Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’in Üçlü Tasnifleri: Üç Tarz-ı Siyaset ve Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak-4
Netice: Akçura ve Gökalp’i Birlikte Düşünmek Kanaatimize göre Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp iki ayrı proje, iki farklı üçlü model kurgulamamışlardır. İlk plânda Y
Netice: Akçura ve Gökalp’i Birlikte Düşünmek
Kanaatimize göre Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp iki ayrı proje, iki farklı üçlü model kurgulamamışlardır. İlk plânda Yusuf Akçura’nın “Batıcılık”, Ziya Gökalp’in ise “Osmanlıcılık” fikrine üçlemelerinde yer vermemesi, Akçura’nın Batılılaşmak/Muâsırlaşmak fikrinin “Üç Tarz-ı Siyaset” başlığı altında topladığı projelerin hepsinde değişen dozajlarda bulunduğunu düşünmesiyle, Gökalp’in de “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak”ı kaleme aldığı dönemde Osmanlıcılık fikrinin varlık zeminini kaybettiğini görmesiyle açıklanabilir ki bu yüzeysel değerlendirme yanlış değildir. Nitekim “Üç Tarz-ı Siyaset”in “Memâlik-i Osmâniyye’de, Garb’dan istifâza ile iktisâb-ı kuvvet ve terakkî arzuları uyanalı, belli başlı üç meslek-i siyasî tasavvur ve ta’kîb edildi sanıyorum…”[1] şeklindeki giriş cümlesi, Akçura’nın siyasî fikirlerin neşet etmesiyle garplılaşma arzuları arasında bağlantı kurarak Muâsırlaşmak fikrini üç siyasî meslek için de başlangıç noktası, dolayısıyla Gökalp’in deyimiyle “aslî bir akide hükmünde” kabul ettiğini göstermektedir. Gökalp de Akçura ile hemen hemen aynı fikirdedir. Üç fikir cereyânı içinde kronolojik olarak ilk sıraya koyduğu, dolayısıyla bir başlangıç noktası olarak kabul ettiği Muâsırlaşmak, Gökalp’e göre “mütefekkirlerce aslî bir akide hükmünde olduğu için, muayyen bir nâşire mâlik değildi. Her mecmûa, her gazete bu fikrin az çok müdâfiiydi.”[2]
Hilmi Ziya Ülken, Ziya Gökalp’in üç fikir cereyânını içtimâiyatçı görüşüyle birleştirdiğini iddia eder[3]. Şahsi kanaatimize göre Gökalp’in üç cereyânı birleştirdiğini söylemek güçtür. Onun sistemi bu mânâda bir sentez veya uzlaşma değildir. Evvelâ Türkçülük ile en uzlaşmaz gibi gözüken Osmanlıcılık, Gökalp tarafından bilinçli bir şekilde ötelenmiş, sistemine dâhil bile edilmemiştir. İkinci olarak İslâmcılık hususunda Gökalp, “İslâm Ümmetçiliği” ve “İslâm Milliyetçiliği” olmak üzere bir ayrıma giderek, “Üç Tarz-ı Siyaset”te “İttihad-ı İslâm” adı altında zikredilen İslâmcılığı, yani İslâm milliyetçiliğini reddetmiştir[4]. Üçüncüsü Muâsırlaşmak’tan kastı ne Tanzimatçıların nede İctihad dergisi etrafından toplanan Batıcıların görüşleri ile benzerlik arz eder. Demek ki Gökalp bir sentez arayışı içerisinde değildir. Onun sisteminde İslâmlaşmak ve Muâsırlaşmak, İslâmcı ve batıcı paradigmaların tezlerinden oldukça farklıdır. Gökalp’in gayesi muasır bir İslâm Türklüğü vücuda getirmektir.
Bu gaye etrafında İslâmlaşma ve muâsırlaşmayı yeniden tanımlamıştır. Muâsırlaşmak, İslâmlaşmak, Türkleşmek şeklindeki klasik kronolojik sırayı tersine çevirerek Türklüğü başa/merkeze alan bir sistemleştirmeye gitmiştir. Belki sistemi üzerinde daha geniş bir mutabakat tesis edebilmek için Akçura kadar keskin olmadığı, İslâmcı ve Batıcı cenahlardan tepki çekmemek yahut onları iknâ etmek gayesiyle daha uzlaşmacı göründüğü söylenebilir ama her halükârda Gökalp’in formülasyonu bir sentez değildir; Türklük merkezli farklı bir modernleşme modeli, yeni bir medeniyet tasavvurudur.
