Yeni Bir Devir...
Değerli okurlar, hem millet hem de devlet olarak çok sancılı bir süreçten geçmeye devam ediyoruz. Yaşanan gelişmeler Yunanistan genelinde yediden yetmişe herkes

Değerli okurlar, hem millet hem de devlet olarak çok sancılı bir süreçten geçmeye devam ediyoruz. Yaşanan gelişmeler Yunanistan genelinde yediden yetmişe herkesi greve sürükleyecek kadar tüm şirket sahiplerini ve çalışanları ekonomik olarak uçurumun kenarına getirmiş durumda.
Tüm halkın greve gitmesi aslında çok büyük bir mesajdı. Yaşanan bıkkınlığın büyüklüğünü ifade eden bir mesajdı. Artık yeni bir devrin, yeni bir politik dönüşümün eşiğindeyiz. Umut ettiğimiz tüm siyasi vaatlerin arkasında çok büyük bir boşluğun olduğunu görmüş olmamız moral olarak bizleri amansız bir çöküntüye sevk etmiş durumda. Mutlu bir gelecek düşlediğimiz günlerimizde ve artık bir politik lidere inanma noktasına getirildiğimiz bir evrede, bizlere siyasi açıdan vaat edilen tüm "iyi gelişmeler"in tamamen palavra çıkmış olması nerede olursa olsun bu ülkeyi seven herkesi isyan etme noktasına getirmiş bulunuyor. Kesin olan tek şey, ifade edilebilecek tüm siyasi görüşlerin ekonomik gelişmeler üzerindeki etkisinin neredeyse sıfıra indirgendiği ve daha önce beynimize yerleşmiş olan tüm değer yargılarının dönüşüm geçirdiği ve sorgulandığı bir dönemden geçiyor olduğumuzdur.
Ülkemiz için bu buhran yıllarının neslimize, hem etik değerler hem de idari açıdan anlamlı çıkartmalar yapabileceğimiz geniş bir uzlaşı zemini inşa ettiğini düşünüyorum. Halk artık tek kurtuluşun ümidinin aslında kendi elinde olduğunun farkına varıyor ve her geçen gün daha da birleşiyor, uzlaşıyor. En azından milletçe artık boş lafla, palavrayla peynir gemisinin yürümeyeceğini bizzat test etmiş ve tescillemiş bulunuyoruz diyebilirim. Ayrıca mevcut hükümetin hiçbir sanayi yapılanma veya idari reform projesinin olmadığını ve ülkeye yenilik getirecek özgür iradeye sahip olmadığını da hep birlikte görmüş olduk.
Artık ülke işlerinin düzeltilmesi için yapılabilecek çok az şeyin kaldığını hem idarecilerimiz hem de halkımız çok iyi biliyor. Maalesef imkansızlığımıza kanaat getirme noktasına geldik veya getirildik. Bunun tek sorumlusu ne yalnızca hükümettir, ne yalnızca yönetim ne de AB. Yani Yunanistan'ın saplandığı iktisadi bataklığın yegane sorumlusu ne tek bir oluşumdur ne de tek bir aktör. Bizi bu ekonomik buhrana iten etken karma bir hatalar zincirinden oluşan bir yanılgılar düğümüdür. Düğüm diyorum çünkü düğüm misali karmakarışıktır. Çünkü şu ana kadar hiçbir politik isim veya hiçbir kuruluş, çökmemizin etkenine atfen hata budur diyememiştir. Çünkü etken tek değildir.
Peki ülke olarak biz bu duruma nasıl geldik? Bunun en anlamlı cevabı bence ahlak yoksunluğudur. Yakına kadar ve belki de halen devam eden, tüm idari organlar tarafından benimsenmiş özgün bir irade sistemi oluşturuldu. Birbirinden bağımsız ve denetlenemeyen bir atama sistemi var idi. Bunun neticesinde de hak etmediği takdirde birçok vasıfsız kişi çok önemli mertebelere getirildi. Daha birkaç sene öncesine kadar birçoğumuzun hayattaki tek umudu torpilli bir şekilde devlet çalışanı olmaktı. Aslında bu trajik beklenti ve bu beklenti ortamını hazırlamış olan topal devlet sistemi daha yıllar öncesinden bir hata belirtisi vermişti.
Oysa bu toprakların insanı olan, tüm dünyada ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates idam edilmeden kısa bir zaman önce tüm Yunan gençlerini ahlaklı ve onurlu bir yaşam sürmeye davet emişti. Ne yazık ki 2400 yıl sonra bugün biz, Sokrates'in son günlerinde özellikle vurgulayarak kazanmamız için çağrıda bulunduğu bir erdemden yoksun olmaya devam ettiğimiz için böyle bir perişanlıkla mücadele ediyoruz. Çünkü ahlaksızlaşmış veya ahlaksızlaştırılmış bir toplumun sadece yasal hükümler çerçevesince idaresi imkansız denebilecek kadar zordur. Ahlaksızlaşmış bir gençlik, gerçek değerlerini görmez ve yapay-geçici değerler peşinde koşar. Nitekim öyle de oldu. Bizler dürüst insan profilinin her geçen gün değerini yitirdiği bir coğrafyada yaşadık ve halen yaşamaya devam ediyoruz. Bunu bizzat kazandığım tecrübelerime dayanarak söyleyebiliyorum. Nasıl bir saptırılmış gerçekler bütünü yarattıysak, bugün bu saptırılmış gerçekler bütünü bizleri geri dönüşü çok zor olan bir labirentin içine doğru sürükledi durdu. Artık değer yargılarımızı sorgulamamızın zamanı geldi, hatta geçti bile. Aslında tüm yapmamız gereken birçoğumuzun doğasında zaten var olan ahlak ve dürüstlük erdemlerinin yeniden kazanılmasını ve toplumda bir değer bütünlüğünün oluşmasına katkıda bulunmak.
Son cümle olarak şunu söyleyebilirim. Düşleyebileceğimiz en güzel ve en ideal gelecek, aslında doğal ve özgür kimliğimizin ayrılmaz bu iki parçasını-vasfını (ahlak ve dürüstlük) yeniden kazanabilmemiz için kendi çapımızda sarf edeceğimiz gayretle doğru orantılı bir şekilde gelişecektir.