Biraz samimiyet...
İnsanları insan yapan ünvan veya makamları değil, onların öncelikle adam olmasıdır. Hani deriz ya adam gibi adam, işte öyle... Makam ve sıfat sahibi insanların

İnsanları insan yapan ünvan veya makamları değil, onların öncelikle adam olmasıdır. Hani deriz ya adam gibi adam, işte öyle...
Makam ve sıfat sahibi insanların çoğaldığı, ancak adam gibi adamların mumla arandığı bir dünyada yaşıyoruz... Samimiyetsizliğin hakim olduğu bir dünyada olacağı budur...
Adam gibi adam olmanın yegâne yolu samimi olmaktan geçer. Bütün işlerimizde, insanlarla olan ilişkilerimizde samimi olmaya gayret ettiğimiz sürece, vasıfların en büyüğü olan “adam”lığı taşıma hakkına sahip olduğumuz anlamına gelir.
Ünvanımız ve makamımız ne olursa olsun, halife-i rûyi zemin de olsak, samimiyetsizsek, beş para bile etmiyoruz demektir. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (as) efendimizin din tarifine göre bu böyledir.
Efendimiz der ki: Din, nasihattir. Buradaki nasihatin günümüzde iki anlamı vardır. Biri nasihat, diğeri ise “nasuh”/ihlâs, yani samimiyettir. Aslında nasihat ve samimiyet aynı şeydir. Kullanımda farklılaşmıştır. Netice itibariyle nasihat denen şey, temelinde samimi bir iletişim neticesinde yapılan ikaz, tebliğ, uyarı, demektir. İletişim bilimine göre bu yüzden gerçekleri, hakikati insanlara en güzel bir şekilde göstermenin yolu samimi bir iletişimden geçer, denmektedir.
Günümüzde sağlıklı iletişim yolları kesildiği için insanlar biribirleriyle konuşamamaktadırlar. Bu yüzden de çağımızın en büyük hastalığı iletişimsizliktir. Herkes yalnızlıktan şikâyet etmektedir. İnsanların psikolojileri de bu yüzden bozuk ve sinir hastalıkları ile bu konudaki rehabilitasyon merkezleri her geçen gün çoğalmaktadır.
İnsanoğlu önce kendisiyle, sonra da diğerleriyle iletişimini kaybetmeye başladığında dengesini yitirmeye ve her açıdan sağlıksız bir duruma düşmeye başlar. İslâm’ın tevhide, yani birlik ve beraberliğe verdiği önem bundandır. Kur’an-ı Kerim bu yüzden sıkça müminlere birlik olmayı öğütler. Buna göre ya bir olup mutlu yaşarız, ya da bölünür perişan oluruz.
İnsanın kendisiyle, sonra da diğer insanlarla iletişiminin sağlıklı ve verimli olması yine her şeyden önce samimiyete dayanmaktadır. Yani yapmacıklıktan uzak en saf, en doğal, en içten olma haline; bir diğer ifadeyle samimiyeti ve bizi var edenle pürüzsüz, parazitsiz bir ilişkiye dayanmaktadır. Böyle olabiliyorsak ne mutlu bize. Bu kendimizde, yani fıtrat üzere olduğumuz anlamına gelmektedir. Bu şekilde doğru ile yanlışı kolayca ayırt edip hakikat yolculuğuna çıkabiliriz.
----------
Her şeyin anahtarı samimiyettir. Bütün zorlukların, sıkıntıların üstesinden gelmenin tek yolu... Barışa, huzura ulaşmanın yegâne çıkış noktası samimiyettir. İyi niyet, dürüstlük, doğruluk gibi erdemlerin neşet ettiği yer samimiyettir. Samimiyetin olmadığı yerde bu yüzden hayır olmaz, bir şey bitmez.
Şimdi bize düşen, her şeyden önce samimi olmaktır. Önce bizleri var edene, sonra kendimize, sonra da diğer insanlara karşı samimi olmak için var gücümüzle gayret etmek öncelikli vazifemiz olmalıdır. Yani önce yaratıcımızla, sonra kendimizle, sonra da var olan her şeyle en temiz, en saf, en içten halimizle iletişime geçerek bütünleşmek, temel insanî şiarımız; hak ve vazifemiz olmalıdır. Dünyamıza barış ve huzurun hakim olması için bundan başka bir yol yok.
----------
Samimiyet olmadan ne toplum olarak kendi içimizde, ne bölge olarak çoğunlukla, ne de resmi Müslüman Türk Azınlık olarak devletle sağlıklı iletişim yolları bularak sorunlarımızı çözemeyiz. İlelebet bu böyle devam eder.
Devletle, kronikleşmiş Azınlık sorunlarımız var. Bunların daha uzun yıllar var olmaya devam edeceği de ortadadır. Çünkü devletin samimiyet adına en ufak bir adım attığının küçücük bir belirtisi dahi görülmemektedir. Toplum olarak bununla yaşamaya alıştık. Bu bizlere büyük zararlar vermiştir, ama en büyük zarar kendi içimizdeki iletişimsizlik ve özellikle de önde gelen yönetici, temsilci ve lider veya kanaat önderleri olarak bilinen insanlarımızın samimiyetsizliği ve doğal olarak kopuk halidir.
Toplumumuzda iletişimsizlik, bölünme, ikilik ve ifsat varsa ve bundan şikâyet eden baştakilerse, o zaman en büyük sorumluluk onlarındır. Halk onları şikâyet etmek; ikilik, fitne ve fesat tellâllığı yapmak için değil, varsa hastalıklı durumları ortadan kaldırmak, toplumu huzura kavuşturmak için görevlendirdi. Tek başına eleştirmek, şikâyet etmek bir şey ifade etmez. Önemli olan çözüm üretebilmektir. Çözüm de zaten bellidir, ama bunun için irade ve gayret gereklidir.
Toplum olarak akıllanıp kendi içimizdeki birlik ve beraberliği sağlamadıkça bir yere varmamız mümkün değildir. Ne kişisel ve ne de toplumsal mücadelemizde başarıya asla ulaşamayız. Kendi içinde kenetlenmiş, dayanışma halinde bulunan toplumlar ve özellikle de azınlıkların üstesinden gelemeyecekleri zorluk yoktur. Bu noktada en büyük sorumluluk toplumun seçtiği ve önder olarak belirlediği insanlarındır. Eğer bunlar görevlerini aksatıyor, gerekeni yapamıyorlarsa, o zaman yapılacak tek şey toplumun yenilerini görevlendirmesidir.
Son söz: Sevgi, barış ve huzur için tek yol, samimiyettir. Allah’ın adını barış koyduğu İslâm’dır.