“Üç Tarz-ı Siyaset” ile “Türkleşmek İslâmlaşmak Muâsırlaşmak”ın yayın tarihleri arasındaki dokuz yıllık zaman farkı, iki eser arasındaki muhtevâ farkını tayin eden en büyük amil olmuştur. İlk bakışta dokuz yıl, tarihî hadiselerin değerlendirilmesinde ihmâl edilebilir bir zaman aralığı gibi görünse bile tarihin olağan seyrinden çok daha hızlı aktığı bu süreçte, Osmanlı siyasî ve içtimaî yapısının yaşadığı dönüşüm bir yana, Devletin haritasında husule gelen somut değişiklikler dahi aslında bu iki eser arasındaki dokuz yılın, zannedildiğinden daha uzun olduğunu ikâz etmektedir. Esasen bu iki eser mukayese edilmeye pek müsait değildir; çünkü bir birini tamamlar niteliktedir. Akçura’nın meselenin siyasî, Gökalp’in ise içtimaî yönüyle daha fazla ilgili olduğunu söylemek mümkündür. İki düşünürün çıkış noktası iki farklı sorudur. Yusuf Akçura, bir siyaset bilimci, bir tarihçi olarak Osmanlı Devleti’nin kuvvet kazanması için Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük siyasetlerinden hangisinin faydalı olacağını tartışmaya açmıştır. O devletin dayanacağı ve üzerinden siyaset üretebileceği toplumsal kategoriyi, kimliği aramaktadır. Dolayısıyla bir kimlik siyaseti ve toplumsal bir kategori olmayan Batıcılığı üç siyasî meslek içine dâhil etmemesi gayet anlaşılabilir bir durumdur.“Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak”, “Üç Tarz-ı Siyaset”e göre çok daha farklı şartların ürünüdür. Gökalp’in cevabını aradığı soru, Akçura’yı harekete geçiren sorudan farklıdır. İlk soru artık cavabını bulmuş, 1904 yılında mevcudiyeti henüz müphem bir şekilde hissedilen Türkçülük, bilhassa Balkan Savaşları’ndan sonra Türk aydınlarının büyük bir kısmının, müşterek cevabı hâline gelmiştir[5]. Artık gündemdeki ikinci soru, Türkçülük siyasetinin esaslarının ne olacağı, Türklüğün nasıl tanımlanacağıdır. “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak” bir sosyolog olan Gökalp’in bu ikinci soruya verdiği cevabın manifestosudur. Gökalp, İslâmlaşmayı, İttihad-ı İslâm manâsında değil Türk kimliğinin kurucu bir unsuru olarak algılamaktadır. Türk kimliğine verebileceği bir şeyi olmadığı için Osmanlıcılık bilerek üçlemenin dışında bırakılmıştır. Gaye, muâsır bir İslâm Türklüğü vücuda getirmektir.
Yusuf Akçura’nın da yıllar sonra itiraf ettiği üzere, Türkçülük ve İslâmcılığın kolaylıkla irredentist bir karaktere bürünerek bir dış politika enstrümanı hâline gelebilmesi bir zihin karmaşası yaratarak millî kimliğinin oluşumundaki yerlerinin çoğu zaman ıskalanmasına sebebiyet vermiştir. Akçura’nın tespiti bu noktada çok mühimdir:
“Bugünkü düşünceme göre, bu makalede (Üç Tarz-ı Siyaset’te) mühim bir tahlil noksanı vardır: ‘Türklük Siyaseti’ ile ‘Tevhid-i Etrak’, ‘İslâm Siyaseti’ ile ‘Tevhid veya İttihad-ı İslâm’ birbirlerine karıştırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin dahilen ‘Türklük’ veya ‘İslâm’ siyaseti takip etmesi, haricen ‘Pantürkist’ veya ‘Panislâmist’ olmasını mutlaka icap ettirmez.”[6]
Esasen bu durum, sürekli toprak kayıplarıyla sarsılan Türk aydınlarının psikolojisine uygun düşmektedir. Akçura’nın itirafının, konumuzu ilgilendiren kısmı, dönemin metinlerinde bir ideoloji olarak İslâmcılık’tan mı, yoksa bir din olarak İslâm’dan mı yahut bir kimlik olarak Türklük’ten mi, yoksa bir siyaset tarzı olarak Türkçülük’ten ve Turancılık’tan mı bahsedildiğini ayırt etmenin bazen zannedildiğinden güç olduğudur.
