Batı'nın Milliyetçilik Oyunu
Milliyetçilik akımı bir ulusun kendini diğer uluslara göre üstün görmesidir. Böyle çürük bir fikrin tüm dünyada egemen olması hiç şüphesiz üzülecek bir durumdur

Milliyetçilik akımı bir ulusun kendini diğer uluslara göre üstün görmesidir. Böyle çürük bir fikrin tüm dünyada egemen olması hiç şüphesiz üzülecek bir durumdur. Günümüz insanları Batı'nın "ayartması" ile bu fikri benimsemiş, böylelikle tekrar Batı'ya karşı kaybetmiştir. Her geçen gün insanlar üzerindeki egemenliğini artıran Batı, bu fikri insanların aklına sokarak kargaşa ortamı oluşturmuş, her zamanki gibi pastadan payını almıştır. Batı'nın milliyetçilik oyunu Osmanlı Devleti'nde de birçok kez farklı ulustan halkın ayaklanmasına neden olmuştur.
Şeytanın çevirdiği en büyük hile herkesin kendisini var olmadığına inandırmaktı.
İnsanlar dayanışma içinde olmazsa dağılıp yok olurlar. Batı bizi bölmeye çalışıyor! Gözümüzü boyuyorlar. Fakat bunu anlamıyoruz. İki farklı ulustan insan yan yana gelince birbirlerine iğrenç varlıklarmış gibi bakıyorlar. Hâlbuki ikisi de insan. İkisi de seviniyor, ağlıyor, şaşırıyor, acıkıyor, özlüyor... Farklı yerlerde doğdular diye onlara farklı şekilde mi muamele göstereceğiz. Bir İngiliz'e güya "modern" insanlığın temsilcisiymiş gibi davranıp O'na sevgi ve saygı gösterileri yaparken, Afrika göçmeni, siyahi birine -aşağılık bir yaratıkmış gibi kaba davranıp, O'ndan mümkün olduğunca uzaklaşmaya mı çalışacağız. Bu asla kabul edilemez bir durumdur.
Batılı devletler yüzyıllar boyunca birçok beldeyi işgal etmişlerdir. Bu işgal ettikleri bölgelerde yaşayan halkları katletmişler ve bu toprakların yer altı kaynaklarını sömürmüşlerdir.
Peki, Batı bu fikri ortaya atarak ne amaçlıyor?
Milliyetçilik ile birlikte etnik gruplar devletlere karşı ayaklanıyor. Ayaklanma ve isyanları bastırmakla uğraşan devlet yönetimi gün geçtikçe zayıflıyor. Kaos ortamı oluşuyor. İnsanların birbirine düşmesi ve kargaşa çıkması tabii ki Batı'nın işine geliyor. İsyanlar bastırılıyor fakat maddi ve manevi zararlar oluşuyor ve etnik gruplar taşımış oldukları potansiyeli kaybetmiyorlar. Böylece her dönem devlet için tehdit oluşturmaya devam ediyorlar.
Fakat batılı güçlerin kısa vadede işgal ettikleri bu topraklarda asker bulundurması uygundu. Lakin bu bölgelerde uzun vadeli olarak asker bulundurmak suretiyle hâkim olmak kolay olmamakla birlikte bir hayli masraflıydı. Zira kendi evlerinde yenik düşen zararlı düşmanlardan olmak istemiyorlardı.
Ancak Avrupalılar buna bir çözüm üretmişlerdi. Bu geliştirdikleri yeni stratejiye göre efendilik ederken, yerlilerin takılan yemin farkına varmayacağı bir ustalıkla dizgini hafif tutma sanatını keşfettiler. Artık dünyaya milliyetçiliği yayacaklardı. Almandan daha Alman ve Rus’tan daha Rus olacaklardı.
