Türkiye-İslâm-Erdoğan
Pantio Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü uzmanlarından Konstantinos Filis’in yeni kitabının ismi Türkiye -İslam - Erdoğan. Bu kitabın tanıtım galası ha

Pantio Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü uzmanlarından Konstantinos Filis’in yeni kitabının ismi Türkiye -İslam - Erdoğan. Bu kitabın tanıtım galası haliyle Atina’da yapılıyor ve her ne hikmetse hemen ardından ilk detaylı tanıtımı da Gümülcine’de. Tanıtımı yapmak için davetli olanlar eski bakan ve milletvekilliği yapmış olan, Yorgos Petalotis ve Evripidis Stilyanidis. Biri sağ biri sol partiden. Ortak yönleri ise hükümet oldukları dönemlerden sayın Tayip Erdoğan’la görüşmüş olmaları ve kendisinin siyasetini bu kitap tanıtımında, mekanda bulunanlara anlatmaları, tabii kendi yorumlarını da katarak.
Petalotis: "Erdoğan için Lozan’ın 100'cü yılı çok önemli, şimdi gerçekleşecek olan seçimlerde başkanlık sisteminin nasıl çalışacağını hep birlikte göreceğiz. Sayın Filis’in kitabı da zaten bizlere komşu ülke Türkiye’yi nasıl anlayacağımızı, onların politikasına nasıl cevap vereceğimizi anlatıyor. İlk olarak sabrın, sonra da cesaretin önemini anlamamız açısından bize yardımcı oluyor. Türkiye şu an hem ekonomisiyle hem de mültecilerle olan sorunlarla boğuşuyor. Bu ve bunun gibi çok kişi tarafından detayları ve nedenleri bilinmeyen sorunları anlayabilmeniz açısından bu kitap çok önemli. Son olarak da şunu söylemek istiyorum, inşallah bu seçimlerden sonra ilişkilerde de daha istikrarlı olunur.’’
Petalotis’in bu konuşmasından bizim anladığımız Türkiye ve İslam’ı çok iyi tanımaması. Bu normal tabii ki. Normal olmayan, yanı başında bulunan komşunu veya arkadaşını herhangi bir kitaptan veya başka birinden öğrenmeye çalışman. İnsanlar okuya okuya değil konuşa konuşa anlaşıyor, bu eskiden de böyleydi şimdi de. Yeter ki işin içine aşırı milliyetçilik girmesin. Çünkü o beyni de, gözü de kör eden bir etken.
Stilyanidis: "Ben Türkiye olayına iki açıdan bakmak istiyorum, Kemalizm ve yeni Osmanlıcılık. Tayyip Erdoğan’ın son zamanlarda daha çok Orta Asya ve Kafkaslara yönelmesi, Batıdan uzaklaşması uyguladığı yeni bir politika. Mesela ben çok iyi hatırlarım, 2005'te buraya geldiğinde burada yaşayan Müslümanlara AB kimliğinizi çok iyi koruyun, bundan yararlanın ve ülkeniz Yunanistan’ın kalkınmasına yardımcı olun demişti ve Türk ismini taşıyan derneklerin içine girmemiş hatta Türk kelimesini dahi telaffuz etmemişti. En önemlisi de Kozlukebir bölgesinde kendisini karşılayan tesettürlü hanımları gördüğünde, ben bu tesettür olayı için hapse girdim, burada demokrasi ne güzel işliyor demişti. Sayın Müezzinoğlu albaylar cuntası döneminde vatandaşlıktan atılmış, bizim dönemimizde kendisine Yunan pasaportu verilmiş ve yeniden vatandaşlığının geri almasını sağlamıştık. Çok fazla sevinmişti. Atina’da büroma geldiğinde Türkiye’de açılan okulları söylediğinde ben de kendisine Batı Trakya’da açık olan azınlık okullarının sayısından bahsetmiştim ve hiç birinin kapatılmadığını da eklemiştim, tabii bizim dönemimizde. Davutoğlu olayına da biraz değinmek istiyorum. Onun Stratejik Derinlik adlı kitabında Türkiye’nin geleceği konusunda bazı açılımları var ve bu açılımlar Türkiye’yi Batıdan uzaklaştırmayı amaçlıyor. Türkiye son dönemlerde anlaşıldığı üzere de tüm dünya Müslümanlarının lideri olma yolunda ilerlemek istiyor. Bu sebepten dolayıdır ki AK Parti dünyanın bir çok yerinde faklı dernek kurum ve tarikatlarla işbirliği yaptı. Burada da çalıştığı DEB Partisi var. Burasıyla ilgili