdi.
- Azınlık okullarında öğretmenlerin devlet tarafından ödenme kararı: Söpadan mezun ve Yunanca ders almış kişilerin okullarımıza atanması ve Türkiye mezunu kişilerin değişik entrikalarla öğretmenlikten uzaklaştırılmaları. Kısacası Osmanlı’dan kalan mirasın ve o mirasın vakıf mallarıyla Azınlığa verilen gücün yavaş yavaş yok edilmesiydi.
- Seçilmiş müftülüklere fazla kafa tutulmaması: Böylelikle o taraftan bu tarafa geçen imamların, imanlarının zayıflatılması ve paraya daha fazla önem vermelerinin sağlanması.
- 240 imam yasasıyla kazanımları: Bu kriz döneminde ödenek sağlanan bu insanların senden daha iyi bir hayata sahip olduğunu gördükten sonra insanların ikileme düşürülmesi ve ileride doğacak olan ihtimalleri, vebalini düşünmeden daha ciddi bir şekilde göz önünde bulundurabilmeleri ve kendi okullarından başlayan Yunanca din eğitimini, Hristiyanlığı da baz alarak öğretmeleri. Bu kişileri diğerlerinin gözünde daha güçlü yapabilmek için de, onlara muhtaç olunması gerekliliği. Mesela hac turizmi ve Yunanistan’daki kontenjanın bir kısmının onlara verilmesi v.b.
- Aristotelio Üniversitesi'nde açmak istedikleri bölümde yetiştirilecek öğrencilerle: İslam dininde köklü bir değişkliğe gidilebilmesi, hatta o bölüm açılırken, orada okuyacak olan kişilerin sadece ‘’Batı Trakya Azınlığına mensup kişiler olacaktır!’’ ibaresi yer almadığında, İslam dinini öğrenmek için orada okumak isteyenlerin farklı bir dine mensup kişilerin olabileceği, nitekim uzun vadeye bunları yaydığımızda, yavaş yavaş sindirme eylemlerinin başarıya ulaştığını görmemek elde değil. Ama daha önce de söylediğimiz gibi, yavaş yavaş, sindire sindire. Çünkü sonuçta tüm bu yapılanların bize artık zararsızmış gibi gelmesi ve herşeyi normal bulmamız, bizleri başka problemlerle avutmakla ve her şeyin zaman aşımına uğramasıyla gerçekleşir ki, bunu da devlet çok güzel becerebiliyor.
Yani asayiş berkemal gibi gösterilenler hiç de berkemal değil değerli okurlarım.
Gel de anma Şeyh Rıza Efendi’yi:
Katl-i mehbü eşkiyadan millet oldu payimal,
Emn-ü asayiş yine elhamdülillah berkemal.
Daha söylenecekler çok belki de sayfalar yetmiyor, zaman yetişmiyor. Ben bu hafta Gandi'nin bir yazısıyla bitirmek istiyorum yazımı…
Gandi’nin 7 ölümcül günah listesi vardı.
-İlkesiz siyaset
-Emeksiz zenginlik
-Vicdansız haz
-Niteliksiz bilgi
-Ahlaksız ticaret
-İnsaniyetsiz bilim
-Özverisiz ibadet
Kısacası perdenin arkasındaki adamların istediği en son şey, bilinçlenmiş ve düşünme yetkisine sahip bir toplum. Bu yüzden ki sürekli olarak düzmece bir yaşam; din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor. İlginizi dağıtmak ve sizi her şeyden habersiz bırakmak istiyorlar. Ve gerçekten de bu işi iyi beceriyorlar.
Bu işi ne olur artık biz de iyi yapmasını öğrenelim ve de en kısa zamanda karşı koyma taktiklerini birlikte öğrenelim...
Şimdilik Hoşça kalın Dostça kalın…
Bu sözden sonra insanın aklına horozla tilki hikayesi geliyor nedense. Kümesin içinde gizli gizli beslenen genç horozla, mısır tanelerini günden güne arttıran tilki geliyor hemen akıllara. Tilki yemleri arttırdıkça korkusu azalan tavuklar ve sonunda mısır tanelerini takip ederek tilkinin mağarasına kadar ulaşan bir zihniyet.
Aza kanaat etmeyen ve bilge horozu dinlemeyip mısır taneleriyle aldatılan bu tavuklar gibi olduk hepimiz. Tilkinin mağarasına doğru adım adım ilerlemekte ve yarınları düşünmeden bugünü iyi yaşamaya çalışan tavuklar gibi hemde.
