Suriye’nin tarihini anlamak, oynanan oyunları keşfetmek demektir
Suriye’nin tarihini doğru bir şekilde okuduğumuzda Suriye üzerinde tarihten günümüze dek oynanan oyunların nedenlerini, sonuçlarını ve günümüzde neler olup bitt
Suriye’nin tarihini doğru bir şekilde okuduğumuzda Suriye üzerinde tarihten günümüze dek oynanan oyunların nedenlerini, sonuçlarını ve günümüzde neler olup bittiğini anlayabiliriz. Akdeniz’in tüm doğu kıyılarını içine alan bölgeyi tanımlamak için kullanılan Suriye coğrafyası ifadesi Asya, Avrupa ve Mısır kökenli eski imparatorlukların doğu-batı, kuzey-güney eksenindeki genişleme hareketlerinde, geçiş yolu üzerinde bulunan stratejik bir bölgeyi işaret etmektedir. İlk defa eski Yunanlılar “üç kıtanın buluştuğu yeri anlatmak için kullandıkları bu isim, 20. yüzyılın başına kadar bugünkü Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin ve İsrail’i içine alan geniş bölgeyi tanımlıyordu. Suriye topraklarının tarihte ilk önem kazanmaya başlaması, MÖ 4000’lerde Mısırlıların Lübnan ve Amanos dağlarını ham madde (Sedir ağacı, altın ve gümüş) kaynağı olarak kullanmalarından sonradır. MÖ 3000’li yıllarda Sümerlerin de benzer amaçlarla bölgeye gelmeleri ve nihayet MÖ 2350’lerde burayı işgal eden Ebla İmparatorluğu ile Suriye, büyük bölgesel güçlerin hem ham madde ve ticaret alanı hem de hesaplaşma sahasına dönüştü. Bir süre sonra Ebla’yı yıkan Akkadların denetimine geçen Suriye bölgesi, tarihi boyunca çok çeşitli medeniyetlerin harmanlandığı bir coğrafya hâline geldi. Mısır, Hitit, Asur ve Kenan medeniyetleri ardından, MÖ 4. yüzyılda Büyük İskender’in gelişiyle Helen kültürüyle tanışan bölge, MS 20 yılında Roma İmparatorluğu’nun sınırlarına dâhil edildi.
Suriye toprakları, 634 yılında İslam’ın bölgeye gelmesi ile daha öncekilerden çok farklı bir medeniyetin etki alanına girdi. İslam dönemi, Suriye’ye iki ayrı yenilik birden getirmişti. Bunlardan ilki yeni bir dinî/sosyal anlayış, ikincisi siyasal bir merkez olma özelliği. Suriye 661 yılında Emevi Devleti’nin kurulmasıyla o güne kadarki 4500 yıllık tarihinde ilk defa siyasi bir merkez hâline gelen ve kendi devletine ev sahipliği yapan Suriye bölgesi, Emeviler döneminde daha öncesinden miras olarak aldığı Yunan ve Roma kültürü ile sahip olduğu Arap geleneğini mükemmel bir şekilde birleştirerek dönemin en güçlü kültürel ve siyasi merkezi oldu. Suriye’nin İslam tarihinde bugün bile önemini koruyan bu kültürel katkısı diğer unsurlarla birleşince kendisinden sonraki medeniyet taşıyıcılarına büyük bir miras bırakmasını sağladı. Selçuklular tarafından Suriye’ye Kutsal topraklara giden güzergâhı haçlılardan korumaları amacıyla Bayır Bucak Türkmenleri yerleştirilmiştir. Bilahare Suriye toprakları Eyyubiler ve Memlükler'in eline geçmiş 1517 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Suriye halkı Osmanlılar döneminde en huzurlu günlerini yaşamıştır. Osmanlı İmparatorluğu Suriye’yi 404 yıl bir vali ile idare etmiştir. Fakat bölge Osmanlı hâkimiyetinden çıktığı vakit meşakkatli ve külfetli günler geçirmeye başlamıştır.
