Devlet Deneme Sistemi: TEZGAHA GETİRMEK
Bir meyveyi veya bir malı tezgaha getirip onu müşteriye beğendirmektir asıl amaç. Balıklar tezgaha geldiğinde canlı gibi görünsün diye ıslatılır, meyveler hem ı
Bir meyveyi veya bir malı tezgaha getirip onu müşteriye beğendirmektir asıl amaç. Balıklar tezgaha geldiğinde canlı gibi görünsün diye ıslatılır, meyveler hem ıslatılır hem de üzerleri parlatılır. Beğendirmektir çünkü tek amaç onu. Satabilmektir.
Biz burdan yola çıkarak, tezgaha getirmek deyimini Azınlığımıza nasıl empoze etmeye çalıştıklarını biraz ele alalım dedik. Devlet deneme sistemi dedik ya.
Tezgahta yine çok kişi tarafından beğenilebilecek mallar var. Ön taraflardakine baktığında, hakikaten göz kamaştırıyor, ama arkadakiler sakat. Onları görebilmek için karıştırmak, hatta yoklamak gerekiyor. Hissetmek gerekiyor. Azınlığımıza diretilirmişcesine kabul ettirilmeye çalışılan bazı kanun veya genelgeler için de arka planda olanları hissedebilmek ve ona göre hareket edebilmek bence en doğrusu. Çünkü adamlar satmasını öğrenmiş, o zaman biz de pazarlık yapmayan bir müşteri değil, kendi yararımız açısından o fiyatları indirebilmek için elimizden geleni yapmak zorundayız.
Tezgaha getirilmek aslında çok anlama gelebilir ama sonuç hep aynıdır. Zarar gören malı tezgaha getiren değil, düşünmeden satın alandır. Satıcının zarar çekebilmesi için o malın tezgahta kalması şarttır. O malı orada bırakabilmek de birlikte karar alınıp onaylamaktan ve uygulamaktan geçer.
Tezgah kelimesi Devlet ve Azınlık kategorisinde bakıldığında "Tertip yaparak tuzağa düşürmek", "karışıklığa getirip kandırmak yani karambole getirmek", "güzel sözcüklerle ikna etmek", "boşu boşuna gürültü ve kargaşa yapıp bu şekilde kabul ettirmek" ve tabii böylelikle de hakimiyetini kabul ettirmektir.
İşte burada malı tezgahta bırakmak deyimi, bu oyunların hepsinin çürümesi anlamına gelir ki, orada da farklı oyunlara gelmemek için milletvekillerimizden kesin sonuç elde etmeleri için ısrarcı olmak lazımdır. Çünkü Yunanistan’da rafa kaldırılan her şey günün birinde yine karşımıza çıkabiliyor.
Neymiş efendim? Duyuru ve anonslarda Türkçe kullanılmayacakmış. Aslında çok komik bir olay ve bu olayla bazı gerçekleri gürültü patırtıya getirip, başka daha büyük oyunların içinde oldukları kanısındayım. Amaç gürültü çıkartıp yan taraftan ilerlemek, en önemlisi de ilerlerken bu küçük deneyimlerle denetimi ele geçirmek ve en nihayetinde halkın sabrını, aklını ve cesaretini sınamak.
Bu konuda yapılmış bir sürü deney vardır aslında. Bunlardan en önemlisi köpekbalığı ve pire ile yapılandır ki, bu deneylerle bu psikolojik olayın sadece hayvanlarda değil insanlarda da geçerli olduğu anlaşılmıştır. Buna kısaca öğrenilmiş çaresizlik yani ümitsizliğe kapılıp kabullenmek denir ki bu geleceğimiz açısından çok zararlıdır.
Öğrenilmiş çaresizlik, organizmanın davranışlarıyla olumsuz bir sonucu kontrol edemeyeceğini öğrenmesinden sonra, davranışlarıyla olumsuz sonucu ortadan kaldırabileceği durumlarda gereken çabayı gösterememesi olarak tanımlanır.
İnsanın yapabileceği bazı şeyleri yapamayacağına inanması, bir işi yapmaya teşebbüs ederken cesaretinin kırılması, kişinin başarısız olmasına neden olur.
İnsanların kendi vatanlarını terk etmekten tutun da, algı operasyonlarıyla farklı şeylere inandırıldıkları bir dünyada yaşıyoruz.
