Balkan Savaşlarının Gizemli Olayları (1912-1913)
Balkan harpleri Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderini belirleyen bir yok edilme provasıydı. Tüm cihanşümulün halifesi olan sultan II. Abdülhamid Han'ın deyimiyle S
Balkan harpleri Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderini belirleyen bir yok edilme provasıydı. Tüm cihanşümulün halifesi olan sultan II. Abdülhamid Han'ın deyimiyle Selanik düşerse İstanbul’da düşer. Zira balkan harpleri sonunda Selanik Osmanlı'nın elinden çıkmış ve ardından birinci cihan harbiyle hem İstanbul elden çıkmış hem de Osmanlı İmparatorluğu dağılmıştır. Lakin Osmanlı imparatorluğu yok olmamış fakat durdurulmuştur. Fakat Balkan savaşlarının bir hikmeti vardır ki oda Sultan II. Abdülhamid’e karşı gerçekleştirilecek olan suikastın balkan harbinin patlak vermesiyle iptal edilmesidir.
Sultan Abdülhamid Han zamanında Balkan ordularının başına geçirilen Hasan Tahsin Paşa vardı. Macaristan'dan ordunun iaşesini sağlarken yolsuzluk yaptığı tespit edildi ve rütbeleri indirilerek sürgüne gönderildi. Hasan Tahsin Paşa ittihatçıydı, asla MİLLİ değildi. Aradan yıllar geçti, İttihatçılar Abdülhamid Han'ı indirip Selanik'e sürgüne gönderdiler. İşte o dönemde Selanik'teki 15 bin kişilik Osmanlı Ordusu'nun başına sürgündeki Hasan Tahsin Paşa'yı rütbesini yükselterek atadılar. Sultan II. Abdülhamid Han'dan intikam alma operasyonu başlamıştı. Hasan Tahsin Paşa, kendisi gibi general olan oğluyla Abdülhamid Han'ı öldürme girişimleri yaparken I. Balkan harbi patlak verdi ve bu plandan vazgeçilmek mecburiyetinde kalındı.
Nitekim balkan savaşlarının çıkış sebebi kiliseler kanununun yani kiliseler sorununun çözülmesidir. Hassaten Bulgarlar, daha 1880 Berlin Kongresi’nden beri müstakil kiliselerine sahip olmak davasında idiler. Sultan Abdülhahamid, bu istiklâl verilirse Atina ve Sofya arasında hızlı bir yakınlaşma olacağını bildiğinden, binbir bahane ile iktidar döneminin sonuna kadar buna mâni olmuştu. Binaenaleyh, 1910 tarihinde İttihat ve Terakki Hükûmeti tarafından çıkarılan Kiliseler Kanunu, Balkan topraklarındaki beldelerde, farklı kiliselere bağlı gayrimüslim nüfus arasındaki idari anlaşmazlıkları çözüme kavuşturuyordu. Çözüm çok basitti; ihtilâf çıkan yerde sayım yapılacak, hangi kiliseye bağlı gayrimüslim (Bulgar veya Rum) fazla ise o bölgenin kilise ve okullarında idari imtiyaz kazanacaktı. Dolayısıyla kanunun çıktığını duyan II. Abdülhamid (O günlerde tahttan indirilmişti ve Selanik’te sürgünündeydi) “Balkanlar elden gitti” diye çok üzülmüştü.
Hulasa, Kiliseler sorununun çözülmesiyle balkan devletleri Rusya’nın yardımıyla kendi aralarında ittifak kurarak balkan harplerini başlatmışlardır. Şu muhakkaktır, Rusya balkan yarım adasını Slavlaştırarak İslam’ı ve Osmanlıyı balkanlardan ilga etmek istiyordu. Bunu da Osmanlıcayı balkanlardan söküp atarak İslami terimlerin ve İslam dininin doğru bir biçimde ve tam olarak anlaşılmaması için Slav dilini ve alfabesini balkanlarda yaygınlaştırarak yapmak istiyordu.