Dünyanın en kadim şehri Suriye’de bulunan Halep şehridir. Zira İbn Abbas'a göre Nuh tufanından sonra yeryüzünde kurulan ilk şehir Cudi şehridir, bilahare ikinci kurulan şehir Halep ve ardından üçüncü kurulan şehir de Şam şehridir. Lakin günümüzde Cudi şehri mevcut olmadığından şu anda dünyanın en eski şehirleri Halep ve Şam’dır. Bilhassa Hz. İbrahim Halep’te bir süre yaşayarak burada Hazreti İbrahim Aleyhisselâm Câmiini inşa etmiştir.
Şam, Arap yarım adasının Kuzey Batı bölgesine verilen addır. Şam kelimesi, Arapça'da sakin hemze ile yazılan الشَأْم (Şem) kelimesi ve üstün harekeli hemze ile yazılan الشَأَم (Şeem) kelimelerinden, lehçelerinden gelmektedir. Onun üçüncü bir lehçesi de hemze ile değil elif ile yazılan الشَام(Şam) kelimesidir. Şam kelimesinin türevleri اليَدُالشُّؤْمِي El-Yed-üş Şumi' den alınmış vesol elanlamına gelmektedir. Böyle bir isim verilmesinin nedeni kıblenin (Kudüs’ün) soluna düşmesinden dolayıdır. Denildiğine göre birbirine yakın birçok köyün bulunması vücuttaki benlere benzetildiğinden bu adı almıştır. Bir başka görüşe göre de bu bölgeye gelen ilk kişi Hazret-i Nuh’un (aleyhisselam) oğlu Sam olduğundan dolayı bu ad verilmiştir. Zira Samın Süryanice adı Şam’dır. Kuranı Kerimde Suriye beldesi bereketli topraklar olarak geçmektedir. Denildiğine göre birbirine yakın birçok köyün bulunması vücuttaki benlere benzetildiğinden bu adı almıştır.
Şam toprakları bereketli topraklardır Kuranı Kerimde beş yerde geçmektedir (İsra Sûresi,1. Ayet,Enbiya Suresi, 71. Ayet, Enbiya Suresi, 81. Ayet, ArafSûresi, 137. Ayetve SebeSuresi, 18. Ayet).
Nitekim Şam şehri Hz. Nuh’un oğlu Sam tarafından inşa edilmiştir. Beni Umeyye (Emevi cami) Camii Hz. Nuh’un oğlu Sam tarafından inşa edildiği rivayet edilmektedir. Daha sonra Aramiler bu yapıyı Hadad tanrısına bağışlamışlar. Doğu Roma imparatoru (Bizans) I. Konstantin döneminde bu tapınak Bazilikaya (galerili veya galerisiz kilise) kiliseye çevrilerek Vaftizci Yahya’ya adanmıştır. Son olarak 715 yılında Emevi hükümdarı I. Velid devrinde Kilisenin yerine büyük bir cami inşa edilmiştir. Hatta Beni Umeyye camiinin avlusunda 12 bin Peygamber gömülüdür. Zamanındaki bir hükümdarın, kendi kızı ile evlenmesine fetva vermediğinden dolayı Hz. Yahya Emevi camiinde Yahudiler tarafından şehit edilmiştir. Caminin kuzey duvarında eklenmiş küçük bir bahçede Selahaddin Eyyubi'nin türbesi bulunmaktadır.780 yılında Şam valisi El Fadıl bin Salih döneminde caminin doğusuna saatli kubbe inşa ettirildi.Bunun dışında Beni Umeyye camiinin Ak minaresi çok değerlidir. Zira Hz. İsa’nın ahir zamanda bu minareye inmesi beklenmektedir. Emevi camiinde Hz. Musa makamı vardır.
