Batı Trakya Türklerinin çilesi bitmek bilmiyor
Lozan Antlaşması ile Yunanistan'da azınlık olarak bırakılan biz Batı Trakya Türklerinin çilesi bitmek bilmiyor.
Lozan Antlaşması ile Yunanistan'da azınlık olarak bırakılan biz Batı Trakya Türklerinin çilesi bitmek bilmiyor. Daha doğru bir ifade ile azınlık olarak Yunanistan'a bırakıldıktan beri bitirilmek istenen Batı Trakya Türkleri buna karşı direndiği için bugün halen çile çekmeye devam ediyor.
Lozan'dan beri türlü badireler atlatan Batı Trakya Türkleri, özellikle 1967 cunta idaresinden sonra cuntacı uygulamaları, sinsi asimilasyon politikaları ve uluslararası hukuk tanımaz bir anlayış sürdüren Yunanistan idarelerinin antidemokratik uygulamaları karşısında Lozan'da kendilerine sağlanan azınlık haklarının birçoğundan istifade edemiyorlar.
Yunanistan devletine göre ise Azınlık, Lozan'dan doğan hakların ve özgürlüklerin tadını çıkarıyor. Aslında Yunan idareleri kibarca, “Bu kadarıyla yetinin, bu kadar hak tanıdığımıza şükredin” demeye getiriyorlar. Ancak her geçen gün dalda kalan az sayıda yapraktan birer tane koparılıyor. Azınlık var mı, yok mu, belli olmasın, netice olarak istedikleri bu.
Gelelim bize, Batı Trakya Türk Müslüman Azınlığına. Benim yaşım 46, küçük yaşlardan itibaren günümüzde halen dile getirdiğimiz azınlık sorunlarını dinleyerek ve bunları yaşayarak büyüdüm. İskeçe'deki müftülük olayları ve din özgürlüğümüze vurulan darbeler, 29 Ocak olayları, Sadık Ahmet'in hayatını kaybettiği kaza, İskeçe Türk Birliği davaları, Azınlık eğitimine vurulan darbeler, okullarımızın kapatılması, azınlık basınına açılan davalar, sonradan çıkarılan kanun ve kararnamelerle birçok konuda azınlık haklarının kısıtlanması ve daha zikredebileceğimiz birçok husus. Ben kendimi bildim bileli, belli başlı hususlarda daha önce Batı Trakya Türklerine sağlanmayan vatandaşlık haklarının sağlanması dışında, azınlık hakları noktasında hiçbir gelişme yaşanmadı. Tam aksine azınlık sorunları daha da içinden çıkılmaz bir hale getirildi, azınlık kurumlarının içi boşaltıldı, devlet her yere elini attı ve atmaya devam ediyor. Her gelen yönetim gideni aratmıyor, bir öncekinin bıraktığı yerden Batı Trakya Türklerini bitirmek veya tamamen kontrol altına almak için var gücüyle vurmaya devam ediyor.
Bütün bu hengâmede elbette Batı Trakya Türkleri de kendi mücadelesini veriyor, yapılan haksızlıklara karşı en demokratik yöntemlerle sesini yükseltmeye ve haksızlıkları dile getirmeye çalışıyor. Devlet ile azınlık arasındaki en büyük sorun, devletin azınlık ile hiçbir surette diyaloğa yanaşmaması ve sesine kulak vermemesidir. Devlet, bildiğini okumaya devam ediyor.
Seçim dönemleri yaklaştıkça siyasilerin demokrasi ve özgürlük naraları, maalesef artık kulaklarımızı tırmalamaktan öteye gidemiyor. Son günlerde bölgemize siyasilerin yaptığı ziyaretleri ve Azınlık ile ilgili söylemlerini ele aldığımızda, Batı Trakya Türklerine karşı ne kadar ikiyüzlü olduklarını bir kez daha görme imkânına sahip olduk. Özellikle Çipras ve Papandreu, Azınlığa ve Azınlık Sorunlarına karşı söylemlerinde samimi ve yapıcı bir tutum sergilemeye çalıştılar. Her ikisi de iktidarları döneminde Batı Trakya Türklerinin hakları konusunda eylem olarak daha az, söylem olarak biraz daha fazla yapıcı tutum sergilemeye gayret etmiş olsalar da, onlar da diğerleri gibi hiçbir azınlık sorununa kalıcı bir çözüm getiremediler, bundan sonra da getirebileceklerine inancımız kalmadı. Yunanistan'da Batı Trakya Türklerinin derdine derman olacak, samimi bir şekilde yanımıza oturup bizi dinleyip anlamaya çalışacak bir siyasetçi gelir mi bilemem ama, bu gidişle bu ülkede Müslüman Türk olarak çile çekmeye devam edeceğiz. Görünen yol kılavuz istemez.
