Kar hiç bu kadar üşütmemişti
O gece yağan kar hiç bu kadar üşütmemişti, hiç bu kadar kara görünmemişti gözlerimize.

O gece soğuk, o gece sessiz, o gece karanlık, o gece çığlıklara, ayrılıklara gebe... O gece “dünyanın en uzun hüznü yağdı” yüreklere. O gece yağan kar hiç bu kadar üşütmemişti, hiç bu kadar kara görünmemişti gözlerimize. O gece yağan yağmur hiç bu kadar ıslatmamıştı gönüllerimizi. Acılar, yağmur gibi yağıyordu yüreklere. Bu hüzünle çaresiz beklerken ellerimizi açtık semaya. Belki de ilk kez böyle içten dua ettik. Kar üşütmesin, yağmur ıslatmasın, yer ve gök sakinleşsin Allah’ım...
O gece ve sonrasında, insanlık büyük bir felakete şahitlik etti. Anavatınımız, bilinen dünya tarihindeki yıkım şiddeti en yüksek olan depremlerden ikisini birbiri ardına yaşadı. Yer adeta yerinden oynamıştı. Buna ihmaller, yasal ihlaller, malzemeden çalma ahlâksızlığının da eklendiği düşünüldüğünde, hülasa bir kıyametin provasını gördük. Derin bir matem... İçimiz yanarken, kelimelerimiz donuyordu.Yarıya çekilen ay yıldızlı bayrak gibi, yarıya çekildi bizim de yaşama sevincimiz. Her lokmada boğazımıza takılıp kaldı moloz yığınları. Gözlerimizi kamaştırdı dağılan toz bulutları. Yüreğimizi dağladı kayıp şehirlerin sokaklarında yakılan sessiz ağıtlar. Saatler sonra toprakta açan, bir bir cennete uğurlanan çiçekleri gördük. Dünya makamında söylenen ve tamamlanamayan şarkıların yitik ezgisini duyduk. Mal, mülk, rütbe, hırs, kırgınlık, küskünlük ve dünya işleri için verilen tüm mücadelelerin saniyeler içerisinde toprağın rengine büründüğünü gördük.
O gece ve sonrasında, taş yığınları altında meleklerin doyurduğu, koruduğu, teskin ettiği çocukların yara dahi almadan kurtuluşunda Allah’ın büyüklüğünü gördük. Bundan çok büyük ibretler aldık. Dünya bahçesine dönen her bir can için göğe yükselen “Allahuekber” nidalarını duyduk! Kuyuda bekleyen Yusuf Peygamber sabrıyla, beton yığınlarının altında gün ışığına çıkmayı bekleyen insanları, onlara sağ salim kavuşmayı canhıraş bekleyen yakınlarını gördük.
O gece ve sonrasında, insanlık bu büyük afetin yaralarını sarmak için ellerini uzattı. “Sesimi duyan var mı?” sesine karşılık yüreğinde merhamet meşalesi yanan, farklı din ve ırka mensup insanların “buradayız” dediğini duyduk. Ülkemiz, balkanlar ve dünyanın dört bir yanından başlayan yardım seferberliğiyle, parmağından yüzüğünü, kulağından küpesini, çeyizinden battaniyesini, bağışlayarak yaraların sarılmasına katkı sağlayan yüreği güzel insanlar gördük.
Biz o gece ve sonrasında, iyilerin hayırda yarışırcasına iyiliğine, kötülerin de örgütlü bir şekilde kötülüğüne, yüce bir milletin yardımlaşmada nasıl kenetlendiğine şahitlik ettik. Ayağa kalkmak, yeniden başlamak kolay olmayacak. Eskisi gibi belki hiç olmayacak. Ateşin düştüğü yerde imtihan büyük, yaralar derin, sarılsa da kolay iyileşmeyecek. Bu sefer dünya çok acı bir tat bıraktı damaklarımızda.
Yine de umut ışığını söndürmemeli. İnanıyoruz ki, iyilikle örülen, kardeşlik duygularıyla beslenen, dualarla sarmalanan, gayretle yoğrulan zorlu gecelerin ardından “Bir sabah gelecek kardan aydınlık.”