Müslümanların Siyah Kitabı Fatımi Mezalimi
Fatımiler (909 – 1171) Mısır'da kurulan Şii hanedanı Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatıma soyundan geldiklerini iddia ederlerse de, İslam tarihlerinde Meymun el-Kedd
Fatımiler (909 – 1171) Mısır'da kurulan Şii hanedanı Hazret-i Ali ve Hazret-i Fatıma soyundan geldiklerini iddia ederlerse de, İslam tarihlerinde Meymun el-Keddah adlı İran asıllı Mecusi veya Yahudi bir göz doktorunun torunları olduğu; hanedanlığın adına da kurucusu Ubeydullah el-Mehdi'ye nispeten "Ubeydiyyun" denildiği yazılıdır.
Fatımi hareketinin doğuşuna, Şiiliğin bir kolu olan İsmaililik sebep olmuştur. İsmaililer, 9.yüzyılda Hama ve Humus arasındaki küçük Selemiye kasabasını merkez edinip, geniş bir propaganda faaliyetine giriştiler. İran, Irak, Yemen ve Kuzey Afrika’da faaliyet gösteren "dai" adı verilen ajanlar, Mağrip de Kitame Berberi kabilesinde nüfuzlarını iyice kuvvetlendirdiler. İsmailiyen’in diğer Şii fraksiyonlara göre daha yaygın hale gelmesinin en önemli nedenlerinden biri gizli yayılması ve inanılmasıdır. 765-850 yılları arasında İsmailiyenin önde gelenleri takiyye sayesinde kimliklerini gizleyebilmişler ve inançlarının yayılmasını dailer vasıtasıyla sağlamışlardır.
850 yılından sonra ise İsmailiye faaliyetleri alenileşmiş ve canlanma yaşamıştır. İsmailiye grubu en büyük zaferini ise 909 yılında elde etmiştir. Yemen'e, Kuzey Afrika'ya ve diğer bölgelere giden dailer, gittikleri bölgelerde İsmailiye propagandası yaparak kendilerine taraftar toplamaya çalışmışlardır. Yemen'e gidenler arasında bulunan Abdullah, kazandığı nüfuz sayesinde Muhammed bin İsmail'in âleme huzur getiren mehdi olarak döneceği düşüncesinden dönmüş ve imamlık kurumunu tekrar getirmiştir.Yaptığı bu reform sebebiyle Yemen'de tutunamayacağını anlayan Abdullah, kendisine biat edenlerin yaşadığı Kuzey Afrika'ya geçmiş ve burada 909 yıllında -Hz. Fatıma'nın soyundan geldiğine vurgu yapmak amacıyla- Fatımiler Devleti'ni kurmuştur. Ubeydullah el-Mehdi, Rakkeda şehri yakınlarında Mehdiye şehrini kurarak, başkent yaptı. Kendisinin halife olduğunu ileri sürerek, Abbasi halifelerini tanımadı. Kuzey Afrika’nın hâkimiyetini tamamen ele geçirdi. Fatımilerin en büyük rakipleri Endülüs Emevileri idi. Kendisi ise bu dönemde Ubeydullah Mehdi ismini kullanmıştır. Mısır’daki Şii Fatımi Devleti’nin Baş veziri El-Efdal, İznik’i ele geçiren Bizans İmparatoru Aleksios’u gönderdiği hediyelerle kutladı. El-Efdal, Ermeni asıllı bir dönmeydi ve bir Şii olarak Müslüman Selçuklu Türklerinden hiç hoşlanmadı. Selçukluların Suriye, Filistin ve Kudüs’ü idareleri altına almaları Fatımileri rahatsız etmekteydi. Haçlıların Anadolu’da ilerlemeleri hakkında haberler, Mısır’daki Fatımilere Bizanslılar kanalıyla geliyordu. Şii El-Efdal, Antakya Kuşatmasında da değerli hediyelerle bir Fatımi elçisi gönderip Haçlılara zafer dilemişti. Haçlılara yazdıkları mektupla işbirliği teklif ederek, Suriye’nin iki taraf arasında bölünmesini, Beyrut’un kuzeyindeki Köpek Nehri’nin Fatımi Devleti’nin yeni kuzey sınırı olarak tayin edilmesini önerdiler. Ancak Haçlılar bile bu onursuz ihanet teklifine olumlu yanıt vermediler. Kudüs ve Suriye’deki Müslüman birliklerin neredeyse tamamı, Antakya’yı Haçlıların elinden kurtarmak için yola çıkmıştı. Bu sırada, Fatımiler beklenmedik bir anda Selçuklular elinde bulunan Kudüs’e saldırdılar. Uzun bir muhasaradan sonra 1098’de Kudüs’ü ele geçirdiler; binlerce Müslüman katledildi. Selçukluların yıllarca savaşmaları, Antakya’da yenilmeleri, Kudüs ve Lübnan’da bulunan birliklerin Haçlı akınlarını durdurmak için kuzeye kaydırılması ve Haçlılara karşı savaşmayan Şiilerin yıpranmamış olması, Fatımilerin Kudüs zaferini kolaylaştırdı. Fatımiler, Kudüs’ün ardından Filistin, Lübnan ve Akdeniz kıyı boylarındaki şehir ve kalelerin idarelerini de ele aldılar ve buralarda küçük birer kuvvet bırakarak Mısır’a geri döndüler.