Artık günlük yaşıyor, doğrunun yanında değil, güçlünün yanında olmaya çalışıyoruz. Televizyonla başlatılan beyin yıkama operasyonları internet sosyal ağları ile devam etmekte.
Şimdi bir de eğitim ve dinimizi ele geçirmeye çalışan, fakat bunu yapmak için sessizce ve kurnazca çalışan bir derin devlet yapılandırılması ile karşı karşıyayız.
Dikkat buyurun, seneler önce okullarımızdaki öğretmenleri artık devlet ödeyecek müjdesiyle sevinen bizler, yaptığımız yanlışı daha sonraları anladık. Ama o dönemlerde devlet tarafından ödenek sağlanmasının bizim cebimize yarar sağlayacağını düşünürken, fikirlerimizi kişiselleştirdiklerinin bile farkına varamadık. Böylelikle onlar, Osmanlı’dan miras kalan ve öğretmen ve hocaların ödenmeleri ve cemaat binalarının onarımı için kullanılması gereken vakıf mallarını, talan etme çabalarındaydılar. Cemaati istedikleri gibi yönetebilmek için kendi adamlarını tayin ederken, vakıf mallarının her yerde olmasa da, bir çok bölgemizde el değiştirdiği veya değiş tokuşa uğradığı aşikardır. Neticede uzun vadede baktığımızda, bunu beceremeyen bu zihniyet tam da kriz döneminde dine el atmaya karar verdi ki, artık onların tarafında olacak insanlar da çoğalmaya başladı. İki ayrı müftülük olayını lehe çevirmek için başlatılan savaş, artık son bulacak gibi ama, Azınlığın lehine mi yoksa aleyhine mi olacağı şimdilik gizliliğini korumakta. Tabii bu biraz da bizim elimizde.
Biraz eskilere döndüğümüzde, cunta döneminden önce yapılan müftülük seçimlerinde iki ayrı grubun savaş verdiği, daha sonraları ise bu grubun bire düştüğünü görebiliriz. Nitekim ilk naip olarak atanan kişinin kabul etmemesinden sonra, seçim olacak vaadi ile müftü naibi olarak atanan şahsın tam 5 yıl boyunca naib olarak kaldığı ve bu esnada da Azınlık önde gelenlerinin oyuna getirildikleri, apaçık ortaya çıkıyor ki, o dönemin milletvekillerinden Müftüoğlu’nun şikayet dilekçesi sunması bile ters görünüyor. O kadar inandırmışlar seçim olacağına yani. Ve işte 2016'dayız. Hala aynı tas aynı hamam. Aradan geçen tam 26 sene ve şimdi gelinen bu hal.
Yunan basını Hacıosman’ı müftü yaparken, cemaat kendi içinde yapılanmaya ve farklı isimlerle yönetime hazırlandığı haberlerini alıyoruz. Bu bilinmezlerin yanında devlet baba da Selanik Aristotelio Üniversitesinde İslam Dini için ayrı bir bölüm açmaya hazırlanıyor. Bir taraftan 240 imam yasası kahramanları, diğer taraftan camiler için yetiştirilecek bilgili ve modern din görevlileri. Biraz toparlamak gerekiyorsa, gördüğümüz o ki gelecekte yaşanacak olanlar Azınlık için tam bir kördüğüm.
Senelerden beri atanmışın yanında seçilmişe de izin veren bir zihniyet, şimdilerde, bugüne kadar yaşanılanların anafikrini çıkarmaya çalışıyor. Bunlar da neymiş demeyin? Bunların içinde bugüne kadar brirbirine sokulan imamlarla, müslümanın gözünde dini itibarsızlaştırmak var, çalışmadan daha fazla para vermekle, din görevlilerine olan güveni sarsmak var, 240 imam yasası dahilinde bu görev için atanan değerli veya değersiz kişilerin, az iş ile çok para alıyor düşüncesini işinin ehli olan ağır toplara yaymak ve kendi grupları içinde güvensizlik yaratmak var. Selanik üniversitesinde açılması beklenen yeni bölümden mezun olacak kişilerin belki de ileride tüm azınlık camilerine atanacak kişiler olması var. Daha da bilmediğimiz uzun vadede karşımıza çıkabilecek kimbilir daha neler var. Minareyi çalarken kılıfını hazırlamak diye buna derler işte. Sırasıyla ele alacak olursak, yapılanların neden yapıldığı ve asıl sebeplerin neler olabileceği konusunda da biraz kendimizi aydınlatmış oluruz.
