Haftanın İçinden Kahve Sohbetleri 172
DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ Dünya, geçtiğimiz Salı günü çocuk hakları gününü kutladı, bazı halk çocuklarını hiçe sayaraktan. Sanki onlar ana kuzusu değil, sanki on
DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜ
Dünya, geçtiğimiz Salı günü çocuk hakları gününü kutladı, bazı halk çocuklarını hiçe sayaraktan. Sanki onlar ana kuzusu değil, sanki onlar can değil. Deve kuşu misali kafalarını toprağa gömmüş dünya liderleri, Gazze’de yaşananları, sanki ünlü ve hayali bir film gibi izliyor sadece. Karar veremiyor, çünkü artık ‘’ bizim Amerika’ya bile ihtiyacımız yok diyen bir İsrail var karşılarında. Obama’nın barış sinyallerini yıkmaya çalışan, kendi seçimlerinde oy toplamaya çalışan bir başkan yüzünden öldüren bir ülke var karşılarında. Tarihin zamanı geldiğinde suçluları cezasız bırakmayacağını bile bile, göz yumuyorlar bu katliama. Necip Fazıl’ın da dediği gibi; ‘’Bunlar yumurtalarını pişirebilmek için bile dünyayı ateşe vermekten çekinmezler’’…
KORKU GERÇEK DÜŞÜNCELERİ GERİ GETİRDİ
Korku dağları bekletir derler ya, yalan. Dağa çıkacak mert kalmadı ki bu memlekette. Öyle olmuş olsaydı bu kriz döneminde haksızlıklara karşı ayaklanırdı, karşı çıkardı. Var mı böyle bir şey? Yok. Bunlar sadece yürüyüşü öğrenmişler, şikâyet etmeyi öğrenmişler ama kurulan bebekler gibi pili bitince susuyorlar. Başka pil koyulunca da bir öncekileri unutup yeni yapılan beyin yıkaması ile, yine yollarda, yine televizyon kanallarında. Yani bu halk televizyona esir düşmüş durumda. 1 Nisan şakası yapıp ta Trakya’da savaş var, Türkiye topraklarımızı işgal etti deseler herkes inanacak yani. O kadar basitleştirmişler bu halkı, o yüzden de zaten istedikleri kanunu istedikleri gibi geçiriyorlar ya meclisten. Yürüyüşler abartıldı mı, at önlerine bir konu otlasınlar. Ama dikkat et daha fazla otlamalarını istiyorsan, Türklerle ilgili bir konu olsun ki, ot için harcadığın para da yerini bulsun…
YENİ DEMOKRASİ DE BUNU İYİ BECERİYOR HANİ
Yanında dost gibi görünüp arkandan kuyunu kazıyor. Seçmeninin kafasına nifak tohumları ekiyor. Yok Obama Yunanistan’a yardım edecekmiş ama Türkiye başbakanı Tayip Erdoğan’ı çok dinliyormuş, o yüzdende memleket tehlikedeymiş, yok Gümülcine Başkonsolosu tehlikeliymiş, sınır dışı edilmesi lazımmış. Yani sonuçta bu milleti kandırabilmek için, her defasında Türk düşmanlığını ortaya atıyorlar, halkın milli duygularıyla oynayıp onları sömürüyorlar. Tabii birkaç tane güçlü yayın organı da onlara istedikleri desteği verdi mi iş tamam. Kısacası sıkıştıklarının her defasında Türk kelimesi onların kurtarıcısı oldu. Bazen iyi niyetle de olsa, çoğu zaman kötü niyetle kullandıkları bu kelime onları çok çıkmazdan kurtardı. Hala da kurtarmaya devam ediyor. Bakın Nea Dimokratia’nın 32 milletvekiline. Çoğu bilmeyerek imzasını atmış olsa bile, sonuçta baştakilerin ekmeğine yağ çaldılar. Kin dolu, düşmanlık dolu yaklaşımları ile Başkonsolos İlhan Şener’i yerinden etmek istiyorlar. Çünkü, diplomatlarla onların onaylamadıkları kişilerin bir araya gelmelerini istemiyorlar. Çünkü, bugüne kadar alıştıkları ve bildikleri azınlık insanları ile çalışmak istiyorlar, konsolosun da bunu yapmasını istiyorlar, yani çift taraflı çalışan satılık kişilerle birlikte olması ve onlarla işbirliği kurması . O zaman emin olun ki ondan iyisi olmayacak. Öyle pat diye girilir mi halkın içine, karışılır mı bu halkın problemlerine, ortak olunur mu üzüntülerine? Dost olunur mu böyle basit insanlarla? Korku hakikaten dağları değil altındaki koltukları bekletirmiş demek ki…Ne olursa olsun yeter ki altlarındaki koltuğun bacakları sağlam olsun o kadar…
TARİHE BİR GÖZ ATALIM