Doğu Akdeniz’i ele geçiren Fatımilerin, gerek Lübnan, gerek Filistin’de birlik bırakmamaları, Haçlılar için adeta güvenli bir koridor oluşturdu. Şii Fatımilerin yaptığı bu hareket, Kudüs’ü Haçlılara vermek için planlanmış bir hareketti. Kudüs’ü hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçiren Haçlılar, Kudüs’ü adeta kan gölüne çevirdi. 15 Temmuz 1099 günü, Haçlı ordusu Kudüs’te bulunan bütün Müslümanları öldürmeye başlayıp dünya tarihinde eşine az rastlanır bir vahşet gerçekleştirdi. Haçlılar Kudüs’te yetmiş bin Müslümanı kılıçtan geçirdi.
Hem Hıristiyan, hem Müslüman tarihçiler Kudüs’te cereyan eden hadiseleri şöyle anlatıyor: “Haçlıların en merhametlileri Müslümanların kafalarını kesiyordu. Bir kısmı Müslümanları oklarla vuruyor; bazıları ise Müslümanları canlı canlı ateşe atarak ateşin karşısında âlem yapıyordu. Bir kaç gün içerisinde Kudüs, Müslümanların kesilmiş kafası, elleri ve ayaklarıyla dolup taşmıştı. Bunlara takılmadan yürünemez bir hale gelmişti. Akan kanların yüksekliği ayak bileklerimizi aşıyordu.”
Tarihin gördüğü en kanlı terör örgütü Haşhaşilik ve lideri Hasan Sabbah da, Haçlı Seferleri boyunca Haçlıların yanında yer almış; Türklerin karşısında olmuştur. Şii İsmailiye tarikatından olan Hasan Sabbah, dini misyonerlik çalışmalarını Fatımiler’in hâkim olduğu Kahire’de yürütmüştü. Hassaten Fatımiler ahaliye zulmedip, çok kan döken Fatımi sultanlarının millete hoş görünmek, milleti kandırmak için yaptıkları hilelerden biri de, paralar üzerine ayet-i kerime, hadis-i şerifler yazdırmak oldu. Eshab-ı kiram, tabiin ve geçmiş İslam devletlerinde paralar üzerine mübarek kelimeler yazılmamıştı. Çünkü para, alış veriş vasıtası olduğundan yerlere düşüyor, abdestsiz dokunuluyor ve o mübarek kelimeler yazılı paralarla uygun olmayan yerlere giriliyordu Bu ise, İslam ahlakına aykırı bir davranıştı. Hâkim bi-Emrillah bu bozuk icraatlarıyla ahaliyi kandırıyordu Bunun zamanında Mısıra Hamza bin Ahmet tarafından Dürzilik inancı sokuldu. Mısırdan sonra Suriye ve Lübnan’a da Dürzilik yayıldı. Bunlar tenasühe inanır, şaraba içkilere, zinaya helal derlerdi. Allah’ın ruhu insandan insana geçer, Allah Alinin ve çocuklarının şeklinde göründü derlerdi.
