Uçuş Modu - 4
Hamidiye merhaba... Bu sabah güne seninle başlıyoruz. Fener diyerek haksızlık ettiğimi düşünüyorum sana ve dedem II.Abdülhamit Han'a. Güneş doğarken denizin mua
Hamidiye merhaba...
Bu sabah güne seninle başlıyoruz. Fener diyerek haksızlık ettiğimi düşünüyorum sana ve dedem II.Abdülhamit Han'a.
Güneş doğarken denizin muazzam kırmızımtrak büyüleyiciliği, nereden estiği belirsiz hafif bir rüzgâr ve de dalgaların çıldırmışçasına kıyıya vuran kulak okşayıcı feryatları arasında dostum Barış'ın derdini ne denli sevdiğini anlatışı...
Sahi nerede kalmıştık?
Şemsiye. Güneş iyice kafamıza çarpmadan arabanın bagajındaki şu deniz şemsiyesi bir işe yarasın bari.
Ohh be ne de güzel gölge yapıyor...
Sohbet koyu...
- Vay be ortak sen neymişsin de haberimiz yokmuş. Zarifçe söylemek gerekirse.
"Bir tabut düşün. İçinde ben. İçimde sen." demişsin resmen...
- Estağfurullah dostum. Hukukçu olabilirim ama biliyorsun edebiyata ilgim yoğundur.
- Buluşma faslı nasıl geçti?
- İlk buluşmamızın gününü ve saatini ayarlamıştık, kampüste bir yerde buluşacaktık. Fakat görüşmemize bir gün kala ilginç bir olay yaşadık.
- Nasıl bir olay bu ?
- Cuma günü bir panelimiz vardı. Bölüm hocamız bize bu toplantının ne kadar önemli olduğunu daha üç ay öncesinden anlatmıştı. Mutlaka katılmamız gerektiğini filan söylemişti. Lakin biz de Aşiyan'la bu panelin birkaç gün öncesinden birbirimizden habersiz hiçbir yere gitmeyeceğiz diye sözleşmiştik. Bu toplantının sözünü bile etmemiştik. Ancak diğer yandan telefonum susmak bilmiyor, sınıf arkadaşlarım "Barış, neredesin? Oturum başlamak üzere hadi gelsene bütün sınıf burada bir sen yoksun" gibi konuşmalarına daha fazla dayanamayarak Aşiyan'ı aramaya karar verdim. İlk defa telefonla konuşacaktık heyecanım tavan yaptı.
Aşiyan: Efendim
Barış: Selam Aşiyan nasılsın ?
A: Aleyküm selam Barış iyiyim sen nasılsın?
B: Teşekkür ederim ben de iyiyim. Ben şey soracaktım bu akşamki panele gidecek misin? Oturum olacaktı ya...
A: Zaten ben de sana soracaktım, iyi oldu aradığın.
B: Tamamdır öyleyse.Yarın ne yapıyoruz?Anlaştığımız gibi di mi?
A: Evet ama bence şey nasıl söylesem, kampüste olmasa da özel bir yere gitsek olur mu? Hani özel bir yer olsun diye düşündüm.
B: Hımm. Bildiğim özel bir yer var oraya gidelim senle...
A: Tamam olur.
B: Yarın saat bir buçukta senin kaldığın apartmanın önünde buluşalım tamam mı?
A: Ama sen taa oradan yukarı yürüyeceksin.
B: Yok öyle bir şey. Ben yürümeyi unuttum zaten, uçuş modundayım. Memnuniyetle uçarım yani, hiç dert etme sen...
A: Hayır ben seni yürütmek istemiyorum, ben şeye kadar geliyim o zaman...
B: Olmaz, dediğimiz gibi sizin apartmanın önünde buluşalım.
A: Ama sen çok yürüyeceksin olmaz.
B: Aşiyan, konuşuruz.
(Gülüşüyoruz)
A: Oyunbozanlık yapıyorsun...
B: Haberleşiriz tamam mı?
A: Tamam o zaman.
Ortağımın bu kadar ısrarcı olabileceğini düşünmemiştim. Dediği dedik olduğunu biliyordum ama bir kıza karşı daha nazik olacağını tahmin etmiştim açıkçası.
- Vay be ortak, sen de az değilmişsin. Yenge o kadar sana "Seni yürütmek istemiyorum" demiş. Sen inat etmişsin.