Basit bir örnekle sadece eğitim alanında yaşadığımız bir sorun ile konuyu örneklendirmeye gayret edeyim. Bizzat kendim de bu noktada konunun yakından takipçisi olduğum için, İskeçe Azınlık Ortaokulu ve Lisesi'nde yaşanan bina problemini kısaca anlatmaya çalışayım.
Son yıllarda İskeçe Azınlık Ortaokulu ve Lisesine soydaşlarımız büyük rağbet gösteriyor. Çocuklarını her türlü zorluğu göze alarak, fedakârlık göstererek okulumuza kaydediyor. Artan öğrenci sayısıyla okul binası yetersiz kalıyor. Siriza iktidarı döneminde okulun 150 metre ilerisinde bulunan ve mülkiyeti İskeçe Vakıf İdaresi'ne ait olan eski Hürriyet İlkokulu onarılarak 4 derslik daha okula kazandırılmış olsa da, okula rağbetin artması sonucu bu ek bina da yetersiz kaldı. Okulun bodrum katı bölünerek derslikler yapıldı, bahçede bazı bölümler bölünerek dersliğe dönüştürüldü. Fakat bunlar da var olan öğrenci sayısı için yeterli olmadı. Bu sene okula 149 kayıt yapıldı. Orta 1'inci sınıfa gidecek öğrencilerin 6 şube olması öngörülüyordu. Ancak vardiyalı eğitime tabi tutulmalarından dolayı okula öğleden sonra gelmeyi kabul etmeyen veya göze alamayan veliler çocuklarını başka okullara kaydettiler. Netice olarak Orta 1 şubeleri 5'e indi. Daha önceki yıllarda yeni okul binası için her türlü girişimi yapmamıza, son yılların en kalabalık yürüyüşlerinden birini gerçekleştirmemize rağmen devlet nezdinde hiçbir sonuç alınamadı. Son olarak bu yıl İskeçe Belediyesine eski Hürriyet İlkokulu olan okulumuzun ek binasındaki geniş bahçeye prefabrik sınıfların yerleştirilmesi için her türlü müracaat yapılmasına ve soydaş belediye başkan yardımcılarının tüm iyi niyetli gayretlerine rağmen halen bir netice alınamadı. Netice alınacağını da zannetmiyorum.
Bütün bunları niye anlattım biliyor musunuz? Basit bir okul binası meselesinde bile tüm çıkış yollarını kapatıyorlar. Çözüm üretmiyorlar, eskiden tütün deposu olan ve bugün bir tütün deposu olarak dahi kullanılamayacak halde olan bir binanın okul olarak kullanılmasına ve eğitim yapılmasına göz yumuyorlar, bizleri buna mecbur bırakıyorlar, okula olan rağbeti kırmaya çalışıyorlar.
Tabiri caizse ağzımızla kuş tutsak da yine taleplerimize kulak asmıyorlar, iyi niyetimizi suiistimal ediyorlar. Belki belli merciler okul binası ve prefabrik konusundaki taleplerimizle ilgili olarak belediye veya eyalet başkanının bu konudaki yetkilerini kullanmalarına dahi müsaade etmiyorlar. Önümüzde bir duvar var. Hiçbir surette Türk Azınlığı dikkate almayan bir duvar. Azınlığa karşı önyargılı olan ve Batı Trakya Türklerini “milli sorun” olarak gören bir duvar. Zurnanın son deliğinden zehri kimin akıttığını da, bakanlıktaki bir koltuğa yıllarca kâbus gibi çökmüş ve azınlığa çile çektirmekten haz duyan Türk Azınlık karşıtının da kim olduğunu hepimiz biliyoruz. Allah bu ülkeyi bu ve bunun gibilerin şerrinden korusun.
İşte biz Batı Trakya Türkleri olarak ülkemiz Yunanistan'da böyle bir hayat yaşıyoruz. Yaşadığımız çileler ve çektiğimiz sıkıntılar artık bir yaşam tarzı haline geldi. Bizleri bitirmek isteyenler, bizlere çile çektirenler bu yaptıklarından vazgeçseler ve azınlığa samimi davranmaya gayret etseler eminim nefesleri daralır, bunalıma girer ve yapacak başka bir şey bulamazlar. Bu da, onların hayat tarzı… Umarım bu hususta yanılan ben olurum.
Bizler Batı Trakya Türkleri olarak bu ülkede var olmaya devam edeceğiz. Çile çeksek de devam edeceğiz, çekmesek de. Umarız, kin, nefret ve düşmanlık besleyerek, kendi vatandaşını “milli tehlike” olarak görerek bir yere varılamayacağını anlayanlar bir gün çıkacaktır. Bizler hakikatten ve hakkı tutup kaldırmaktan asla vazgeçmeyeceğiz.