Kadın-erkek ilişkilerinde üstünlük, eşitlik ve tamamlayıcılık
Kadın ve erkek arasında kimsenin reddedemeyeceği bazı farklılıklar (üstünlükler değil) vardır. İnsanoğlunun yaklaşık 200 senelik sanayileşme süreci ise bu farkl

Kadın ve erkek arasında kimsenin reddedemeyeceği bazı farklılıklar (üstünlükler değil) vardır. İnsanoğlunun yaklaşık 200 senelik sanayileşme süreci ise bu farklılıklara yeni anlamlar verilmesine sebep olmuştur. Geleneksel toplumlarda kırda karın tokluğuna yaşayan ailenin tamamı tarlada çalışırdı. Ne zaman ki, Sanayi Devrimi patlak verip, insanlar kırdan kente akın etti işte o zaman, modern insan için kadın ve erkek farklı anlamlar ifade etmeye başladı.
Daha iyi yaşam fırsatları için fabrikalarda çalışmak üzere kente göç eden ailelerde sadece erkekler çalıştırılıyordu. Bundan rahatsız olan kadınlar ise bir sosyal hareket oluşturmuş, kadınların da işgücünde yer alması gerektiğini savunmuştu. Feminizmin doğuş hikayesi aslında böyle.
Daha sonra, insanların 18 saat çalışıp sokakta öldüğü üretim toplumundan refah toplumuna geçişle erkeğin artık rahatladığı gibi kadın da rahatlamıştı, aslında herkes rahatlamıştı, kadına tanınan bir ayrıcalık yoktu. Bu rehavetin getirdiği etkiyle, aslında daha önce işbölümü için sarfedilen eşitlik söylemleri, bu sefer de geleneksel toplumlara karşı sarfedilmekteydi. Halbuki daha dün geleneksel toplumlarda olduğu gibi işbölümünde kadın ve erkeğin eşit olması arzulanmaktaydı.
Bunun ardından bir de eşitlik hakkı istemeyen kadının kendine yabancılaştığı iddia ediliyordu. Halbuki kaçırdıkları bir nokta var, o da eşitlik ve adalet söylemlerinin birbirine zıt olduğudur. Birbirine farklı olan iki kişiyi aynı olmaya zorlamanın adaletle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Bu durumda kadının erkek gibi olmaya, erkeğin de kadın gibi olmaya zorlanması kabul edilemez. Olması gereken, her ikisinin de kendi kimliğiyle hareket etmesidir.
Eşitlik hakkı istemeyen kendine yabancılaşmıştır dediler, peki adalet hakkı istemeyen yabancılaşmamıştır da ne yapmıştır? Kadın neden erkek gibi davranmak zorunda kalsın veya erkek neden kadın gibi davranmak zorunda kalsın? Kaldı ki herkesin eşit olduğu modern dünya erkek üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla aslında eşitlik hakları erkeklerin lehine kadınların aleyhine bir duruma dönüşmüş, dahası eşitlik içerisine eşitsizlik meydana gelmiştir.
Bütün bu tür söylemler aile müessesesini peyderpey yok etmektedir. Tabi bunu kendimize söylemek kolay, bunu gel de ailenin varlığını gereksiz bulanlara anlat. Bunu gereksiz buluyorlar çünkü aile olmak, yani evlenmek, kadın ve erkeğin birbirini tamamlamasıyla mümkün olur. Kadın ve erkek birbirine eşit görüldüğü zaman birbirlerini tamamlamaya da gerek yoktur. Nitekim dünya tarihinde her ne kadar aile kurumunu ortadan kaldırma çabaları olmuş olsa da, bu kısa sürmüş, kısa sürdüğü süre içerisinde de toplumu dağıtmıştır.
O halde kadın veya erkek birbirinden üstün değildir ama birbirine eşit de değildir. Kadın ve erkek iki farklı cinsiyet olup ancak birbirlerini tamamlamalarıyla adalet sağlanmış olur. Birbirlerini tamamlama demişken, günümüzdeki liberal feminist anlayışına da değinmeden olmaz. Kadın erkeğe karışamaz, erkek de kadına karışamaz lafları büyük bir özgürlük idealine hizmet ediyormuş gibi gözükür. Ama gerçekte hizmet ettiği tek şey bireylerin egosudur. Günümüzde birbirine karışılmamasını isteyen çiftlerin özgürlükle ilgili asla gerçek anlamda dertleri yoktur. Tekrar edelim, kadın ve erkek birbirini tamamladığı zaman adaletin sağlanacağı gibi, birbirine karışabildiği zaman da aynı şekilde adalet sağlanacaktır.