Bazen Haritalar Yalan Söyler
Şaşırmak düşünmeye başlamanın ön şartıdır Yırtılsın inkârın zarı Reddin Seddi yıkılsın İnancın fecri doğsun Ağsın sabah yıldızı gibi ufkumuza Batı ve Doğu bütün
Şaşırmak düşünmeye başlamanın ön şartıdır
Yırtılsın inkârın zarı
Reddin Seddi yıkılsın
İnancın fecri doğsun
Ağsın sabah yıldızı gibi ufkumuza
Batı ve Doğu bütün anlamıyla
Açılsın önümüze bir kitap gibi
(Sezai Karakoç, Fecir devleti)
Dünyaya bakan Avrupa büyük bir güven içinde kıtaları kendi aydınlığıyla taramaktadır (TierriHentsch, Hayali Doğu).
Avrupalılar niçin haritaları dizayn etmişlerdir?
Zira günümüzde kullanmakta olduğumuz küresel coğrafi çatının temelde Avrupa’nın iktidarının haritacılık düzeyinde kutsanması (takdisi) oluşu bir tesadüf değildir. Yüzyıllardır süren emperyalizmin ardından bir zamanlar egemen olan bir metropolün küstah dünya görüşü bugün dünyanın entelektüel donanımı haline gelmiştir. Sömürgeciliğe karşı çıkan ve alternatif bir küresel düzen için yeni vizyonlar imal etmeye kendilerini adamış entelektüeller bile (Avrupa) Avrasya’nın Uzak batısından neşet eden dar kafalı jeo-tarihi kategorilerin koleksiyonuna saplanmış bulurlar kendilerini.
Bugün Avrupa tarihini tartışmak Avrupa toplumunun ne olduğunu tartışmak anlamını içermektedir.
Avrupalıların haritalarını oryantalistler tasarlamışlardır. Çünkü Oryantalistler Avrupa’nın hem dekoderliğini yapmakta hem de Avrupa’yı kodlamaktadır.
Tarihte Avrupa kıtası var mı?
Değerli tarihçi Paul Valeriye Avrupa’yı Asya kıtasının küçük bir burnu yani Batı Asya olarak nitelemektedir. Şayet Avrupa 300 milyonluk nüfusla bir kıta sayılacaksa o zaman 1,5 milyarlık nüfusuyla ve Avrupa’nın yüz ölçümünün daha fazla toprak parçasıyla Çin neden bir kıta sayılmasın. Yoksa Avrupa insanların kafasında oluşturduğu zihinsel bir kıtamıdır.
Tarihi perspektiften baktığımız vakit Boğaz köprüsü Avrupa ve Asya kıtasını birleştiriyor diyorsak bazıları da Ural dağlarını ve Volga nehrini gösteriyorlar. Peki, tarihsel olarak Avrupa’yı bir kıta olarak tasvir edebilir miyiz. Cevabı hayır. Çünkü Avrupa’nın özünü oluşturan Helen kültürü-Hristiyanlık- Roma kültürü- Yahudi felsefesi-Rönesans bunların hangisi Avrupa kıtasına aittir. Roma kültürü Asya kıtasına, kadim Helen kültürü Asya’ya, Yahudi felsefesi Ortadoğu ve Rönesans’ın Temeli de Endülüs ve Ağlebilere dayanmaktadır. Sonuçta tarihsel olarak Avrupa’yı bir kıta olarak değerlendiremeyiz.
Tarih defterlerini karıştırdığımız vakit Kıbrıs 1878'e dek Osmanlı egemenliği altında iken Asya kıtasında bulunmaktaydı aynı zamanda Girit adası da Osmanlı idaresi altında 1908 yılına dek Asya kıtası dâhilindeydi.
Nitekim Kıbrıs 1878 yılında İngilizlerin eline geçişinde Avrupa kıtasına dâhil edildi. Girit adası da 1908 yılında Yunanistan’a bağlandığında Avrupa kıtasına katıldı.
İşin ilginç tarafı Faroe adaları ve İzlanda Atlantik okyanusunda yani Amerika kıtasında bulunmaktaydı. Lakin her ikisi de 20. Yüzyılda Avrupa kıtasına dâhil edildiler.
Özellikle Avustralya 1770 yılına kadar Asya kıtasında bulunulmaktaydı. Bu tarihten sonra Avrupalılar tarafından bağımsız bir kıtaya dönüştürüldü.
Coğrafi açıdan baktığımızda neden Avrasya yani Euro-Asya diyoruz da Asyaavrupa demiyoruz. Çünkü Avrupalılar kendi toprağını bir yarım ada iken bir kıta olarak görüyor da ondan. Bilakis Çin ve Hindistan neden yarım ada olmasın bu iki muazzam devletin Avrupa’dan ne eksiklikleri mevcut.
