Sırtını HDP’ye Dayayan “Vatanperver” Yunan Solcular
Çipras’a gazeteciler sorar: Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı konusundaki Türk-Yunan anlaşmazlığı hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce Ege kime aittir? Çipras cevap

Çipras’a gazeteciler sorar: Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı konusundaki Türk-Yunan anlaşmazlığı hakkında ne düşünüyorsunuz, sizce Ege kime aittir?
Çipras cevap verir: Ege Denizi, balıklara aittir...
Çipras muhalefetteyken söylediği bu kulağa hoş gelen sempatik sözleri duyunca çok etkilenmiştik. “Bravo bu genç adama, dostane bir yaklaşımda bulunarak ve alışılmış Yunan siyasetçi profilinin dışında konuşarak tabu sayılan bir konuda cesur bir adım attı” dedik.
Sonra bu genç adamın partisinin İskeçe il örgütünün başkanı kalktı bir tabuyu daha yıktı. O güne kadar hiçbir Yunan parti yetkilisinin gitmeye cesaret edemediği İskeçe Türk Birliği’ni ziyaret etti. Biz buna inanamadık. O kadar etkilendik ki, “Vay be, demek ki Yunanistan’da zor atılır, dediğimiz bazı siyasi adımları atabilecek cesur politikacıların zamanı gelmiş” dedik ve umutlandık.
Halkımız, alışılmışın dışında bir Azınlık politikası sergilemeye başlayan ve geleneksel devlet politikasının aksine Azınlığın Türk kimliğini tanıyan ve kendisini bu şekilde tanımlaması hakkına saygı duyan bu SYRIZA’ya sempati duydu. O kadar ki, Yunanistan rekorları kırarak SYRIZA’yı bölgesinde birinci parti yaptı.
Bütün bunları neden yaptı bu Azınlık? Tabii ki SYRIZA’ya ve başkanı Aleksis Çipras’a umut bağladığı için... İktidar olunca inkâr edilen milli kimliğini resmen tanınmasına yönelik adımlar atacağını umduğu için... Ve bununla birlikte kronikleşmiş birçok Azınlık Sorunu’nun çözümünü sağlayacağına inandığı için...
Peki, sol gösteren Çipras, iktidara gelince ne yaptı? Sağ vurdu. Hatta sağlam bir sağ kroşe ile Azınlığın umutlarını darmadağın etti. Ege Denizi balıklara aittir, diyen Çipras, Azınlığı Yunan derin devletinin beslediği “köpek balıklarına” teslim ederek sırtından bıçakladı.
Demek ki Çipras aslında yalan söylemiyordu. Ege Denizi balıklara aitti, ama Yunan derin devletinin beslediği Türk düşmanı “köpek balıklarına”... Anlayacağınız, şifreli konuşmuş bizim çakma Che Guevera.
“SOL VE VATANPERVERLİK”, DİĞER ADIYLA YUNAN USULÜ SOL FAŞİSTLİK
Biz bu çakma devrimci Çipras’a umut bağladık, ama o ne yaptı? Bizi ters köşeye yatırdı. Gitti Batı Trakya’yı ve dolayısıyla Türk Azınlığı, fanatik Türk Azılık düşmanı olan ortağı ANEL’e teslim etti. Türk düşmanı PKK’cı Sguridis, Terens Quik ve Panayiotis Kammenos gibi fanatiklerin eline bıraktı. Bunlar da canımızı okumak için ellerinden geleni ardlarına koymuyor.
Yunanistan böyleyken, Türkiye tam aksine Rum azınlığına yönelik açılımlarını sürdürüyor. Rumlar hayatlarından memnun. O kadar ki, birkaç gün önce Türkiye Başbakanı ile bir araya gelerek kendisine teşekkür ettiler.
Türkiye Başbakanı kendisiyle görüşmek isteyen Rum Azınlığı’na kapılarını ardına kadar açarak onların dertlerini dinliyor. Bizim Çipras ise Yunanistan’da bizimle ilgileneceğine Türkiye’deki bölücü terörist HDPKK’nın derdine düşmüş. Daha ne diyelim ki...
Türkiye son yıllarda yaptıklarıyla da yetinmeyerek Azınlıklara yönelik yeni açılım yapmaya hazırlanıyor. Yeni düzenlemelere göre, Cemaat Vakıfları seçimle belirlenecek, vakıflar iade edilecek, edilemeyenler de tazmin edilecek. Yunanistan ise Türk Azınlığı’nın varlığını inkar etmeye ve haklarını ihlal ederek her alanda bildiğini okumaya devam ediyor.
Örnek al ey Yunanistan, diyeceğim, ama kim duysun. Yunanistan’ın basireti kapanmış, gelişmeler karşısında üç maymunu oynuyor. Adeta kendi dünyasında... Sağ sol farketmeksizin Türk düşmanlığı yapmak için fırsat kolluyor. Türkiye ile ilişkiler düzelmesin, kriz derinleşsin ki, Batı Trakya’da Azınlığa yönelik haksızlıklarını devam ettirsin diye fırsat kolluyor.
İlk fırsatı da patlak veren Rus-Türk “uçak krizi”nde yakaladı ve hemen haksız olan Rusya’dan yana tavır alarak Türkiye’nin karşısında yer aldı. Yunanistan, kendi uçağı düşürülmüş gibi Türkiye’yi suçladı. Bu ne bitmez bir kin, ne tükenmez bir düşmanlıktır! Dışişleri Bakanı Nikos Kocas’ın (kitabının başlığı da olan) “Sol ve Vatanperverlik” dediği bu olsa gerek...