Fatımiler, Abbasiler ile rekabet edip kendilerini halife olarak ilan ettiler. Üstelik başta, mutlak olan sultan bulunurdu. Sultanın Allah tarafından seçilmiş olan bir aileden geldiği, ilahi iradeye göre hüküm verip, hilafet ettiği propagandası yapmaktaydılar.
Azîz-billah bâtıni sapık fikirlerinin müdafaasını yaptı ve Sünnî Müslümanlara olan düşmanlığından, devletin mühim işlerini Yahudi ve Hristiyanlara verdi. Hıristiyan İsa bin Nasturus’u kâtip, Yahudi Mişâ’yı Şam’a hâkim ve nâib tayin etmekle, İslâmiyet’e ne derece düşman olduğunu açıkça ortaya koydu. Eshâb-ı kiram düşmanı olan Hâkim bi-emrillah, Şam valisi Mağribî’yi eşeğe bindirip; “Ebubekir’le, Ömer’i sevenin hâli budur” diyerek şehirde gezdirip, öldürmekten çekinmedi. Aslen bir Yahudi olan Dırar’ı kendisine vezir tayin edip, Hristiyan ve Yahudiler için mabetler yaptırdı. Sünnî Müslümanlara çok zulmetti.
Eshâb-ı kiram, Tabiîn devirlerinde ve geçmiş İslâm devletlerinde görülmemesine rağmen, paralar üzerine mübarek kelimeler ve cümleler, ayet-i kerime ve hadis-i şerifler yazma sapıklığını gösterdi.
Ahalinin hâllerini öğrenmek için casus kadınlar tutup, herkesin gizli yönlerini araştırdı. Casuslardan birçok şeyleri öğrenip, gaipleri bildiği iddiasında bulundu. “Filan kişi bugün evinde şöyle yaptı” diye gizli şeyleri ortaya koyunca, cahil insanları kendisine bağladı. 1005 (H. 395) senesinde şehrin ileri gelenlerini toplayıp birçoklarını hapsetti ve bazılarını katlettirdi.
Eshâb-ı kiramı kötüleyen sözleri mescit ve çarşı duvarlarına yazdırıp, aynı şekilde yapmaları için etrafta olan beylerine de haber gönderdi. 1006 (H. 396)’da Mısır, Mekke ve Medine halkına kendi ismi anıldığı zaman, herkesin ayağa kalkıp secde etmesini emretti. Ayrıca Fatımiler Şii âleminin iddiasında bulunduklarından dolayı Beyaz rengi Şiar ittihaz edip Abbasilerin rengi olan siyah rengi yasakladılar. Ezanda bile değişiklik yaparak Hayyaalel Felah yerine Hayya ala Hayri amel (Amellerin en hayırlısına koşun ifadesini ikame ettiler. İmamların namazda besmeleyi cehren(aşikâre) okuması ve Cuma namazlarında kunut duasının kıraati gibi değişiklikler yapmışlardır. İslam tarihinde ilk defa Fatımiler Hristiyan olan Behram’ı Seyfül devle ve TaculHalife unvanlarını vererek baş vezir yapmışlardır. Bu hain vezir Ermenistan’dan 30.000 ırkdaşını getirterek Kahire'ye yerleştirdi. Mısırda pek çok kilise inşa ettiler. Zaman zaman Abbasi halifelerine ve Selçuklulara karşı Hıristiyanlarla birleşerek Müslümanlar aleyhine ittifak kurdular.
Tarih, belli bir dönem zulümle, kanla, savaşla, geniş topraklar işgal etmiş ancak, kısa zaman sonra saman alevi gibi sönmüş bir devletler kabristanıdır. Fatımiler de küfür devam ederse de zulüm payidar olmaz kaidesi gereğince yıkıldılar.