- Müftülük seçimi yapılacak diye atanan naip ile 5 yıl gibi uzun bir süre Azınlık önde gelenlerinin hiçbir şey yapmadan geciktirilmeleri: Buradan ortaya çıkan, seçilmiş ve atanmış müftülüklerdi.
- Azınlık okullarında öğretmenlerin devlet tarafından ödenme kararı: Söpadan mezun ve Yunanca ders almış kişilerin okullarımıza atanması ve Türkiye mezunu kişilerin değişik entrikalarla öğretmenlikten uzaklaştırılmaları. Kısacası Osmanlı’dan kalan mirasın ve o mirasın vakıf mallarıyla Azınlığa verilen gücün yavaş yavaş yok edilmesiydi.
- Seçilmiş müftülüklere fazla kafa tutulmaması: Böylelikle o taraftan bu tarafa geçen imamların, imanlarının zayıflatılması ve paraya daha fazla önem vermelerinin sağlanması.
- 240 imam yasasıyla kazanımları: Bu kriz döneminde ödenek sağlanan bu insanların senden daha iyi bir hayata sahip olduğunu gördükten sonra insanların ikileme düşürülmesi ve ileride doğacak olan ihtimalleri, vebalini düşünmeden daha ciddi bir şekilde göz önünde bulundurabilmeleri ve kendi okullarından başlayan Yunanca din eğitimini, Hristiyanlığı da baz alarak öğretmeleri. Bu kişileri diğerlerinin gözünde daha güçlü yapabilmek için de, onlara muhtaç olunması gerekliliği. Mesela hac turizmi ve Yunanistan’daki kontenjanın bir kısmının onlara verilmesi v.b.
- Aristotelio Üniversitesi'nde açmak istedikleri bölümde yetiştirilecek öğrencilerle: İslam dininde köklü bir değişkliğe gidilebilmesi, hatta o bölüm açılırken, orada okuyacak olan kişilerin sadece ‘’Batı Trakya Azınlığına mensup kişiler olacaktır!’’ ibaresi yer almadığında, İslam dinini öğrenmek için orada okumak isteyenlerin farklı bir dine mensup kişilerin olabileceği, nitekim uzun vadeye bunları yaydığımızda, yavaş yavaş sindirme eylemlerinin başarıya ulaştığını görmemek elde değil. Ama daha önce de söylediğimiz gibi, yavaş yavaş, sindire sindire. Çünkü sonuçta tüm bu yapılanların bize artık zararsızmış gibi gelmesi ve herşeyi normal bulmamız, bizleri başka problemlerle avutmakla ve her şeyin zaman aşımına uğramasıyla gerçekleşir ki, bunu da devlet çok güzel becerebiliyor.
Yani asayiş berkemal gibi gösterilenler hiç de berkemal değil değerli okurlarım.
Gel de anma Şeyh Rıza Efendi’yi:
Katl-i mehbü eşkiyadan millet oldu payimal,
Emn-ü asayiş yine elhamdülillah berkemal.
Daha söylenecekler çok belki de sayfalar yetmiyor, zaman yetişmiyor. Ben bu hafta Gandi'nin bir yazısıyla bitirmek istiyorum yazımı…
Gandi’nin 7 ölümcül günah listesi vardı.
-İlkesiz siyaset
-Emeksiz zenginlik
-Vicdansız haz
-Niteliksiz bilgi
-Ahlaksız ticaret
-İnsaniyetsiz bilim
-Özverisiz ibadet
Kısacası perdenin arkasındaki adamların istediği en son şey, bilinçlenmiş ve düşünme yetkisine sahip bir toplum. Bu yüzden ki sürekli olarak düzmece bir yaşam; din, medya ve eğitim yoluyla bizlere sunuluyor. İlginizi dağıtmak ve sizi her şeyden habersiz bırakmak istiyorlar. Ve gerçekten de bu işi iyi beceriyorlar.
Bu işi ne olur artık biz de iyi yapmasını öğrenelim ve de en kısa zamanda karşı koyma taktiklerini birlikte öğrenelim...
Şimdilik Hoşça kalın Dostça kalın…