Böylece bünyelerinde barındırdıkları farklı milletleri yaşatan dünya üzerindeki mevcut imparatorluklar dağılacaktı. Bilahare kendilerinin ürettikleri milliyetçi liderler çıkaracaklar, onları kendilerine karşı istiklal savaşı veriyormuş gibi gösterecekler ve böylelikle bu liderleri bulundukları memlekette kahraman ve lider yaparak çekileceklerdi.
Netice itibariyle Batılı güçler çekildikleri ülkelerin başına kendi kukla liderlerini bırakarak askeri masraflardan kurtulmuş olacaklardır. Bunun dışında bir taraftan halklar istiklallerini kazandıkları için sevinirlerken diğer taraftan tayin ettikleri bu kukla liderler efendileri ile ticari ve siyasi anlaşmalar imzalayarak memleketlerinin zenginliklerini altın tepsi içinde batılı devletlere sunmuş olacaktı.
Bu taktik strateji ile batılı çekiç güçler bir taşla iki kuş vurmuş olacaklardı.
Lakin bunun gerçekleşmesi için önce imparatorluklar ortadan kaldırılmalıydı. Hatta bu atadıkları sahte kahramanlar da seçimle başa gelip seçimle baştan gitmeliydi.
Çünkü kral veya sultan zenginlik bir güç olduğu için memlekette kendisinden daha zengin birini istemiyordu. Ayrıca bu imparatorluklardaki var olan krallara ve sultanlara borç para verseler bile istediklerini yapmadıktan sonra onları tepe takla aşağıya atma ihtimalleri yoktu.
Hâlbuki cumhuriyette ise seçimle iktidara gelmek isteyen bir kimse bir finansmana ihtiyaç duyacaklar ve dolayısıyla da batılı güçlere yanaşma ihtiyacı duyacaklardır. Seçildiği takdirde ise batılıların taleplerini yerine getirmek mecburiyetinde kalacaklardır. Bilakis batılılar tarafından devrilebileceklerdi. Yani asıl güç akıllı kimselerin elinde olacak fakat halk devleti kendilerinin idare ettiğini düşünecekti.
İnsanlar milletlerine göre değerlendirilemez. Bir Çerkez'in sahip olduğu haklara bir Laz, bir Türk'ün sahip olduğu haklara bir Kürt de sahiptir. Bir Fransız ile bir İngiliz arasında hiçbir fark yoktur. Bir insanın milliyetinden dolayı övünmesi, gururlanması kadar saçma bir şey yoktur. Çünkü kimse kendi milletini seçemez. Kimse rengini seçemez. Kimse dilini seçemez. Kimse ailesini seçemez. Siz hiç boyu uzun olduğu için gurur duyan birini gördünüz mü? Tabii ki görmediniz. Bu çok saçma!
Günümüzde milliyetçilik algısı birçok toplumun kendi inanç ve geleneklerinden uzaklaştırarak bencilliğe yöneltmiştir. Batının yüzyıllardan beri uyguladığı bu algı operasyonu ile Osmanlı imparatorluğu dağılmış ümmet bilinci pasifize edilerek Araplar Türklere, Türkler de Araplara düşman kesilmişlerdir. Ayrıca milliyetçilik İslam dinini şereflendiren aynı zamanda Zülfikar’ın iki ucunu oluşturan Türk ve Arap kavimlerinin ümmet bilincinden Müslüman kimliğinden uzaklaştırmıştır.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı üzerinde yıllardan beri yapılan algı operasyonu nedeniyle ümmet bilincini kaybetmiş ve bu yüzden Batı Trakya Müslüman Türkleri birleştirici unsur olan İslam kimliği altında bir araya gelememektedirler. Bu yüzden Batı Trakya Müslüman Türk toplumu ümmet çatısı altında birleşemediği için kendi aralarında ayrışmaktadır. Bize düşen görev bir zamanlar biz de var olup da unuttuğumuz İslam kimliği altında birleşerek azınlığımızın tek vücut olmasını sağlayarak bir medeniyet inşa etmektir. Fakat bunu yapabilmek için önce ne olduğumuzu ve nereye ait olduğumuzu hatırlamamız gereklidir.