Okullarımız günden güne azalırken, devlet sistemi Azınlık Eğitiminin yetersiz kalabilmesi, veya bunun halk tarafından kabullenilmesi, onlar açısından başarıya giden yol olarak nitelendirilmekte. Bunu becerip Azınlık çocuklarını devlet okullarına yönlendirmeyi becerirlerse, zaten hedeflerine ulaşmış olacaklar. Çünkü buradaki tek sorun, kontrol edebilmek. Eğitimi değil, kendi eğitimi ile insanları ya da daha doğrusu beyinleri kontrol edebilmek.
Onun için mesele göründüğü kadar basit bir şey değil, velilerin veya tüm Azınlık fertlerinin karşı gelmesi sonucunda, bu gibi genelge veya meclisten geçmiş kanunların rafa kaldırılması bir çözüm yolu değil, bunların bir daha karşımıza çıkmaması için savaş verilmeli ki, bu da hali hazırda bulunan milletvekilleri sayesinde gerçekleşebilir. Bu konuda milletvekillerimizin ağırlıkları çok önemlidir, çünkü ağırlıklar dengeyi korur, ağırlıklar, kantarın aynı hizada durmasını sağlar.
Zaten ekonomi alanında bel kemiği çatırdayan halktan sen bazı şeyleri sıraya koymasını bekleyemezsin. Onlar için öncülük belki başka şeylerdedir. Önemli olan o insanlara, bunun gelecekteki fayda veya zararlarını anlatabilmektir. Öyleyse insanımızı, bu deneylerin sonunda maruz kalınabilecek zararlardan korumak için yönlendirmek ve onları temsil eden insanlara karşı, istek ve arzularını nasıl anlatabilecekleri konusunda öncü olmak. Hakkımız olanı istemek ve almak, bize sunulan bir bahşiş gibi değil, bizim hakkımız olan bir şeyi kendi malımız gibi görmekten geçer.
KÜÇÜK BALIKLARI YİYEMEYEN KÖPEKBALIĞI
Araştırmacılar bir köpekbalığını oda büyüklüğündeki bir cam bölmeye koymuşlar. Cam bölmenin diğer tarafında da balıklar var. Köpekbalığı ne tarafa gitse cam bölmeye çarpmış. Bir süre sonra cam bölmeye çarpmamayı öğrenmiş. Çünkü ne kadar uğraştıysa da diğer taraftaki balıklara ulaşamamış. Köpekbalığı 21. günden sonra cam bölmelere hiç çarpmamayı öğrenmiş. Bunun üzerine cam bölmeyi çıkarmışlar. Köpekbalığı oralı bile olmamış. Kendisinin sadece o bölme alanına kadar yüzebileceğini sanıyormuş. Artık diğer balıkları yiyemeyeceğini anlamış ve balıklara dokunamamış. Çünkü köpekbalığı çaresizliği öğrenmiş.
ZIPLAYAN PİRELER
Öğrenilmiş çaresizlikle ilgili psikologlar bir pire deneyi yaparlar. Pirenin ne kadar zıpladığını ölçerler ve 50 cm zıpladığını görürler. Pireyi yüksekliği 30 cm olan cam kavanoza koyarlar. Kavanozun ağzını kapatırlar. Kavanozun altından ısıtırlar. Pire ısındıkça zıplar ve zıpladıkça kapağa çarpar. Bir süre sonra pire kapağa çarpmamak için 29 cm sıçrar, düşer. Ama kapağa çarpmaz. Pire bunu alışkanlık haline getirdikten sonra kavanozun kapağını açarlar. Pire hala 29 cm sıçrıyor. Halbuki eskiden 50 cm sıçrardı. Pire bu deneyle 29 cm'den fazla sıçrayamayacağını öğrenir.
Bu hayvanların durumuna sokulmak istenen Azınlıklar, belki dünyanın her yerinde bu devlet politikalarının oyununa getirilmeye çalışılıyor eyvallah, ama unutmayalım ki bu verilenleri alıp kullanmak veya kabul etmek de yine bizim elimizde…
Bu haftalık bu kadar diyelim ve en iyi günlerin sizlerin olması temennisiyle ufak ufak yanınızdan ayrılalım. Şimdilik, Hoşça kalın Dostça kalın…