- Ben anlamam dostum, prensiplerim var benim. Koskocaman sınıfta başka birine değil de ona değer vermişsem verdiğim değerin de sonuna kadar hakkını veririm. Kapısından alır kapısına bırakırım...
- Yakışır kardeşime...
- Neyse ne. Bir de baktım görüşme vaktimiz yaklaşıyor. Hazırlanıp anlaştığımız yere doğru yola çıktım, tam vaktinde oradaydım. Ama o daha gelmemişti. Meğerse bana mesaj çekmekle meşgulmüş.
A: "Geldin mi?"
B: "Evet geldim."
...
Karşıdan ona doğru geldiğini görünce, Barış kendini kaybeder gibi olmuş, "Bu arada çok güzel olmuşsun" demeyi de unutmamış Daha sonra durağa doğru yürümeye başlamışlar diğer yandan da konuşuyorlarmış:
B: Bugün ne için buluşuyoruz biliyor musun Aşiyan?
A: Birbirimizi daha iyi tanımak için...
B: Yok ben birbirimizi tanıyacağımızı düşünmüyorum, seni göresim geldi...
A: Ben senin böyle düşündüğünü hiç tahmin etmemiştim .Hani böyle olur da hissedersin gibi ama hiç sezdirmedin.
B: Samimi olduğum birkaç arkadaşım son zamanlarda bir garabet halinin iyice beni sarmış sarmalamış olduğunu fark etti. Ama nedense sana tam böyle bakacak gibi oluyorum kalbim sıkışıyor nefesim daralıyordu. Bir türlü adam gibi cüret edemedim bakmaya, hissettirmeye...
A: O halde büyük cesaret etmişsin, normalde yüz yüze pek cesaret edilmez ya.
B: Özgün bir hayatım olsun istiyorum...
A: Ama efsane giriş yaptın. Ben normalde her şeye bir cevap bulurum. Kaldım öyle...
B: Benim bir konuya kafam takılmışsa, o konu üzerine kendimi dehşet kaptırarak araştırma yaparım. Mesela çok kitap okurum, işin ehliyle istişare ederim ve en sonunda kendiliğinden ortaya çıkan bir çözüm olur. Seni etkilediğim bu girişi de belki de bu gayretime borçluyum...
A: Hımm. Belki de değil emeğinin karşılığı olmuş hakikaten.
Otobüs gelince bir Gümülcine beyefendisine yakışır şekilde Aşiyan'a yol vermiş dostum...
En arkadaki beşli koltuk boşmuş, oraya geçmişler. Yenge cam kenarına oturunca Barış'ta bir koltuk aralık bırakarak yanına oturmuş.
B: Beğenmene sevindim, alıştıra alıştıra olsun istedim. Bugüne kadar hiç sezdirmemiştim ya ondan dolayı.
A: Lakin benim beynimi kemiren bir soru var. Bu husus aydınlanmadan başka bir şey konuşamayız gibi geliyor bana.
B: Mevzu nedir?
A: Geçtiğimiz dönem seni bir kızla yürüdüğünü ve bir keresinde de bir oturakta oturup konuştuğunuzu gördüm. İşte o konu...
B: Tamam hatırladım hatırladım.
A: Dinliyorum.
B: Müsterih ol. Ben zaten bunu sana anlatacaktım. O hadise şöyle, bizim bir dersimiz vardı, dersin sonuna doğru hocaya bir soru sordum. Sağ olsun Mehmet hoca beni tatmin edici bir cevap verdi. Çok geçmeden hemen bir ön sırada oturan Selva ismindeki o kız da benim sorumun neredeyse aynısını sordu hocaya. Durum böyle olunca gayri ihtiyari gülümsedim. Bunu duyan Selva bana doğru dönüp "Sorduğum soru komik değildi" diye bana çıkıştı. Haklıydı da, ayıp etmiştim gerçekten. Neyse ne. Daha sonra ondan özür dilemek istedim. Bir gün derse girmeden bir çikolata aldım, ders bitince özür niteliğinde ona vererek bir incelik yapacaktım. Planladığım gibi de yaptım, çok şükür aramız düzelmişti. Birlikte biraz yürüdük, onun kaldığı binanın önüne geldiğimizde "Biraz vaktin varsa oturabilir miyiz?" dedi. Benim de saflığıma gelmiş olacak ki biçare kabul ettim... Biraz oturduktan sonra da izin isteyerek kalktım. Bu olaydan sonra da birkaç defa aramızda not alışverişi oldu. Bütün olan biten bu. Bilmem anlatabildim mi...