KAYNAKÇA
AKÇURA, Yusuf, “Üç Tarz-ı Siyaset”, (Yeni yazıya aktaran Recep Duymaz), Üç Tarz-ı Siyaset Ve Düşünce Akımları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2004. s. 167-192.
AKÇURAOĞLU Yusuf, “Türkçülük”, Türk Yılı 1928, İstanbul 1928, s. 289-455.
AKÇURAOĞLU Yusuf, “Gökalp Ziya Bey Hakkında Hatıra ve Mülâhazalar”, Türk Yurdu, Tutibay Yayınları, C. 8, Ankara 2001, s. 86-88.
ALİ KEMAL, “Cevabımız”, (Yeni yazıya aktaran: Recep Duymaz), Üç Tarz-ı Siyaset Ve Düşünce Akımları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2004, s. 193-203.
AYDIN, Suavi, Modernleşme ve Milliyetçilik, Gündoğan Yayınları, 2. Basım, İstanbul 2000.
DUYMAZ, Recep, Üç Tarz-ı Siyaset ve Düşünce Akımları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2004.
ERİŞİRGİL, Mehmet Emin, Bir Fikir Adamının Romanı Ziya Gökalp, Nobel Yayın Dağıtım, 3. Baskı, Ankara 2007.
GEORGEON, François, Türk Milliyetçiliği’nin Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935), Çeviren: Alev Er, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1999.
GÖKALP, Ziya, Kitaplar-1, Yayına Hazırlayan: M. Sabri Koz, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2007.
HEYD, Uriel, Türk Ulusçuluğunun Temelleri, Çeviren: Kadir Günay, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2. Baskı, Ankara 2002.
KARAKAŞ, Mehmet, Türk Ulusçuluğunun İnşası, Vadi Yayınları, Ankara 2000.
KÖSOĞLU, Nevzat, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu ve Ziya Gökalp, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005.
MUHAMMETDİN, Rafael, Türkçülüğün Doğuşu ve Gelişimi, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1998.
SAFA, Peyami, Türk İnkılâbına Bakışlar, Ötüken Neşriyat, 5. Basım, İstanbul 1999.
TEMİR, Ahmet, Yusuf Akçura, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, İkinci Baskı, Ankara 1997.
ÜLKEN, Hilmi Ziya, Seçme Eserleri-I Ziya Gökalp, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Gözden Geçirilmiş 1. Baskı, İstanbul 2006.
[1] Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset”, a.g.m, s. 167.
[2] Gökalp, “Üç Cereyân”, a.g.e., s. 45.
[3] Hilmi Ziya Ülken, a.g.e., s. XXI.
[4] “…Türkçülük aynı zamanda İslâmcılıktır. Yalnız Türkçüler İslâm ümmetçisi olmak sûretiyle kendilerini ‘İslâm milliyetçileri’nden ayırt ederler.” Bkz. Gökalp, “Türklüğün Başına Gelenler”, a.g.e., s. 66.
[5] Yusuf Akçura, Balkan Savaşları arefesinde “Üç Tarz-ı Siyaset”i tekrar bastırarak, büyük ihtimâlle ilk soruya daha 1904 yılında verdiği cevabın ne kadar isabetli olduğunu hatırlatmak istemiştir. Akçura, 1908’den itibaren meydana gelen gelişmeleri, Üç Tarz-ı Siyaset’te sarih bir şekilde gördüğünü 1928 yılında da ifade etmiştir. Bakınız: Akçuraoğlu Yusuf, “Türkçülük”, a.g.e., s. 406.
[6] Akçuraoğlu Yusuf, a.g.m., s. 406.