sayın Çavuşoğlu’nun da çok hassas olduğunu biliyoruz. Tayyip Erdoğan son gelişinde Lozan’ın değiştirilmesinden bahsetti, bunun olamayacağını kendisi de çok iyi biliyor ama bu bir stratejidir. Evet komşulukta yakınlaşma çok güzel ama bu yakınlaşmalarda dürüstlük ve samimiyet olması gerekiyor. Şu an Türkiye’nin bir köşeye sıkıştığını zannediyorum. Bir taraftan üç ayrı bölgede askeri donanmasının olması ve tehlikelere karşı önlem almaya çalışması, diğer yandan mülteci sorunu ve liranın değer kaybetmesi Türkiye’yi zor şartlar altında sınandığını gösteriyor. Her ne kadar Türkiye her zaman zoru seçmiş olsa da, sayın Erdoğan artık gözünü Batıya çevirmesi lazım. Aksi takdirde olan yine milletine olacak. Onun Bozkurtçularla işbirliği yapması ve Gülen’i dünyanın her yerinde terörist olarak lanse etmesi ileride zor durumda kalabileceğinin bir göstergesi olabilir. Benim anladığım, kitapta da bahsedildiği üzere Erdoğan 2023'te yeni bir Türkiye’ye yeni bir lider konumuyla ortaya çıkmaya çalışıyor. Çünkü onun amacı Atatürk’ten daha başarılı olduğunu halkına ispat etmek ve o şekilde anılmak. Son olarak da şunu söylemek istiyorum. Uluslararası hukuk ve kanunlara saygılı olduğu sürece problem çıkacağını zannetmiyorum. Çünkü en küçük bir olayda burada Müslüman ve Hrıstiyanlar bu korkuları birlikte yaşıyoruz. Onun için seçimlerin bitmesi ve yeni başkanlık sistemiyle ilişkilerimizin de daha iyiye doğru gideceğine inanmak istiyorum.’’
Stilyanidis’in konuşmasında da dikkat edilirse daha çok parti ve şahsının neler yaptığı ve neler düşündüğü anlatılmış. Ama her halükarda beyinlerde bir korku mevcut. Neden? Çünkü komşuyu iyi tanımıyor. İyi tanımamasının sebebi de Yunanistan’daki algı operasyonlarının kurbanlarının çok olması. Seçimlerde oy toplayabilmek için milliyetçi ruhuna bürünebilmeyi becermek asıl olay. Bu da belirli bir zaman sonra insanın kendi söylediği yalanlara inanır hale gelmesini sağlıyor. Olay biraz da psikolojik yani. Sen kalenin içinde olmayı isteme ve sonuçta kaleden gelecek olan haberleri başkalarından bekle. Buna medet umma ya da başkalarının ağzıyla hareket etme derler ki bu da tabii ki, dibindeki insanı tanımanı engeller. Şeffaflık bunun neresinde diye sorarlar insana…
Gelelim yazarın sözlerine. Yazar Filis her konuda şahsi görüşlerini söylemekten ve yazmaktan çekinmeyen biri olarak karşımıza çıktı. Tebrik ediyoruz. Çünkü her halükarda bilgisini ve düşündüklerini çok açık bir şekilde ifade etmekten çekinmeyen biri. Sorumlu ve sabırlı. Vereceği cevabı düşünerek veren biri. Konuşup da sonradan düşünenlerden değil yani. Kendisine sorduğumuz suale açık sözlülükle cevap verdi. Biz bu kitabın ilk detaylı tanıtımının neden Gümülcine’de olduğunu sorduk. O da, "Çünkü burası Türkiye ile her konuda daha yakın. Her gelen ilk buradan geçiyor, burasının bağları Türkiye ile çok daha fazla’’ dedi. Bu cevap da bizleri sevindirdi. Düşünsenize her ne kadar adam siz Türkiye’de yaşayanlarla aynısınız diyemese de, siz de Türksünüz diyemese de, neticede en sıkı bağlara sahipsiniz diyor. Her gelen ilk olarak buradan geçiyor diye cevap veriyor. Biz neticede zaten cevabımızı aldık, sağ olsun. Bunların yanı sıra yazarımız, ’’Türkiye sizce Avrupa Birliğine kabul edilir mi’’ sorusuna da, "Şahsen ben inanmıyorum ama bu yine de Avrupa Birliği liderlerinin bileceği bir iş ve onlar buna karar verecekler" diye cevap veriyor. Ekonomik açıdan bu güçleri var diyor. İnsana doğruluk hakikaten yakışıyor ve bakın kitabının tanıtımında da kendi düşüncelerini rahatlıkla nasıl sergiliyor.