A: Anlıyorum...
Derken otobüsün gidecekleri hususi kafenin önüne geldiğini gördüler. Müsait bir yerde iner inmez içeriye yani dışarıya bahçenin olduğu bölüme geçerek nihayet karşılıklı oturmuşlardı. O vakit hiç konuşmadan sadece gözlerine doya doya bakmak istememiş dostum. Meğerse Aşiyan'ın gözlerinin yeşilinde kahverengi menevişler varmış...
Boğulmuş o derin okyanusta...
A: Ben konu bulmakta iyi değilimdir.
B: Bir şey mi dedin?
A: Yok önemli bir şey değil. Konuşacak konu bulamam demiştim.
B: Merak etme konu çok lakin vaktimiz az...
Bu arada garson menüleri getirince:
A: Ben sen ne alacaksan onu alacağım.
B: Ben de sen ne alacaksan onu alacağım...
Anlaşılan benim ortak iyice kaptırmış kendini. En sonunda tatlıyı yengemiz, içeceği de Barış belirlemiş...
Hayatında yediği en müthiş tatlı ve içtiği acı kahve en tatlı kahvesi olmuş...
A: Geçen seneden dedin. Ne zamandan beri tam olarak .Hiç sezmedim ben dikkat ederim genelde ama...
B: Bilmem hatırlıyor musun geçen sene Damla hocanın dersinde gönüllü tahtaya kalkmıştım?
A: Evet sana soru sormuştum sonra.
B: Ders bitince diğer derse çalışmak için elime kitabımı alarak en arka sıraya geçerek okumaya başlamıştım. Bir süre sonra sol gözüme sıranın yanı başında ayakta duran biri ilişti ama hiç konuşmuyordu... Bu durum belki iki dakika devam etti, en sonunda kafamı ağır ağır kitaptan o kişinin başına doğru kaldırmaya başladım ve senin güler yüzünün yanında "Bir şey sorabilir miyim?" deyişini asla unutmayacağım. Özellikle o asil duruşun her şeyi anlatıyordu.
A: Ama bir şeyle meşguldün zaten ben de meşgul edecektim seni, bitirmeni bekledim.
B: Başka biri olsaydı senin bu düşündüklerini düşünmezdi. Medeni insan tarifi bu olsa gerek...
A: Teşekkür ederim.
B: Asil bir karakter ve çalışkanlık. İki önemli özellik.
A: Çalışkanlık demeyelim ona hedeflediğim şeye ulaşmak istiyorum sadece.
B: Soru sormamak psikolojik bir çöküntünün işareti olduğu gibi soru sorarak bir hedefe ulaşmayı arzulamakta çalışkanlığın nişanesidir...
A: Çok güzel konuşuyorsun.
B: Ben iyi konuşmayı beceremem ki...
A: Bence beceriyorsun ama kabul etmiyorsun...
Bu sırada on yaşlarında küçük bir satıcı kız çoçuğu bitivermiş yanlarında. Çocuk dostuma bakarak:
- Abi abi n'olur al, diye yalvarıyormuş...
Aşiyan da güya ilgilenmiyormuş gibi yaparak dikkatlice gözlemliyormuş Barış'ı, acaba şimdi nasıl bir tavır takınacak diye...
Bizimki ne yapsa beğenirsiniz?
"Gel buraya birlikte bir pasta yiyelim" demiş . Çocuk kabul etmemiş fakat yine aynı şekilde "Abi abi n'olur al" diye devam ederken biraderim;
"Bak çocuk ben senden bir şey almayacağım ama sana bir şeyler vereceğim tamam mı ? "demiş.
"Nasıl bir şey ?" diye sormuş çocuk..
Ortak elini cebine atarak çocuğun eline üç beş tane şeker ve biraz da para sıkıştırmış...
Neden böyle yaptığını sorunca dostum çok manidar bir cevap verdi:
-Bana başka bir davranış yakışmazdı. Ayrıca "İsteyeni asla azarlama" ayeti dimağıma öyle iyi yerleşmiş ki başka bir şey aklıma gelmedi.
4.BÖLÜM SONU