Bir gece yolcusu
Kimsesiz dolaşıyorum, gönül yaramı kimse bilmiyor... Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız... Sadece kalbimle dokunuyorum sesime, kimse duymuyor... Sustum! Sustu be
Kimsesiz dolaşıyorum, gönül yaramı kimse bilmiyor...
Kendimle konuşuyorum şimdi yalnız...
Sadece kalbimle dokunuyorum sesime, kimse duymuyor... Sustum!
Sustu benimle ay... Sustu parlak yıldızlar... Sustu gezegenler...
Anladım ağır imtihanımı. Bu gece verdim son kararımı... İçimdeki yalnızlık bir türlü dinmiyordu. Hayat başkalarıyla ne kadar yaşanırsa yaşansın, insan yalnızlığını yok edemiyordu... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu...
Deli olacağım, yahut öleceğim dersem yalan söylemiş olurum. İnsan tahammül edemeyeceği zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor...
Ben de yaşayacağım...
Ama nasıl yaşayacağım!..
Bundan sonraki hayatım nasıl dayanılmaz olacak!.. Fakat ben dayanacağım... Şimdiye kadar olduğu gibi...
Yalnızlıkta dinleneceğim...
Neden hep yukarıda, gök kubbede düzen var da yeryüzünün kısmetine kargaşalık düşmüştü?
Dr. Sadık "Hadi bunu anlayalım!" dedi. Masanın üzerine boş bir dosya kağıdı koydu. İnsan ile gece arasında bir karşılaştırma yapmaya başladı...
İrem, arabasıyla Boğaz köprüsüne doğru yol alırken ağlamaya başlamıştı. Güneşin her gün bu vakitlerde batmaya doğru meyletmesi onu hüzünlendiriyordu...Yanaklarından gözyaşları akıyordu. İşten erken ayrılıp bir arkadaşının nikâhına gitmişti; şimdi de eve doğru yola koyulmuştu...
Elinden gelse dünyadaki bütün mutlu çiftleri, evlilikleri engeller ve herkesin bekâr kalmasını sağlardı. Ama bunu yapamıyordu...
Arkadaşları birbiri ardınca evleniyorlardı. Üzerinde yirmi altı yaşın getirdiği bir gerginlik vardı. Otuz yaşına dört yıl kalmıştı. Otuzdan sonrası sakıncalı bir dönemdi. Hayatını biriyle birleştirmek istiyor,ç oluk çocuğa kavuşmak istiyordu...
İrem, düğünlerde akrabalarının, eşin dostun kendisine ne diyeceklerini biliyordu. "Hadi İrem, elini çabuk tut, bul birisini sen de, bak otuzuna yaklaştın..."
Ne yapabilirdi ki?
Sordukları cevapsız sorulardı. Şimdi nasıl cevaplasındı bu soruyu? Bir buçuk yıl önce yedi ay süreyle nişanlı kalmış, sonra nişanlısıyla arası açılmış ve evlenmekten vazgeçmişti. Verdiği kararın doğru olduğuna inanıyordu...
En sonunda "Hiç evlenmeyeceğim!" diye bir karar almaktan korkuyordu. Sık sık "Burnum fena sürtüldü" diye düşünüyordu.
Haset, iki kişinin arasında var olur. Haset eden, haset edilenin elinde olan şeyin onun elinde olmasında huzursuzluk duyar ve o kişinin bunu kaybetmesini arzular.
Kıskançlık da hasede dayanır; Seven ve sevilen iki kişi arasına bir üçüncü kişi girmiştir. Kıskançlık hisseden kişi, elinde olanı kaybetmekten korkar. Kıskançlık, bir bakıma, sevilen bir nesneyi veya özneyi koruma çabasıdır; haset ise başkalarının kötülüğünü ister.
İrem'in telefonu çaldı. Arayan Bengisu'ydu. Bengisu da İrem'in haset duyduğu kişiler listesindeydi çünkü yakında evleniyordu; Ancak bunu belli etmemeye çalışıyordu.
Bengisu onu beraberce kahve içmeye davet ediyordu. Düğünle ilgili karar veremediği şeyleri konuşmak istiyordu. İrem "yalan" diye geçirdi içinden... O her şeye karar vermiştir. Bana ballandıra ballandıra anlatmak istiyor...
Daveti kabul etti. Saat on bir gibi anlaştılar. Pier Loti kafesinde buluşacaklardı...
Gökte ay ve yıldızlar vardı. Terapisti Dr. Sadık, her seansta ondan ay ve yıldızlar arasındaki ilişkiye bakmasını istiyordu...
"Bu sefer yine soracak!" diye söylendi. "Aya baktın mı? Ne hissettin? Yıldızlar sana neler anlattı? İçindeki haset duygusunu ay ile nasıl çözümleyebilirsin?"
Dr. Sadık'a kızıyordu. O kadar parayı boşuna harcamıyordu. Bu soruların cevabını veremeyecekse niye terapiye devam ediyordu ki? Dr. Sadık ise inatçıydı.
"Sorularının cevabını gece, gök kubbede asılı olan süslere sor "diyordu...
İrem başını gökyüzüne kaldırdı. "Eee, işte bakıyorum aya! Bana bir şey anlatmıyor. Orada durup duruyor." diye söylenirken ayın önünden müthiş bir hızla yıldız kaydı...
O vakit İrem'in beyninde dehşet fikirler uçuşmaya başladı:
Zaman akıyordu. Her şey akıyordu. Her nesne kendi ufkuna doğru yol alıyordu. Andan ana sürüklenip duruyordu varlıklar... Gece oldu. Kimse elimdekini tutamıyordu...
Her varlık hayattan yavaşça çekiliyor, yeni bir yaşam biçimi başlıyordu... Evet evet bu hayatta her şey geçiciydi...
İrem yalnızlıkta dinleniyordu... Ayın hiç bir gök cismiyle sorunu olmadığını fark etti. Sadece kendi yörüngesinde yürüyordu...
"Yıldızlar merhaba, bu gün mutluyum." diye bir feryat kopardı... Aynı gece son kararını verdi;
Ben de ay gibi olacağım ve ona göre hayatımı sürdüreceğim... Kimseyle sorunum olmayacak. Çevremdeki insanlara ay ışığı gibi ışık saçacağım... Beni gören ayı görmüş gibi içi ferahlayacak...