Konstantinos Filis: Eski bakan ve milletvekillerine teşekkür ederek konuşmasına başlayan Filis şöyle devam ediyor. ’’Mültecilerle ilgili yazdığım kitaptan sonra Papadopulos yayın evinin ricası üzerine bu kitabı yazmaya karar verdim. 112 sayfa belki ama herkesin anlayabileceği dilde yazılmış bir kitap, fazla detaylara girmeden. Benim için önemli olan herkesin komşusunu daha iyi tanıyabilmesi ve gerçekleri görebilmesidir. Çünkü sadece o zaman oturup anlaşabilir ve ilişkilerini belirli bir seviyede tutabilirsin. 2001'de başlayan AK Parti serüveni bence şimdi 24 Haziran’da yapılacak seçimlerle tamamlanacak ya da ilk evresini kapatacak. Erdoğan o tarihten bu yana ülkesini düşünen biri aynı zamanda da sahibi olduğunu göstermeye çalıştı. Bunu bir derecede başardı tabii ki. Şimdi biraz gerilere dönersek bunların neden yapıldığını da anlamış oluruz. 80 yıl boyunca bu komşu ülke Kemalistler tarafından yönetildi. Bana göre kurallar daha katı ve cezalar daha ağırdı. Çünkü o dönemlerde tek güç askeri güçtü ve yatırımlar çoğunlukla oraya yapılıyordu. Bu sebepten dolayı da bu 80 yıl içinde Türkiye’de bir çok askeri darbe yaşandı. Halk zamanında buna alışmıştı belki ama bu darbeler Türkiye’yi her zaman daha gerilere götürdü. Şimdilerde ise Kemalistlerin tek korkusu Recep Tayip Erdoğan oldu. Şimdi 24 Haziran’da ben yine Erdoğan’ın galip geleceğini zannediyorum, tabii ondan sonra da başbakansız bir hükümette büyük bir ihtimal anayasa değişikliğine de gidilecek ve yeni anayasanın daha ılımlı ve kanunlar bazında da daha dürüst olacağı kanısındayım. Sayın Erdoğan’ın fikrimce 2023 de göstermeye çalıştığı model, 100 yıl öncesinden daha güçlü bir ülke modelidir. Bu modelin mimarı olarak da ön planda olmayı hedeflemektedir. Açılan yeni fabrikalar, oradaki üretim gücü, son zamanlarda askeri silahlarının kendisi tarafından yapılması ve buna büyük bir paranın ayrılması, Türkiye’nin gelecekteki hedeflerini zaten bizlere açık bir şekilde göstermektedir. Bu da bizim ne kadar geride olduğumuzun bir göstergesidir. Dünyanın 10'cu ekonomik gücü olma hayali ile ilerleyen bir komşuya sahibiz. Bu komşu ile ilişkilerimizi bir kez daha gözden geçirmek zorundayız. Son zamanlarda Türkiye ile ilişkiler çok gergin savaş çıkabilir korkusu ile insanlar yanıltılıyor. Ben şahsen buna inanmıyorum ve zaten bunun gerekli olduğunu da zannetmiyorum. Bu kışkırtıcı politika Türkiye’nin her zaman yaptığı bir olaydı. Türkiye Müslümanlar için İsrail’i karşısına alması gerekiyordu aldı. Amerika’ya kafa tutması gerekiyordu, tuttu. Yani gerçek bir lider olduğunu gösterebilmek için bazen yapılmaması gerekenleri de yaptı Erdoğan. Avrupa’da yaşayan Türkler için de kendi propagandasını faaliyete soktu. Farklı dönemlerde farklı söylemlere imza atsa da (Rusya uçağının düşürülmesi ve iddia edilenler gibi), sonuçta ülkesinin yararı için ittifakta olması gereken ülkelerle bu ittifakı korumayı başardı. Yunanistan için Türkiye’nin eski mi yoksa yeni politikası mı deseler tabii ki yeni ve hatta başkanlık sisteminde yapılması beklenen politika derim. O yüzden her iki komşunun da iyi ilişkilere yönelik adımlar atmasını temenni ediyorum. Bu kitabı okuduktan sonra da zaten bunu daha iyi anlayacaksınız…"
Yazarın konuşmasıyla sona eren toplantıda daha sonra sorulara yer verildi. Cevaplar mekanda bulunanlar için ne kadar tatmin ediciydi bilemem ama, sonuçta görünen tek bir gerçek vardı, o da koskoca mekanda görebildiğim sadece iki Türkün olmasıydı. Bu kadar da zamanı kısıtlı başka bir millet yoktur herhalde. İşini avukata verip maçlar için 2 saatini, oyunlar için iki saatini, dedikodular için dört saatini harcayan kişilerin böyle önemli toplantılar için iki saatini harcayamaması beni haliyle düşündürüyor…
Nasreddin hocanın fil meselesine benziyor bizim halimiz. Önde insan varsa seni temsil eden, arkasında olmaya gerek yok. O nasıl olsa yalnız da halleder işleri. O tarafınıza yatın, sabah kalktığınızda da uyanıp uyanmadığınızı bir kez daha kontrol edin.
Hadi bana eyvallah. Her şey gönlünüzce olsun bakalım. Hoşça kalın Dostça kalın…