Jön Türkler dönemine fütuhatsız dönem denir. Çünkü Jön döneminde hiçbir zafer elde edilememiştir. Hassaten herkes balkan savaşlarının Rusya sayesinde ortaya çıktığı kanısındadır. Ancak İtalya’nın balkan savaşlarını başlatan devlet olması tarihte aydınlatılmamış bir hadisedir. Zira Afrika’da İngiltere ve Fransa’nın gerisinde kalan İtalya Libya’ya gözünü dikerek İngiltere ve Fransa ile rekabete girişmek niyetindeydi. İtalya savaş öncesi İtalyan Yahudi’si olan Emanuel Karoso aracılığıyla Osmanlı askerlerini Yemen isyanını öne sürerek Libya’dan Yemen'e intikal ettirerek zemini hazırlamıştı. Bilahare İtalya Libya’yı işgale başlamıştı fakat deniz şeridinden öte geçemiyordu. Bunun üzerine İtalya on iki adalara çıkartma yapmasına rağmen Libya’da bir ilerleme kaydedememişti. Bunun üzerine İtalya kralı olan III. Vittorio Emanuele kayın pederi olan Karadağ kralı I. Nikola Petroviç'i devreye sokarak Karadağ’ın diğer balkan ülkeleriyle müttefik olup Osmanlıya karşı balkan savaşını başlatmasını istemiştir. Böylece İtalya I. Balkan savaşını başlatarak bir taşla iki kuş vurmuştur. Yani balkan harbini Karadağ’a çıkartarak Hem Libya hem de On iki adaları sinsice bir oyunla zapt etmiştir. Üstelik Arnavutluk devletini de kurarak balkan yarımadasına da nüfuz etmekte muvaffak olmuştur.
Şayet tarihi iyi bir şekilde okuyabilirsek günümüzde İtalya’nın İşid'le savaşma bahanesiyle Libya’ya asker göndermesinin sebebini rahatlıkla anlayabiliriz. İtalya’nın Libya’ya İşid'e karşı mücadele amaçlı Libya’ya asker göndermesinin perde arkasında sömürgecilik zihniyeti yatmaktadır. Yani günümüzde Afrika kıtasında Amerika ve Fransa arasındaki sömürgecilik yarışında geri kalan İtalya 1911'de olduğu gibi 2015'te Libya’ya asker göndererek bu yarışa dâhil olmak istemektedir.
Balkan savaşı hakkında bizzat belirtilmesi gereken diğer bir konu da Bulgar ordusunun sahip olduğu güçtür. Nitekim Bulgaristan Ordusu, sayı, teçhizat ve eğitim bakımından müttefik Balkan ordularının en güçlüsüydü. Bulgaristan 394.705 kişilik muazzam bir orduya sahipti. Bunun dışında yaklaşık 300 kişilik Gönüllü Ermeni Birliği’nin de bu birliklere dâhil edildiği anlaşılmaktadır. Savaşta Ermenilerle birlikte 531 yabancı uyruklunun gönüllü olarak Bulgar ordusuna katıldığı görülmektedir. Bu gönüllüler 275 Ermeni, 82 Rus, 68 Romen, 40 Sırp, 21 Avusturya-Macaristan 12 Karadağlı, 3 Yunan ile Arnavutluk, İran, İtalyan ve İngiltere’den birer katılımcıdan oluşmaktaydı. Hatta 1912 yılında Bulgar ordusu Almanya ordusu kadar güçlü modernize olduğu için Avrupa devletleri Bulgaristan’ı balkanların Almanya’sı olarak görmekteydiler. Ayrıca Bulgar ordusunun zalim olması dolayısıyla Avrupa da Bulgar ordusunun geçtiği yerden ot çıkmaz sözü sıkça telaffuz edilmiştir.
İngiltere diplomatik olarak Osmanlıya karşı balkan ülkelerini desteklemiştir. İtalya ise Arnavutluk devletinin temelini atmış ve buna binaen kuzey Epir bölgesini Arnavutluk’a vererek Arnavutluk devletini Osmanlı imparatorluğuna karşı, Arnavut milliyetçiliğini ümmetçiliğe karşı, Bektaşiliği ise Hanefi mezhebine karşı bir koz olarak kullanmıştır. Tarihte her zaman Müslüman devletlerle savaşmış olan İran iliklerine kadar islemiş olan Sünni düşmanlığını bu kez balkan savaşlarında ortaya çıkararak Müslüman olan Osmanlı İmparatorluğuna karşı Bulgaristan’ı ve diğer balkan devletlerini destekleyerek İslam âlemine karşı Hristiyan âleminden yana taraf olmuştur.