Avrupalılar insan üzerinde algı operasyonu düzenlemektedir. Zira Batı denildiğinde insanların kafasında sabit bir yer oluşur. Ancak Doğu denildiğinde sabit bir yer akla gelmez. Şu hususa değinmek gereklidir. Neden Japonya uzak doğu, Azerbaycan yakın doğu, Suriye Ortadoğu, olarak nitelendirilmektedir. Niçin İngiltere’yi Uzak batı, Almanya’yı orta batı ve Yunanistan’da Yakın batı olarak isimlendirmeyelim.
Ortadoğu nasıl icat edildi?
1890 yılı haritalarına bakıldığında Ortadoğu’nun Bosna Hersek’ten başladığı gözlemlemekteyiz. Lakin İngiliz askeri teorisyen Alfred Thayer Mahan 1902 yılında Ortadoğu haritası icat ederek Nepal’i ve Tibet’i Ortadoğu’ya dâhil etmiştir.
Üstelik1906 yılında casus Arminus Vamberi Hindistan’ı Ortadoğu’ya dâhil etmiş akabinde birinci dünya savaşından sonra Hindistan’ı Ortadoğu’nun dışına itmiştir.
Bilahare Libya ve Afganistan’da 1918 yılında Ortadoğu’ya dâhil edildiler. Hatta İngilizler 1932 yılında Mısır'ı ve 1939 yılında ise Sudan'ı ve Somali’yi Ortadoğu’ya katmışlardır. Fakat 2. Cihan harbinden sonra Batılılar Somali’yi Ortadoğu’nun dışına iterek yerine Fas, Cezayir ve Tunus’u dâhil ettiler. Hâlbuki Fas İngiltere’den bile daha batıda idi.
Bir ara Kafkasları da Ortadoğu içine almayı hedeflemişler fakat 2 Ortodoks ülke olan Gürcistan ve Ermenistan’ı nereye koyacaklarına karar verememişlerdir. Akdeniz ülkeleri demek istemişler lakin Kuveyt, İran ve Yemen'in Akdenizle alakasını bulamamışlardır.
Avrupalılar Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan ve Rusya’yı 1990'lardan önce Asya kıtasına ait olarak görmekteydiler. Ancak Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra bu devletleri Avrupa kendi kıtasının içine alarak sahiplenmiştir. Hatta İsrail bile Avrupa kıtası dışında olmasına rağmen Asya’da değil de Avrupa kıtasında düzenlenen spor müsabakalarında yer almaktadır. İspanya diktatörü Franco dönemindeki İspanya Avrupa’nın güney doğusu olarak adlandırılarak 1975'te Franco öldükten sonra Avrupa İspanya'yı kucaklamıştır. Aynı durum Portekiz için de geçerlidir.
Kutuplar Kıta sayılır mı?
Bunun dışında Antarktika Kıtasında hiç insan yaşamamasına rağmen Antarktika kıta sayılmaktadır. Fakat 12. Yüzyılda ünlü Arap coğrafyacı İdrisi'nin haritalarında kuzey kutbu Güneyde ve güney kutbu Kuzeyde gösteriliyordu. Avrupa Kuzey Amerika ile Güney Amerika’yı Panama kanalını ikiye ayırarak bir bütün olan Amerika kıtasını iki kıtaya bölmüştür.
Günümüzde her Müslümana düşen görev Tanzimat’tan (1839) günümüze dek bir put gibi üzerimizdeki batı büyüsünün bozulması için batı tarafından zihinlerimize salınan yalanları deşifre etmeyi amaçlayan bir fikir arkeolojisi çalışması yapmaktır. Böylelikle bir zamanlar kaybettiğimiz tarihimizi hatırlayarak gerçek tarihi yazanlardan oluruz. Aksi takdirde biz kendi tarihimizi keşfedemezsek tüm bilim dallarına sızan batılı oryantalistler Tarihi, Sosyolojiyi, coğrafyayı ve Haritacılığı kendi süslü yalanları ile bize ve gelecek nesillere hissettirmeden aşılayacaktır. Böylece biz de önümüze sunulan yalanları sahiplenerek gerçekleri öğrenmekten aciz kalırız.
Zira Ecdadını unutanlar, kaynaksız ırmağa ve köksüz ağaca benzerler (Çin atasözü).
Tarih ve medeniyet cevherimizi keşfettiğimizde işte o zaman tarihin atmış rengi yeniden canlanarak karanlık yerini aydınlığa bırakacaktır.