Hikâyesi: Kavmi hazreti Musa için, vücudu özürlüdür derlerdi. Bir gün Musa yıkanmak için Nil'e girdi. Çıktığı vakit, hırkasını üzerine koyduğu taşın yürüdüğünü gördü. Hırkasını almak için çırıl çıplak taşın arkasından koştu, şehre girdi. Bütün halk Musa’yı çıplak olarak gördü ve vücudunun kar gibi beyaz ve özürsüz olduğunu anlayarak şüphelerinden pişman oldular.Hazreti Musa taşa 12 asa vurdu. O vakit taş dile gelip; (Ya Musa ben Allah'ın emriyle yürüdüm. Senin vücudunun özürsüz olduğuna şahitlik ettim,) dedi. Musa da (Ey taş, bilemedim. Hele dervişe dervişan) diye özür diledi. Sonra taşın deliğine ip takarak boynuna astı. Şimdi Abdalların boyunlarına astıkları sekel taşı bundan kalmadır. Sonra Musa, Tih sahrasında 40 yıl 300 bin adam ile dolaştı. Gökten Men ve Selva gelirdi. Üzüm, incir, hurma, sirke ve tere gökten iner, karınlarını doyururlardı ama susuz idiler. Hazreti Musa tap vurdu. 12 yerinden su fışkırdı. Böylece susuzluklarını da giderdiler.
Kur’an’ı Kerimde Bakara suresinin 60. Ayetinde Allahüteala şöyle buyurur ki: «Fe kulna'drib biasâkelhacer fefecere tminhüsnetâ aşerete aynen kad âlime ünâsin meşrebehüm.» (Ve hani bir vakitte Mûsa, kavmi için istiskâda bulunmuştu. Biz de, «Asan ile taşa vur,» demiştik (O da vurunca) taştan oniki çeşme fışkırdı. Her zümre kendisinin su alacağı çeşmeyi bildi. (Biz de onlara dedik ki). «Allah Teâlâ'nın rızkından yiyiniz ve içiniz ve yeryüzünde müfsitlerden olarak haddi tecavüz etmeyiniz.»)
Sonra bu taş elden ele geçti. Emevilerden Abdülmelik oğlu Velid'in eline geçti. Bu Ak minare denilen İsa minaresine koydu. Bu minarede iki rekât namaz kılıp dua edenin duası kabul olunur. Cami avlusundaki iki sütunun arasında Hazreti Âdem'in adımı vardır.
Bunların dışında Emevi camiinde Hazreti Muaviye, Harp ibnÜmeyye, Yezid, buna yakın hazreti İkrime, evlâtlarından hazreti Hişam, hazreti Amr, Hazreti Halid, İkinci Muaviye, Mervan bin Hakem, hazreti Mus'ab bin Zübeyr, Abdülmelik oğlu Velid, Abdülmelik oğlu Seyhan, Seyhan oğlu Eyüp, Ömer bin Abdülâziz, Nureddin Zengi, Muaz ibn Cebel, Bilâl Habeşi, Abdullah bin Besendil, Hişam bin Abdülmelik, Elmelikülmuazzam İsa, Kesan kapısında, Şeyh Kennas, Şeyh Sam'un, Şeyh Ahmet Sürûcî, Şeyh İbrahim Havânî, Şeyh Elhan, Şeyh EbûŞa'rî, Şeyh Bekkâr Şeyh Fahreddin Irakî, Gazâlî Paşa (Mısır Çerkes paşalarındandır), Mevlâ Hazreti Hurrem efendi, Şeyhülislâm Taceddin efendi, Şeyh Mehmed Reşidi, Abdullah Belhî, Abdülhalim, Zeynelâbidin Mehmed, Halimi Çelebi (Kastamonuludur), Mevlânâ Acem Hilmi, (Muaviye'yi sevmezmiş. Allahın hikmeti Muaviye'nin kabri yanına gömülüdür). Şeyh NoktacıAli Efendi, Üveys Halveti, Ahmed bin Kazvini, Şeyh Hasan dede, Acem Yahya, Molla Ahmed Hasan Beyzade Çelebi, Defterdar Ebulfadi Şam’daki Beni Umeyye camiinde gömülüdürler.
