Fukuyama’nın yeni kitabında söyledikleri

‘Tarihin Sonu ve Son İnsan’ın yayınlanmasından tam 30 sene sonra Fukuyama bu sefer yeni bir kitapla karşımıza çıktı: ‘Liberalism and its Discontents’

Köşe Yazıları 28 Temmuz 2022
Fukuyama’nın yeni kitabında söyledikleri

90’lı yılların başında, Sovyetler’in çöküşüyle birlikte, Francis Fukuyama Amerika’nın zaferini “tarihin sonu” müjdesiyle veriyordu. Yıllardır süregelen ve herkesin diline pelesenk olmuş olan “çift-kutuplu dünya”daki iki kutuptan biri yenilmiş ve artık tarihin sonu gelmişti. Hegelyan bir yaklaşımla tarihin sonunu duyuran Fukuyama’ya göre artık eski acı günler geride kalmıştı. Hemen birkaç sene sonra Samuel Huntington ise ‘Medeniyetler Çatışması’ teziyle, “bunlar daha iyi günlerimiz” diyordu. Çok şey yazılıp çizildi, kimisi Fukuyama’yı yüzeysellikle suçladı, kimisi Huntington’a şarlatan dedi, kimisi her ikisinin Amerikan sistemine hizmet ettiğini söyledi. Bu eleştirilerin derinine çok da inmeden, bugün birbirine zıtmış gibi görünen her iki tezin de gerçekleştiğini söylemek mümkün.

Yazının ilk cümlesinde liberalizmin zaferi değil de Amerika’nın zaferi ifadesini kullanmış olmam kaç kişinin dikkatini çekti bilmiyorum ama Fukuyama her ne kadar liberalizmin zaferinden söz ediyor olsa da, burada elde edilen zafer, liberalizmin vadettiği evrensel bir liberté değil Amerika özelinde bir liberté’dir; bunun da aynı zamanda Huntington’ın da tezinin gerçekleşmiş olmasıyla ilgilisi var. Medeniyetlerin, beklenilenin aksine çatışacağını (çoğu eleştirmene göre ise çatıştırılacağını) söyleyen Huntington’ın söylediklerinin de gerçekleştiğini kabul ettiğimiz takdirde, iki tezin bu noktada birleştiğini de görmüş oluruz.

Tarihin Sonu ve Son İnsan’ın yayınlanmasından tam 30 sene sonra Fukuyama bu sefer yeni bir kitapla karşımıza çıktı: ‘Liberalism and its Discontents’ (Liberalizm ve Hoşnutsuzlukları). Fukuyama’nın bu kitabını, liberalizmin zaferinin tam olarak gerçekleşmediği hatta liberalizmin tehlikede olduğu endişesiyle yazdığı görülüyor. Fukuyama bu kitabında klasik liberalizme geri dönülmesi gerektiğini önemle vurguluyor. Bu yüzden de, klasik liberalizmin önemini tarihsel bağlamda doğduğu şartlarla birlikte anlatarak başlıyor kitabına. Devamında neoliberalizmi, insanı tamamıyla haz peşinde koşmaya sevk ettiği için, devleti mümkün olduğunca geri plana ittiği için ve belki de klasik liberalizmi tehlikeye girmesine dolaylı yoldan katkıda bulunduğu için eleştiriye tâbi tutuyor.

Bugün Avrupa’da, kendini katı sınırlar içerisinde konumlandıran, kendisinden başkasına saygı göstermeyen, kendi doğrusunu da başkalarının doğrularını görmezden gelerek dayatan ‘sağ’ın bu kadar itibar görmesini neoliberalizmle birlikte klasik liberalizmin geri planda kalmasına bağlıyor. Bunun aşılmasının tek yolunun ise klasik liberalizmi tekrar hatırlayarak ona sımsıkı sarılmak olduğunu söylüyor Fukuyama. “Bugün liberalizme muhtacız” diyor “çünkü hiç olmadığı kadar çeşitlilik içerisinde yaşıyoruz”. Çeşitliliklerle bir arada yaşayabilmenin yolunun da evrenselci liberal aklın hâkim olmasından geçtiğini ifade ediyor. Fukuyama bunları söylerken, gelecek herhangi bir eleştiriyi önceden sezerek, örneğin, komüniteryanlara karşı “her insan grubunun bir topluluğun üyesi olduğunu unutmadan” bunu yapmamız gerekir diyerek önlem alıyor. 

Yazar, aldığı onca önlemin yanında, liberalizmin tehlikede olduğunu söylerken gelebilecek “hani tarihin sonu gelmişti?” şeklindeki bir soruya ise net bir yanıt vermiyor. Fukuyama’nın kitaptaki en önemli derdinin, telaşlı bir şekilde Avrupa’daki dalgayla beraber Amerika’daki Cumhuriyetçilerin de Demokratlara karşı psikolojik bir üstünlük kazanmış olmasını tersine çevirmek olduğu birçok yerde görülüyor. Bütün bunlarla birlikte neden sağ değil de liberalizme sarılmamız gerektiğini, sağ ideolojilerin kendi hiziplerinin hakikatini taviz vermeden dayatmalarına ve ötekini dışlamalarına, bunlarla birlikte liberalizmin bunu aşabilecek kudrette olmasına bağladığını söylemiştik. Peki ama liberalizmin asimile edici yönünü, söz gelimi evrensellik ilkesiyle meşrulaştırmak da bir dayatma değil midir? Mesela klasik liberalizm Viktor Orban’a karşı muzaffer olacaksa, bunun Viktor Orban’ın dahil olmak üzere bütün insanlığın liberal olmasından başka bir yolu yok mudur? Ki ne farkı vardır tüm insanlığı tek bir fikre çağırmanın o fikri hizipleştirmekten?

Millet gazetesi logo
© 2024 Millet
KÜNYE
MİLLET MEDİA Kollektif Şirketi
Genel Yayın Yönetmeni: Cengiz ÖMER
Yayın Koordinatörü: Bilal BUDUR
Adres: Miaouli 7-9, Xanthi 67100, GREECE
Tel: +30 25410 77968
E-posta: info@milletgazetesi.gr
ΤΑΥΤΟΤΗΤΑ
MİLLET MEDİA O.E.
Υπεύθυνος - Διευθυντής: ΟΜΕΡ ΖΕΝΓΚΙΣ
Συντονιστής: ΜΠΟΥΝΤΟΥΡ ΜΠΙΛΑΛ
Διεύθυνση: ΜΙΑΟΥΛΗ 7-9, ΞΑΝΘΗ 67100
Τηλ: +30 25410 77968
Ηλ. Διεύθυνση: info@milletgazetesi.gr