99 yıl Türk düşmanlığı
99 yıl beyin yıkama, 99 yıl Yunanistan’ı korku ile ayakta tutma çabası…
Tarih kitaplarında tarihi değiştirerek halkımı ayakta tutarım, çabalarının yankıları bunlar.
İslam kilisenin önüne geçemez, korkusunun meyveleri bu düşmanlıklar.
Avrupa’ya karşı sözde her şey Batı Trakya’daki Azınlık için, ama gerçekte her şey düzmece.
Hani burada yaşamasak vallahi biz bile inanacağız bütün haklardan yararlandığımıza.
Söylemler farklı eylemler çok farklı.
Baştan alalım isterseniz. Sorularla devam edelim, bakalım kalkıp bir yetkili cevap verecek mi?
Gerçi Atina’dakilerin burada olanlardan haberi sadece gazete ve televizyondan olsa da önemli değil.
- Bu ülkenin vatandaşı olarak yaşayan ve Yunan kimliğini taşıyan bu Azınlık insanından ülkenin Dışişleri’nin sorumlu olması neyi gösterir? Bu, dünyanın başka bir ülkesinde mevcut mu?
- 1923 sonrası Bulgaristan’dan uzak durmak istemesi sebebiyle kendi ülkesi içindeki insanları ta 1995’lere kadar kendi köylerinde hapsetmesi ve ülke sınırlarının içinde özel kimlikle geçilebilen sınır içinde sınır kurması nasıl açıklanabilir? Bu, dünyada başka bir ülkede var mıdır?
- Bulgar korkusu sebebiyle Türkiye’yi dost görüp onunla işbirliği yapmak istemesi ve Albaylar Cuntası’na kadar olan dönemde belediye evrakları, okul diplomalarında Türk kelimesini kullanması, azınlık okulları tabelalarına Türk okulu ismini getirmesi ve tüm bu kuralları bir çırpıda yine kendi isteği ile silip süpürmesi bizim suçumuz mu? Daha önce Türk olarak kabul ettiği bu insanları yine kendi isteği ile Türklükten çıkaran bu devlet değil mi? Dağdaki bizim çobanın işine benzedi şimdi bu. Kurt yokken kurt geliyor diye bağır çağır, köylüyü etrafına topla, sonra şaka yaptım de. Gerçekten kurt geldiğinde o zaman tabii ki yardımına kimse koşmaz. Kendi kıymetini kendin kaybedersen olacağı da budur tabii ki. Peki ya bu çeşit uygulamalar başka ülkelerde var mıdır?
- Müftüleri 1985’e kadar halkın isteğine uygun olarak Lozan’da belirlendiği gibi seçimine izin ver ondan sonra da burada kadılık söz konusu, bu kişilerin atama ile göreve gelmeleri gerekmektedir deyip, kendi istediğin insanları başa getir. Bu çift başlılığı bu kadar yıl devam ettir ve hala insanları belki bir gün olur, belki bir gün kabul ederler diye beklemeye devam et. Bu da mı domokrasinin bir parçası?
- Türkiye’ye gönderilip burada Türk Azınlık okullarında görev yapabilmesi için insanlara ümit ver, geri dönüp hizmete başladıklarında da Selanik Akademisini kurup orada yetiştirdiklerini, hem de sadece Yunanca eğitim vererek yetiştirdiğin kişileri azınlık okullarında Türkçe öğretmeni olarak görevlendir ve zamanla Türkiye mezunu öğretmenleri basit sebeplerle görevden al. Bu mu Avrupa Birliği mensubu bir ülkeye yakışan?
- Pomak veya Roma olarak adlandırdığın ve farklı kefeye koyduğun kişilerin toplanıp dernek kurmalarına izin verirken ve hatta kurulmaları için yardım ederken, isminde Türk kelimesi geçen hiç bir derneği kabullenme. Çünkü bu kişiler sana göre tek başına Türk olabilir ama toplu halde biz Türküz diyemezler. Var mı dünya üzerinde böyle komik bir uygulama?