Suriye’de bulunan Kaysun dağının tepesindeki düzlükte bir yüksek kubbe içinde, Hazreti Muhammed'in taşa tesir etmiş mübarek ayaklarının nakşı vardır. Bu dağda bulunan bir mağara içinde Melikülcevad'ın kabri vardır. Kaysun dağının kuzeyinde Hâbil makamı dedikleri yuvarlak ve kırmızı bir taş vardır. Kabil Hâbil'i o taş ile öldürmüştür. Yine buraya yakın (Açlar mağarası) vardır. Yahudiler kırk Nebiyi buraya hapsetmişler akabinde yedi sene hazin sesleri işitilip kırkı da açlıktan ölüme terk edilmişlerdir. Yine Salihiyye içinde Muhyiddin Arabi'nin merkadi vardır. Suriye’nin Akdeniz kıyısında bulanan Ribve dağı bulunmaktadır. Dağın tepesinde Hazreti İsa’nın havarilerinden gömülüdür. Orada Muaviye bir mescit yaptırmıştır.
Suriye çok stratejik bir noktada bulunmaktadır. Birçok devlet nezdinde Suriye’nin yeri ayrıdır. İlk Hristiyan olan Aramiler bugün Suriye’de yaşamaktadırlar. Antakya’da Ortodoks patrikhanesi bulunması nedeniyle Ortodokslar indinde Suriye mühim bir yerdir. Yahudiler Suriye’yi Tevrat’ta vadedilmiş toprakların bir parçası olarak görmektedir. Ayrıca Şam Şiiler için kutsal bir mekândır. Zira Emevi Camii içerisinde Şiiler için önemli nirengi noktası olan Hz. Hüseyin’in başının bulundurulmasıdır. Suriye’de Süleyman Şah'ın türbesinin ve Cabir kalesinin bulunması Türkiye devleti için Suriye’nin önemini arttırmaktadır. Suriye’deki Baas (Esat) rejimi ve Nusayrilerin Fransa tarafından Türkiye ile Arap âlemi arasındaki iletişimin kesilmesi amacıyla iktidara getirilmişlerdir. Rusya için Suriye tek çözüm yoludur. Zira Rusya Lazkiye’deki askeri üssünü kaybederse Akdeniz’deki hâkimiyeti yani Rusların 1000 yıllık ütopyası olan Akdeniz’e nüfuz etme politikasının çöpe atılması demektir. Aslında Batılılar Suriye’de bir Kürt devleti kurarak Kürtleri Hristiyanların paralı askerleri yapmayı arzulamaktadırlar. Vatikan bu proje için 200 milyar dolar harcamıştır. Bundan dolayı Suriye’de bugün 40.000 Hristiyan gönüllü olarak Esat için savaşmaktadır. Rusya da Moskova Rus Ortodoks kilisesinden izin alarak Suriye’yi bombalamaya başlamıştır. İran bugün Suriye’de Kerbelanın intikamını alma peşindedir. Bundan dolayı İran muhalifleri Yezit olarak görmekte ve muhalifleri Yezit olarak gördüğü için onları öldürürken Hz. Hüseyin’in katillerini öldürürmüş gibi sevinmektedir. İran’ın Suriye’deki Nusayrileri desteklemesinin sebebi şuna dayanmaktadır. <<İran’daki Şiiler yani Caferiler Suriye Alevilerini yani Nusayrileri Şiilerin Gâvuru(Kâfir) olarak addetmektedir lakin bizden çıkan gâvur(Nusayriler) bile Sünnilerden daha manidardırzihniyeti yatmaktadır>>.
Suriye’de hak ile Batılın savaşı yaşanmaktadır şeytanın ordusu Suriye’de toplanmıştır.
Fakat Batılı güçler Müslümanların elinde bulunan bu iki şehri yok etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Çünkü Batılıların Suriye üzerindeki misyonu İslam beldelerinde bulunan medeniyet izlerini silerek İslam devletlerinin tarihi değerleri eserlerini kokuşmuş bir çöp haline dönüştürerek imha(yok) etmektir. Batının vizyonu Avrupa toplumuna medya aracılığıyla İslam topluluklarının medeniyetsiz topluluklar olduğunu lanse etmektir.