1893 te Yunanistan’da yaşanan krizle birlikte, o dönemin lideri Harilaos Trikupis, Yunanistan’ı yıllar boyu yabancı güçlerin eline bırakacak imzayı atıyor. Bu da yetmiyormuş gibi Yunanistan 1897 de, Türk Yunan savaşında Osmanlı ordularına yenildikten sonra imzalanan antlaşmayla, Osmanlı ordusuna 4 milyon lira ödemek zorunda kalıyor. Parası olmadığından dolayı dış ülkelerden yardım istiyor. Karşılık veren ülkeler Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya, Rusya ve Avusturya. Yunanistan’a o zamanın şartlarına göre 151,3 milyon frank borç para veriliyor. Bunlardan 93,9 milyon frankı Osmanlıya ödenirken diğerleriyle de ekonomik darboğazda bulunan ülke kurtarılmaya çalışılıyor. Düşünün ki o zamanlar 4 milyon lira 94 milyon frank değerindeymiş. Alınan paranın geri ödenebilmesi için o dönemlerde ülkede çıkan ürünlerin karı doğrudan yabancılara gidiyormuş ve bu şekilde Yunanistan tam 81 yıl yani 1978 e kadar ödemeye devam etmiş. İMF de herhalde bu borçların ödenmesiyle dünya üzerinde zorda bulunan ülkelere nasıl yardım edeceğini ve onları nasıl sömüreceğini de öğrenmiş. Nitekim Yunanistan’a 1980 erden sonra başlayan para yardımlarını da iyi değerlendiremeyen ülkenin önde gelenleri, Rabbena ver bana misalini kullanarak kendilerini ve etrafındakileri zengin etmekten başka bir şey yapamamışlar. Kalkınma adına harcanan paralar yenilenlerin yanında belki de samanlıktaki iğneye benzedi. Kolay mı, 81 yıl öde,hem de yemeden, sonra bu fırsat eline geçmiş ve değerlendirme, olur mu? Dikkat buyurun, bu memleketi o zamanlar ele geçiren ve hala ellerinde tutan kişiler 1973 döneminin Papadopulos’unu deviren insanlar. Bu ülkeyi bu hale getirenler o kurtarıcılar, ellerine verilen fırsatları değerlendiremeyenler. Ama yaşadıkları ülke için tabii ki, kendileri için değil. Kendileri için bütün fırsatları değerlendirdiler, demokrasi demokrasi diye diye, hala kafesin içinden dışarıdakilere kendi kanunlarını uygulatmaya ve her defasında son zamlar, son haraçlar deyip milleti kandırmaya çalışıyorlar. Hesap edin ki 1978 den 2009 a ne eder? Tam 31 yıl. Kısacası kendi başına dayanabilmiş ve elindeki imkânları kullanamadan 2009 da yeniden borç bataklığına sürüklenmiş bir Yunanistan’la karşı karşıyayız. Ve bu 31 yıllık süre içerisinde bir bakın başta hangi partiler ve hangi milletvekilleri olmuş?. Yüzde 80 hep aynı yüzler, hep aynı isimler. Kıssadan hisse: Aşırı serbestlik, kullanmasını bilmeyenler için felakettir… Şimdi bir 80 yıl daha geçer mi kendi ayaklarının üstünde durmayı becerinceye kadar, bilinmez…Ama gerçek olan bir şey var ki, komşularına çamur atmaya devam ettiği sürece, onlarla iyi ilişkiler kuramadığı sürece ayaklarının üstünde durma yeteneğini de kaybedeceğe benziyor…
ŞİMDİ ALMAN BELEDİYELERİ İLE KARDEŞLİK KURMA ZAMANI
İçişleri bakanı Stilyanidis’in de ifade ettiği gibi, ‘’Almanya belediyeleri ile kardeşliğinizi ilerletin’’ sözleri her şeyi zaten kendiliğinden anlatıyor. Senelerdir komşu ülkelerin belediyeleri ile gerçekleşen kardeşlikler, karşılıklı hizmet ağları, şimdilerde Almanya’ya kaydırılmaya çalışılıyor. Neden? Çünkü Almanseverler milletvekilleri bir araya toplanıp yeni bir parti kurmaya çalışıyor, daha Avrupai daha Merkel yanlısı. Hatta düşünün bir kere, içişleri bakanlığında bu konuda bir komisyon bile kurulmuş.Ne yapacaksın borçlarını ödeyemedikten sonra insan bazen köle olmaya bile hazır duruma geliyor. İşte şimdi de bu oluyor. Yunanistan bunları kabullenebilecek kıvama getirilmeye çalışılıyor…
Bu haftalık bize ayrılan köşeyi fazlasıyla doldurduk. Hep hayatımızı karartan haberlerle bitirmemek için, yazımızın sonunda, yüzünüzde güzel bir tebessüm bırakabilecek bir fıkra ile bitirmek artık bir alışkanlık haline geldi, ama gördüğüm o ki, sizler için de okumak bir alışkanlık haline gelmiş. O halde buyurun…
Temel 20 senedir Almanya'da yaşıyormuş. Bir gün göçmen bürosuna gidip Almanya'dan kesin dönüş yapacağını söylemiş. Göçmen bürosundaki Almanlar Temel'i tanıyorlar, seviyorlarmış. Sormuşlar ; -"Niye dönüyorsun" diye.
Temel "homoseksüeller yüzünden" demiş.
Bürodakiler şaşırmış; -"Seni rahatsız filan ediyorlarsa hemen bir şikayette bulun, gereğini yaparız. Buradan bu yüzden ayrılmana değmez" demişler.
Temel "beni rahatsız etmiyorlar" demiş.
Bürodakiler yine şaşırmış: -"Peki neden gidiyorsun?"
Temel cevaplamış: "Burada 20 yıl önce homoseksüellik yasaktı, 10 yıl önce serbest oldu, 5 yıl önce de evlenmelerine izin çıktı. Homoseksüellik zorunlu olmadan dönmek istiyorum."
Haftaya görüşünceye dek her şey bugününüzden daha iyi olsun. Hoşça kalın Dostça kalın…