Bu nasıl bir solculuk? Böyle solculuk mu olur? Savaş çığırtkanlığı yapan, kriz için can atan, millyetçi söylemler kullanan, Azınlıkları yok sayan, insan hakları ihlalleri yapan ve teröristleri destekleyen bir solculuk, olsa olsa bir kılıftır bu Yunan hükümeti için. Hümanist görüntüsü altında işine geldiğinde “vatan için” diyerek zulme ortak olmak, desteklemek ve alkış tutmak... Al sana Kocas usulü “vatanperver Yunan solculuğu”...
Çipras’ın son Türkiye ziyaretinde yaptığı da buydu. Hükümetle temaslarını bitirir bitirmez aşık olduğu sevgilisine koşar gibi koştu PKK terör örgütünün siyasi uzantısı HDP’ye... Bu ne aşk, bu ne çoşku, bu ne sevdadır böyle! Eh, ne de olsa kardeş parti! “Kardeşler” arasında olur böyle “aşk”lar...
ÇİPRAS’IN İLHAM PERİSİ HDPKK
Biz, Çipras'ın Türk hükümetiyle sorunlarımızı görüşmesini beklerken, o, sırtını teröre dayayan PKK'cılarla görüşüp, iltifatlar yağdırdı. Sırtını teröre dayayan HDP'nin (Türkiye’ye karşı yürüttüğü) direniş ve mücadeleyi hayranlıkla izlediklerini ve bundan ilham aldıklarını söyledi.
Doğal olarak da zaten “vatanperver” veya diğer adıyla “fanatik Türk düşmanı” bir Yunan solcusunun sırtını PKK’ya dayayan HDP’den ilham alması beklenir. Herhalde kalkıp da Batı Trakya Türkleri adına insan hakları mücadelesi veren DEB Partisi’nden ilham alacak değil... Türk senin ezeli düşmanınsa, Türk kimliğini savunan DEB ile kardeş parti olman, ondan ilham alman doğana aykrı bir durum olur...
Tabii burda sormak lazım: Sol partiye, ezeli düşman bellemek, kin ve çatışmadan beslenmek yakışır mı? Çünkü bildiğimiz kadar demokratik sol, hümanisttir, barışçıdır, savaş karşıtıdır. Halbuki PKK, eli kanlı bir terör örgütüdür ve HDP de burdan beslenmektedir. Bu nasıl bir çelişkidir bir izah etseler!
BU DEVLET POLİTİKASI İLE ÇÖZÜM BEKLEMEK NAFİLE
Mevcut ortamda Azınlık olarak Yunan siyasi partilerinden herhangi bir beklenti içerisinde olmak boşunadır. Yıllardır partiler gelip gitti. Azınlığımıza vaatlerde bulundu, ama netice sıfır. Zaten Azınlık Sorunlarının çözümü, mevcut siyasi partilerin elinde değildir. Bu sorunlar, iki ülkenin anlaşarak çözebileceği sorunlardır.
Azınlık Sorunları Yunanistan’ın devlet politikası değişmedikçe çözülmez. Devlet, varlığını Türk ve İslam düşmanlığı (Doğudan gelen tehlike konsepti) üzerine bina etmiştir. Devletin bu düşmanca tavrı ve zihniyeti değişmedikçe Türk kimlik mücadelesi veren Azınlık da Türkiye’nin uzantısı/ajanı olarak algılanmaya ve potansiyel milli tehlike olarak gürülmeye devam edecektir. Şu anda olan bu. SİRİZA öncülüğündeki bir hükümetin bile Batı Trakya’yı radikal sağ ortağın en azılı Türk ve İslam düşmanlarına teslim etmesi bunun sonucudur.
Hangi hükümet gelirse gelsin bu gerçeği değiştiremez. Daha doğrusu şimdiki gibi hükümetler değiştiremez. Sağlam bir iradenin ürünü ve iyi niyetli bir hükümet gelirse ancak o zaman... Mevcut siyasi ortamda bu pek mümkün görünmüyor. Kilise değişmeden, devlet politikası ve kamuoyunun Türk aleyhtarı bilinçaltı değişmeden hiçbir şey olmaz. Onun için seçimlerde bu anlamda sizlere vaatte bulunanlara asla inanmayın. Yalancıların önde gidenleri işte bunlardır. Bunların ülkelerine değil, kendilerine bile hayırları olmadığı ortadadır. Ama siyasi arena onlara kaldığı için ortalıkta cirit atmaya devam ediyorlar.
Benim kanaatime göre, şu anda ülke en berbat süreçlerinden birini yaşıyor. Kreditörlerin vesayeti altında idare edilen bir Yunanistan var. Partilerin attığı milli nutukların içi boş, vaatleri yalandır. Hangisi gelirse gelsin durum değişmeyecektir. Muhalefetteyken radikal söylemler kullanarak atıp tutanlar, iktidar olunca sisteme uyuyor ve “normalleşiyorlar”.
Partilerden ve aday olacaklardan bir hayır beklemek nafiledir. Onun için çok fazla umutvar olacak bir durum da yok ortada. Sabredip bu sürecin en az zayiatla geçmesini beklemekten başka çare yok.