İslam birliğini parçaladılar. Kurdukları medreselerde, İsmaili dailer yetiştirdiler. Özellikle Kayrevan ve Cami-ül-Ezher medreseleri bu gayelerine hizmet etti yetiştirilen bu dailer, öğrendikleri sapık fikirleri Atlas Okyanusu kıyılarından Çine kadar yaydılar. Fakat Selahaddin-i Eyyubi’nin ilmi ve keskin zekâsı karşısında yıkılıp gittiler. Eyyubi medreselerinde yetişen Ehl-i sünnet âlimleri, onların bozuk fikirlerinin kökünü kazıdılar. Ancak, Eshab-ı kiram düşmanlığı üzerine bina ettikleri sapık fikirleri savunan Fatımi kalıntıları, zaman zaman Müslümanlar arasına fitne tohumları ekerek, onları birbirine düşürmeye çalıştılar. Fatımiler insanlara zulüm ederek topladıkları mallarla 130 yıl boyunca devletlerini zenginleştirdiler. İskenderiye ve Trablus Şam limanlarından Hindistan ile Akdeniz Hıristiyan ülkeleri dâhil, İslam ülkeleri dışındaki dünya ile hem ticaret, hem de Fatımi ideolojisinin propagandasını yaptılar. Yahudilerin, Fatımi ticaret hayatında önemli rolü vardır.
Tarih geleceğin aynasıdır ve geçmişte yaşanan olayları geleceğe de yansıtmaktadır.
Günümüzde de Esad rejimi aynen Fatımilerin Kudüs’ü haçlılara teslim ettiği gibi onlar da Lazkiye’yi Ruslara teslim etmiştir. Hatta Fatımilerin Sünni tebaaya hak tanımayıp Gayri Müslimleri ise vezirlik makamına getirdiği gibi Esad rejimi de Suriye’deki Kürt ve Türkmen gibi azınlıkların kendi dillerinde eğitim görmelerini engelleyip Suriyeli Ermeniler ise kendi dilde eğitim gördüğü azınlık okulları açmıştır. Lübnan’da ise Şii Hizbullah örgütü Fatımilerin İslam’a karşı haçlıların yanında olduğu gibi Hizbullah da Lübnan’da Sünni bir cumhurbaşkanın yerine Marunî bir Hristiyan cumhurbaşkanın seçilmesi maksadıyla Hristiyan Marunî Özgür Yurtsever Hareketi ve Ermeni Taşnak Partileri desteklemektedir. Şia ve İslam âleminin liderliğini üstlenme gayretinde olan İran ise Fatımilerin politikasını gütmektedir. Fatımiler Sünnilere ait camilerin açılmasına izin vermemişlerdir fakat Hristiyan ve Yahudiler için devlet eliyle Sinagoglar ve Kiliseler inşa edilmiştir. Aynı durum günümüzde İran'da da geçerlidir. Mesela Tahranda Sünnilere ait bir adet dahi cami bile açılmasına izin vermezken aynı Tahran'da 42 adet ermeni kilisesi ve 11 adet de sinagog mevcuttur. İran’da Ermeni Hıristiyan sayısı ise 150 bin dolayındadır. Ülkede Ermenilere ait kilise sayısı ise 300’dür. Buna göre her 500 Ermeni’ye bir kilise düşmektedir. Doğu Roma imparatorluğu (Bizans) da Ehlisünnetin belini Kırmak amacıyla İstanbul’da bulunan camilerde hutbeyi Abbasî halifelerinin yerine Fatımi halifeleri adına okutmuştur. Günümüz dede Avrupalılar Fatımilerin rengi olan Yeşil rengi İslam’ın rengi diye medya aracılığıyla tüm cihana lanse etmektedir. Oysaki Hz. Muhammed aleyhisselam seferleri sırasında Beyaz ve Siyah sancak kullanmıştı. Maalesef İslam âlemi de bu oyuna gelmiştir.
Nitekim Fatımilerin mirasçısı olan İsmaililer Ortadoğu’yu kana bulamaktadırlar. İsmaililerin bugünkü lideri, gerçek adı “Kerim el-Hüseyin Şah, Kerim Ağa Han” olan “5. Ağa Han.” Dünyanın zengin sosyetelerinden biri ve “Ağa Han Mimarlık Ödülleri’ni dağıtıyor. İsmaililerin bugünkü merkezi ise, Tapınakçılar tarafından kurulan İsviçre’dir. Bir dönem İslam dünyasına kan kusturan bu merhametsizler, Müslüman devletlerin sinir uçlarına kadar sızarak cinayetler işler, darbeler yapmaktadırlar.