I. Balkan Harbinin en can alıcı noktası ise Hasan Tahsin paşa gibi bir hainin Balkanların başkenti sayılan ve İstanbul'un anahtarı olan Selanik’i 35.000 asker ile bir tek kurşun sıkmadan 22 milyon mermi, 70 bin tüfek ve 300 kadar top ve 35.000 top mermisi ile birlikte Osmanlı'nın 3.cü büyük şehrini, Selanik'i Yunan ordusuna teslim etmiş olmasıdır. Esat paşa ise Yanya’yı canla başla müdafaa etmiştir. General Genev birliklerince işgal edilen Dedeağaç’ta çok açık bir şekilde görülmektedir. General Genev Türk ahaliyi komitecilerin pençesine terk ederek ordugâhını şehrin dışına kurmuş fakat ufukta Jurien de la Gravier adlı Fransız Kruvazörü görülünce derhal komiteciler geri çekilmiş ve yerlerini düzenli askerler almıştı. Bu değişimden Müslüman halk hiçbir şey kazanamadığı gibi Bulgarlar hilelerinde başarılı olmuşlardı. Fransız komutan karaya bir müfreze gönderilmesini gerektirecek bir neden bulamamış, sadece subaylar karaya çıkarak bir tahkikat yapmış ve Fransız Hükümeti’nin yayınlanmasına asla izin vermeyeceği bazı fotoğraflar almışlardı. Dedeağaç’ta bulunan 600 veya 700 civarındaki Osmanlı Askeri, şehre sızan 107 kadar Bulgar komitacısının arkasından büyük bir Bulgar kuvveti geldiğini zannederek Dedeağaç’ı terk etmişti. Osmanlı askerinin şehirden ayrılması üzerine bir cami içine sığınan 300 kadar kadın ve çocuk komitecilerin camiyi ateşe vermeleri sonucu hayatını kaybetmişti. Ayrıca sokaklardaki ölülerin miktarının 400 kişiden fazla olduğunu çok sayıda görgü tanığı belirtmekteydi. 28 Kasım 1912 tarihinde 52 subay 8.879 er, 772 hayvan, 8.700 tüfek, iki ağır makinalı tüfek ve 8 dağ topu mevcudu ile General Genev emrindeki Bulgar güçlerine teslim olmuştur. Yaver Paşa kılıcını bizzat Tekke sırtlarına gelen General Genev’e teslim etmiş, General Genev de birkaç teselli edici sözden sonra kılıcı kendisine iade etmiştir.
Bu hadiselerin dışında özellikle Türk-İslam kültürüne mensup Müslüman Pomak Türkleri'nin yoğun olarak bulunduğu Kavala, Drama, Nevrokop, Doyran, İskeçe, İstrumiça, Paşmaklı, Koşukavak, Gümülcine, Cebel, Dedeağaç, Eğridere yörelerinde Bulgarlar tarafından eşi görülmemiş bir asimilasyon ve zorla din değiştirme kampanyası başlatılmış ve 1913 yılına kadar 150.000 ile 200.000 arası Müslüman Pomak Türkü baskı ve zorlama ile Hristiyanlaştırılmıştır.
I. Balkan harbinin zikredilmeyen konusunda Jön Türklerin Müslüman ahaliyi galeyana getirmek için Şükrü paşadan Selimiye camiini havaya uçurarak bu işi Bulgarların üstüne yıkması isteğiydi. Fakat Şükrü Paşa böyle bir küstahlığı kabul etmemiş fakat Edirne’yi Bulgar ordusuna değil de küçük bir Sırp taburuna teslim ederek Bulgarları çıldırtarak onlara karşı müthiş bir oyun oynamıştır. Bu oynanan oyun ile Makedonya meselesi gibi Bulgaristan ve Sırbistan’ın aralarının ihtilafa yol açarak ikinci balkan harbinin başlamasına sebep olmuştur. Şükrü Paşa'nın bu oyunu sayesinde II. Balkan harbi sonunda Edirne Osmanlı imparatorluğuna geri verilmiştir. II. Balkan harbi süresince Osmanlı İmparatorluğu Bulgaristan’a karşı cephe almasına rağmen pek fazla kazanç elde edememiştir. Sadece Edirne’yi almakla yetinmiştir. Lakin 1913'te Garbî Trakya Hükûmet-i Muvakkate si kurulmasıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun eline balkanlardaki toprakları ele geçirme fırsatı dogmasına rağmen İttihat ve Terakki Cemiyeti Batı Trakya Türk Cumhuriyetini sonlandırarak bu fırsatı geri tepmiştir.
Balkan savaşlarının sonuçları çok ağır olmuştur. Bunun neticesinde Osmanlı İmparatorluğu Selanik’i kaybederek İstanbul’un anahtarını Avrupa devletlerine teslim etmiş, balkanları kaybederek imparatorluk vasfını kaybederek devlet haline gelmiştir. Hassaten Almanların maşası haline dönüşerek bırakın toprakları geri almayı var olanlarını kaybederek tarihteki oynadığı rolünü kaybederek durdurulmuş ve de pandora kutusunun içine hapsedilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu sıkışmış olduğu pandora kutusunu açıp kendisini o kutunun içinden çıkaracak bir lideri dört gözle beklemektedir.