- Lozan’da yer almasına rağmen ana dildeki eğitime darbe vurabilmek adına Türkçe dersleri azaltmak için elinden geleni yap, 10’dan az öğrenci kaldığında okulları kapat, ama Gökçeadada 2 öğrenci var iken bile okul açılmasını iste, Arnavutluk’ta ana dilini de geçtim Yunanca’nın resmi dillerden biri olmasını talep et ve Yunanistan’ın resmi bayramlarında okullarda kutlama yap. Bu rabbena hep ver bana misali bir uygulama değilse nedir? Dünyanın neresinde bir azınlık istediği gibi adlandırılamaz veya ana dilini konuşamaz? Diktatörlükler haricinde tabii ki, çünkü bildiğimiz kadarı ile dünyaya demokrasiyi öğrettiğini iddia eden bir ülkede yaşıyoruz. Öyle değil mi yoksa?
- Hadi tüm bu yukarıdakileri geçtim, çok ince bir politikayla geleceğe yönelik bir taktik uyguluyor ve buna ısrarla devam ediyor diyelim… Cunta döneminden kalma uygulamaları daha Avrupai bir şekilde devam ettirmesi ya da çok küçük olayları bile büyütmesi neyi gösteriyor? Irkçılık mı, korku mu?
- Türk bayrağını açan Türkiye vatandaşlarını alıkoymak, Türkiye lehine konuşanları korkutma amaçlı takip etmek, telefonları dinlemek, mahkemelere götürmek, Osmanlı mezar taşlarına zarar vermek, Türk Azınlık insanına zamanında inşaat izni ve ehliyet vermemek, azınlık okullarında Yunanca’yı tam olarak öğretmemek ve çocuklarımızı ikinci derece vatandaş olabilmeleri için uğraş vermek, zorda olanları ekonomik olarak kalkındırmak ve kendi işlerinde kullanmak, ondan sonra da azınlık insanını bu kişilerle birbirine sokma taktiklerinin hepsi bir tesadüf müdür?
Kendilerini Trakya’nın bekçileri olarak adlandıran bir grubun tarihi değiştirmek amacıyla rahmetli Dr. Sadık Ahmet’in kaza yapmış olduğu arabayı çalmak… Bunlar her ne kadar küçük ve istendiğinde çok kolay halledilebilecek konular gibi görünse de, onlar için çok önemli. Kara sinek misali küçük, ama bazen insanın midesini bulandırıyor işte...
Şimdi bir de Gümülcine Başkonsolosluğunun Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonunu yapacağı hotele tehdit telefonları. Neymiş efendim Cumhuriyet Bayramı nasıl 28 Ekim’de kutlanacakmış, bomba koyarız, yakarız yıkarız söylemleri... Ama arka planda yine bir eylem var dikkat ederseniz. Bizim gibi sadece masa başında söylemde kalmıyor adamlar. Yukarıda yazdıklarımızın hepsi eylem aslında. Ense traşını göreyim diyor adamlar. E tabii enseyi fazla kırktırırsan şamarı yiyeceksin. Yollarda hep havlamayan, sakince bir kenarda duran köpeklere tekme atıyor geçenler.
Eylem sadece kavga ile olmuyor, yolları kapatmak, yürüyüş yapmakla olmuyor; düşündüklerimizi ve söylediklerimizi pratiğe geçirmekle oluyor. Bu uluslararası basında yer alan haberlerle olabilir. İmzalar toplanarak yapılan haksızlıkları gerekli mercilere ulaştırarak olur. Beklenmedik yerde ters köşe yaparak olur. Tabii yapılacak olanları baştan dillendirirsen sadece söylemde kalır. Reklamını işi bitirmeden yaparsan başlatmazlar bile. O iş katiyyen sona ermez.
Ne diyelim, şimdilik cevapları bekleyelim ve bu şekilde davranmaya, kedicikler misali yatıp dinlenmeye ve beslenmeye devam edelim, ondan sonra da başımıza geleceklere de eyvallah deriz…
Şimdilik bu kadar yeterli sanırım. Kalın sağlıcakla. Etrafınıza bakıp biraz da silkelenin...
Kendimize gelme zamanı geldi artık.